2020 yılının mart ayında dünyada var olan zengin-fakir-Siyah-beyaz-gelişmiş-gelişmemiş- Müslüman-Hıristiyan-Hindu-Şaman-Ateist-dinli-dinsiz , kısacası tüm insanlığın başına bela olan salgın karşısında insanlık daha önce karşılaşmadığı bu büyük düşman karşısında önce savunmaya geçti, bir süre sonra salgını anlamaya çalıştı , salgını tanıdıktan sonra da onu alt etmek adına karşı hücuma kalktı.
Biz burada salgın ile ilgili komplo teorilerine yer vermeyeceğiz, artık aldığımız nefes içinde bir biri ardına ortaya konulan komplo teorilerinin böylesi bir salgının dışında kalması da zaten kabul edilemez ancak şu anda meselemiz bu değil.
Salgının öyle birkaç ay içerisinde bizim yakamızı bırakmayacağı aksine yıllar içerisinde yapılacak çok büyük mücadeleler sonra hayatımızdan çıkacağı anlaşılınca ilk aşamada virüsün yayılma hızının kesilmesi adına dünya genelinde Maske ile dolaşılması mecburiyeti ortay açıktı.
Geçen süre içerisinde salgın dolayısı ile yüzbinlerce insanın bir biri ardını hayatını kaybetmesi gerçeği ortaya çıkınca problemin sadece maske ile çözülemeyeceği nihai sonucun ise salgına karşı geliştirilecek aşı ile ortadan kaldırılacağı gerçeği kabul edildi.
Burada iki yol vardı, birinci yol ülkelerin sınırları içerisinde yaşayan bilim insanlarının aşıyı bulması ikincisi de aşıyı bulan ülkelerin dışında kalanların ihtiyaç olan aşıları bu ülkelerden para karşılığı almaları.
İşte tam o anlarda hangi ülkenin gelişmiş, teknolojide daha da önemlisi bilimsel alanda ortaya çıkacağı da aşağı yukarı belli olacaktı, Bizim yetkililerimiz “aşıyı bulduk, aşı çıktı, aşıyı diğer ülkelere de satacağız” şeklinde vatandaşın ruhunu okşayacak açıklamalar yapılmaya başlanırken Çin-Almanya-ABD ve Rusya’nın aşıyı buldukları test ettikleri, sonrasında ise önce kendi vatandaşlarına aşı uygulama yaptıktan sonra bu aşıları dünyanın diğer ülkelerine satarak kasalarına milyarlarca dolar koyacakları gerçeği ortaya çıktı.
Bizim ülkemizin “yerli ve milli” aşıyı bulup bulamadığı söylemleri artık gündemde yer bulamazken Kazakistan’ın bile aşı ürettiği haberleri de bizim bu konuda ne kadar geride kaldığımızı ortaya çıkarmış oldu.
Gelinen noktada belki ekonomik sebeplerden belki aşıyı üreten ülkeler ile aramızda olumsuz bir şekilde cereyan eden dış politika sebebi ile aşıya ulaşamıyoruz, ulaştığımız nokta da talebimizden çok daha az aşıyı elde etmiş oluyoruz.
Bugün nüfusu bizim kadar hatta bizden daha fazla olan çoğu ülkede aşının ikinci dozu tamamlanmış bunun sonunda da maskesiz hayat terk edilmiş ve o ülkenin insanları normal hayatlarına kaldıkları yerden devam etmeye başlamış durumdalar.
Biz bu yazıyı kaleme almaya başladığımız anlarda Sağlık Bakanlığı “Covid 19 ile mücadele kapsamında uygulanan birinci ve ikinci doz toplam aşı miktarı saat 19.45 itibarı ile 25 milyon 795 bin158’e ulaştı” şeklinde açıklama yapmıştı.
“Bakanlığın açıkladığı bu rakamlar ne anlatıyor.? “diye birkaç hekim arkadaşımızın bilgisine başvurduk tamamı sanki söz birliği etmişçesine “-Yüksel Bey bizim hedefimiz 18 yaş ve üzeri ne kadar nüfus varsa aşılamak, bakanlığın açıkladığı bu rakamlar ortalama 14 milyon nüfusun birinci ve ikinci doz aşı olduğunu gösteriyor buda aşağı yukarı nüfusun yüze 12’lik bir bölümüne denk geliyor, yani geride aşılanması gereken ortalama yüzde 88’lik bir dilim var, bu aşılamayı yapabilecek çok harika bir sağlık ordumuz ve altyapımız var ama ne yazık ki aşı yok” dediklerinde zaten tahmin ettiğimiz sonuçları birinci elden teyit etmiş olduk.
Türkiye aşıya nasıl ulaşacak..? şeklindeki sorunun cevabını biz bilmiyoruz ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi aşının bulunması ve geliştirilmesi adına geçtiğimiz yıl Avrupa ülkeleri ile başladığımız yarışta çok geride kaldığımız hatta hiç yarışa başlayamamış gibi bir sonuç içerisindeyiz.
Aşıyı sınırlarımız içerisinde bulma ümidimizi zaten kaybetmiştik..
İşin kötüsü artık yurt dışından para ile aşı bulabileceğimiz dair umutlarımızda her geçen gün tükeniyor.
Yazık değil mi bize.?