Türk Coğrafyası’nın belki de en sessiz, en hüzünlü şehridir Sivas.
Bozkırın ortasında gelenden geçenden bir darbe yese de mahzun mağrur ayakta durmaktadır.
Sivas’ın ayakta olması Cumhuriyetimizin ayakta olması demektir; zira 100 yıl önce temelleri, Türklüğün bu hüzünlü şehrinde atılmıştır.
İlkçağ’da “Kral Yolu”nun geçtiği bu tarihi şehir o vakitlerde askeri ve ticari yolların geçiş yeridir.
Anadolu Selçukluları’nın mana iklimi ile şekillenmiş bu kültür başkenti, Türk cömertliğinin, kardeşliğinin sembolü “Ahiliğin” önemli şehirlerinden de biridir.
Selçuklulardan, İlhanlılardan, Eratnalılar sonra 1. Bayezıt’e teslim edilmiş olan şehir, Timur’un yakıp yıkması ile her açıdan büyük zarar görmüştür.
Daha sonra tekrar Osmanlı hâkimiyetine kavuşan bu yakılmış şehir her zaman güvenilir bir uç şehri olarak göğsünde Türklüğü dinlendirmiştir.
Sivas yeri gelmiş mahzun bir başkent olmuş, yakılmış külleri gökyüzüne savrulmuştur.
Pir Sultan Abdal ile haksızlığa başkaldırmıştır.
Âşık Veysel ile gönül gözünden bakmış, o yeri belli olmayan sazın telinde ses vermiştir.
Romalılar’dan, Eretnalar’dan, Selçuklular’dan, Osmanlılar’dan, Türkiye Cumhuriyeti’ne çıkan aydınlık bir yoldur.
Sivas Kongresi, İstiklal Harbi’nin “manda ve himaye kabul edilmeyecektir, milli sınırlar içinde vatan bir bütündür parçalanamaz” sesinin dünyaya duyurulduğu yerdir.
Atatürk’ün Türk Milleti’nin ruhuna bağımsız olmayı, dağlarında dolaşan kurt gibi hür ve boyun eğmemeyi aşıladığı yerin adıdır Sivas ve Sivas Kongresi.
Sivas Kongresi sonucunda kararlılıkla kazanılmış Milli Mücadele; Türk Milleti’nin kurtuluşu olduğu gibi, dünya tarihinde esaret altındaki diğer milletlerinde umudu olmuştur.
Sivas Kongresi ile Milli Mücadelemizde izlenecek yol, herhangi bir olumsuz durumda yapılması gerekenler belirlenmiş; Amasya’da kararlaştırılmış ve Erzurum Kongresi sonrası toplanmış bu kongre bugün yaşadığımız Cumhuriyetin temel taşı olması ile birlikte, yurdumuzu sarmış düşman esaretinin yarıldığı, yok edilme azmi ile bilenildiği, Türk Milleti’ni ilk ve son yurdu olan Anadolu’dan hiçbir kuvvetin atamayacağının gösterildiği kutlu bir sancaktır.
Sivas, İstanbul Hükümeti’nin Mustafa Kemal’in tutuklanmasını emrettiği, dolayısı ile kendi sonlarının da geldiğini anladıkları, Türk Milleti’nin bağımsızlık ateşinin yakıldığı Türk’ün ocağıdır.
Sivas kadınlarımızın Milli Mücadeleye katılması, Milli Mücadele’nin ülke genelinde aşamalarını, bütün milletimizin takip etmesi açısından İrade-i Milliye Gazetesinin kurulması açısından da ayrıca öneme sahiptir.
Milli Mücadeleye dâhil olmuş cemiyetleri tek bir çatı altında toplamış ve bu şekilde vatan savunmasında bir güçler birliği sağlanmıştır.
Millet makûs kaderini kendi gücü ile değiştirecektir, dünya tarihi kölelik bilmeyen, sömürge olmamış bir milletin, bir devletin şanlı ve soylu zaferine tanık olacaktır.
Bu kesin kararlarla toplanmış kongre sonrasında yönetilmiş Milli Mücadele, bugün yaşadığımız Cumhuriyetimizi bize vermiştir.
Anadolu’nun bu sessiz şehri, hak ettiği ihtişama elbet bir gün kavuşacaktır.
Ve Sivaslılar da yaşadıkları toprakların; bilim, kültür ve sevgi ile yoğrulduğunu, kara yağız bir sevdanın büyüdüğü bu güzel şehrin, ırmakları ve dağlarının dinginliğinde yaşamanın Türklüğün derin ruhunu anlamak olduğunu bileceklerdir.
Ve elbette ki Sivas; Yüce Türk’ün:”Burada bir milletin kurtuluşunu hazırlayan kararlar verildi.” Sözleri ile tarihin altın sayfasında ki özel yerini almıştır.
Milli Mücadeleyi hazırlayan, uygulayan ve yaşayan şehitlerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum.
Esen Kalınız.
Tanrı Türk’ü Korusun.