“Kuzey ve Doğu Türklüğü için Anadolu "Ak Ülke’dir, "Ak Topraklar"dır. Çünkü "Ak", Güney demektir. Tıpkı Akdeniz gibi... Emine Işınsu, Ak Toprakların Türk yurdu oluşunu Dede Korkut'un ağzından anlatmakta. Kitap, "Bismillahirrahmanirrahim; esirgeyen ve bağışlayan Tanrı'nın adı ile" başlıyor. Başbuğ, Ak giyimli." Başbuğ, ak atın üstünde. "Gayri Ak Topraklar Türk'ündür." diye bitiyor. Öyle de bitmişti. Bu başlangıçla bitiş arasında o insanların, Bayındır'ın, Selcen'in, Yamtar'ın, Yağmur'un ve daha nicelerinin, önünde durulmaz inançları, sevgileri, büyük devlet ve teşkilatçılık kabiliyetleri, Doğu Roma'ya karşı Büyük Selçuklu'nun hikâyesi vardır.”
Lise yıllarında Edebiyat hocamızın da yönlendirmesi ile Emine Işınsu’nun “Küçük Dünya -Azap Toprakları -Ak Topraklar-Tutsak -Sancı -Çiçekler Büyür-Canbaz-Kaf Dağı’nın Ardında -Alpaslan-Atlı Karınca-Cumhuriyet Türküsü-Nisan Yağmuru -Havva - Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri” kitaplarının tamamını tekrar tekrar okumuş, okuduktan sonra kitapları çevremizde bulunan arkadaşlarımıza hediye etmiştik.
Birbirinden güzel bu eseler içerisinde işin doğrusu bizi en çok etkileyen kitap Ak Topraklar olmuştu, bir noktada var oluşumuzu, Anadolu’yu yurt tutmak adına attığımız ilk adımları anlatan ve bu Coğrafyanın dünya durdukça Türkün olduğunu anlatan Ak Topraklar eserini şu sıralarda yaşadığımız sıkıntılar dolayısı ile yeniden ve defalarca okumamız gerektiğini fark ettik ve başladık okumaya.
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Dr. Mehmet Nur Karakeçi “Ak Topraklar” romanında toplumsal bilinç dışının görüntü düzeyleri ve Alp Bilge tipi başlıklı çalışmasında AK Topraklar ile ilgili düşüncelerini şu şekilde dile getirmişti.
“Şiir, hikâye, roman, tiyatro, deneme gibi oldukça farklı türlerde kalem tecrübeleri olan Emine Işınsu, bir var oluş aracı olarak gördüğü yazma eylemini, arayış ve değişimler ekseninde kendini yenileyerek devam ettiren bir yazardır.
Ak Topraklar; Oğuzların Çağrı ve Tuğrul Beyler zamanından başlayarak Sultan Alparslan dönemine kadar yurt tutma mücadelelerini ve Anadolu’nun vatan kılınmasının anahtarı sayılan Malazgirt Zaferi’ni anlatan bir romandır.
Ak Topraklar romanında, ruhsal yapının insanları ortak bir ruhsal temelde birleştiren doğal kökeni olan ortak bilinç dışının birey ve toplumun ruhsal oluşum/gelişimini nasıl belirlediği durulur. Kişisel olanın ötesinde, bir içsel enerji kaynağı olan ortak bilinçdışı, sürekli ve değişerek varlığını toplumda ve bireylerde devam ettirir. Bu yönüyle toplumsal bilinçdışı, devamlılık ve yeniden doğuşu hazırlayan en önemli unsur olarak dikkatlere sunulur.
Emine Işınsu; var olma, kimliği koruma, yer/yurt edinme, ortak bilinçdışıyla irtibat kurmayı devamlılığın en önemli yönü olarak romanda bir varoluş meselesi olarak işler.
Ak Topraklar romanında, mekân/yer/yurt gibi kavramlar başlı başına bir mesele ve insana, onun kendilik değerlerine, milletin var oluş dinamiklerine bağlı olarak ele alınır. Mekân, milletin kaderini tayin eden en önemli unsur olarak önem çıkar. Yeri yurda dönüştürme, toplumsal kimlik değerlerine bağlı olarak işlenir.
Mekân, insandan ve milletten bağımsız değildir. İnsanın ve milletin bir yere/yurda/vatana tutunma isteği, ontolojik bir meseledir ve Ak Topraklarda yurt/mekân/coğrafya varoluşsal bir kaderdir.
Anadolu’yu yurt etme uğruna bir varlık mücadelesi veren Oğuzlar, bu mücadelesinde bir taraftan Dede Korkut’tan bir taraftan da Oğuz Han’dan manevi kuvvet alırlar. Anadolu kapılarını Türklere açan Malazgirt Savaşı’yla millet olma bilinçleri de yükselen Türkler, mekân-yurt-medeniyet bağdaşıklığını da kurarlar.
Böylece simgesel bir değer olan mekân, yatay boyutta yaşanılan, barınılan, güvende olunan bir yerken; dikey boyutta Tanrı’nın seçtiği, kendilik değerlerini koruyan ve besleyen bir yer olarak öne çıkar. Yatay boyutta bugünü imleyen Ak Topraklar, dikey boyutta tarihselliğe gönderme yapan metaforik bir unsur olur.
Dikey boyuttaki bu tarihsellik bir yandan Bilge Kağan’a, bir yandan Tonyukuk’a, bir yandan Dede Korkut’a dayanır. Ak Topraklar romanında sultanların Tanrı tarafından gönderildiğine işaret edilir; “Tanrı Türk’ü koruyor, çünkü kendisi yolladı onu dünya üzre, bütün kavimlerden üstün kıldı ki, hepsini esirgeyebilsin, hepsine adı güzel Muhammed’in sözlerini ulaştırsın diye”
Bu inanış, yöneticileri Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi olarak görür. İçindeki Tanrısal özle hareket eden yöneticiler adalet, eşitlik, şefkat, sevgi, açları doyurma, çıplakları donatma, yersizlere yer temin etme gibi hasletlerle hareket ederler ve her noktaya hem adaleti hem de insanlara hizmet götürmeyi kendilerine gaye olarak benimserler.
Bu bağlamda romanda Başbuğ Alparslan, Tanrı’nın temsilcisi olarak kut’u ve töreyi tesis etmekle vazifelidir. İnsanlara hem huzur, hem adalet hem de yaşanılır bir dünyanın kapılarını açmaya çalışır. Bu kapı açıldığında yaşanacak dünyanın adı “Ak Topraklardır.”
İşte sözünü ettiğimiz ve tutunmaya çalıştığımız bu mübarek topraklardan bizi söküp atmak için uzun süredir bütün silahları ile saldıran, saldırılarına da bir an olsun ara vermeyen emperyalist güçlerin karşısında dimdik duran vatan evlatlarımızı son günlerde şehit vermeye devam ediyoruz.
Türk insanının daha fazla bilinçlenmesi, tutunmaya çalıştığımız bu coğrafyanın ne kadar önemli olduğunun hiç durup dinlenmeden anlatılması ile var olan mücadele gücümüzün de en üst noktaya çıkacağını biliyoruz.
Bu mücadelede , Bayındır'ın, Selcen'in, Yamtar'ın, Yağmur'un ve daha nicelerinin, önünde durulmaz inançları, sevgileri, büyük devlet ve teşkilatçılık kabiliyetleri ve Doğu Roma'ya karşı Büyük Selçuklu'nun hikâyesi vardır.”
Bu yüzden bitmiyor Hilal ve Haç kavgası…..