Bulunduğumuz şartlar ve sınırları içerisinde yaşadığımız Coğrafya Türk Devletini ister istemez son derece güçlü bir ordu oluşturmaya mecbur bırakmıştı, Osmanlı İmparatorluğunun genişleme alanının 22 milyon kilometre kareye ulaşmasında sözünü ettiğimiz Ordunun çok büyük bir katkısı olmuştu.
Birinci ve İkinci dünya savaşları ile başlayan sıkıntılı süreç bizim 22 milyon kilometrekareden 780 bin 576 kilometreye kadar inmemize sebep oldu, Bıraktığımız topraklarda aşağı yukarı 30 devletin kurulması Sovyet İmparatorluğunun bitip tükenmek bilmeyen “Sıcak denizlere inme sevdası” ABD’nin de bu duruma karşı çıkması bir kez daha belirtiyoruz bize dünyanın en güçlü ordularından birisini barındırmak mecburiyetini getirdi.
Bütün bu gelişmeler devam ederken bir baktık “Ömrü billah bir araya gelemezler” denilen Doğu ve Batı Almanya devletleri kendilerini birbirlerinden ayıran Berlin duvarını yıkarak tek ülke haline geldiler, arkasından 1991 yılında “asla dağılmaz” diye düşünülen SSCB’nin kartondan sınırları paramparça olunca ortaya bambaşka bir coğrafyanın sınırları çıkmış oldu.
O zamanlarda tekrar belirtiyoruz düzenli ordu bizim için olmazsa olmazdı, Ancak bir taraftan da dünyanın yeniden şekillenmeye başladığı bir coğrafya da belli kesimlerden “Bu kadar büyük orduya ne gerek var.?” soruları da daha fazla seslendirilmeye başladı.
Türkiye PKK terör örgütü ile ilk kez 1984 yılında örgütün Eruh’ta uygulamaya koyduğu kalkışma ile tanıştı, Zamanın başbakanı Turgut Özal’ın “3-5 Çapulcudan ne çıkar” şeklindeki öngörüsüzlüğü sonucu nerede ise her gün Güneydoğu bölgemizden bizi derin acılar içerisinde bırakan şehit haberleri gelmeye başlamıştı.
PKK terör örgütüne karşı verilen mücadelede 2 yada 3 aylık temel eğitim almış daha yirmi yaşındaki çocuklarımız peş peşe Türk Bayrağına sarılmış tabutlar içerisinde gelmeye başlayınca “ PKK ve benzeri terör örgütlerine karşı onlar gibi vur kaç taktiği ile mücadele edecek, o bölgenin şartlarını çok iyi bilecek, günlerce haftalarda aç-susuz-uykusuz kalacak TİM’lere ihtiyaç var” fikri daha çok seslendirilmeye başlanmıştı ki, bazılarının Bordo bereliler bazılarının da ÖZEL TİM dedikleri kuvveler 1989 yılı itibarı ile sahaya sürüldü.
ÖZEL Harekat timlerinin sahaya çıkması ile PKK terör örgütünün geri adım atması aşağı yukarı aynı tarihlere denk geliyor, PKK’nın etkisini kaybettiği günlerde henüz yakalanmayan bölücü başı Abdullah Öcalan telsiz konuşmalarında sahadaki teröristlere “Özel Harekat mensupları ile karşılaştığınız an sakın mücadele etmeyin, geri çekilin” talimatını verdiği günlerde biz sürekli “Böylesi bir terör Örgütüne karşı 3 aylık eğitim almış düzenli bir ordunun başarılı olması mümkün değildir, Türkiye artık dünyadaki pek çok Devlet gibi profesyonel orduya geçmelidir” şeklinde yazı yazıyorduk.
Yaşadığımız yüzyılda baş döndürücü bir hızla devam eden değişimler işin doğrusu artık Askerlik konusunda bizimde şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz gerektiğini söylüyor, Dikkat edilirse bundan 15-20 yıl önce babaları 20 ay süre ile askerlik yapan çocuklar bugün 12 ay askerlik yapıyorlar, böylesi bir noktada 12 ay yada o sürede bir askerlik hizmetinin uzun yada kısa olduğu da tartışılmakla birlikte bizim fikrimiz askerlik hizmetinin tamamen kaldırılıp Profesyonel orduya geçilmesi noktasındadır.
Türk milletinin yurt edinmeye çalıştığı bu acımasız coğrafyada düşmanlarımızın bugünden yarına tükeneceğini söylemek elbette ki saflık olur, ancak Etrafımızı saran bu kadar düşmen ile de klasik Ordu modeli ile de mesafe alamadığımız ortada iken bundan sonrada sınırlarımızın hemen dışarısındaki düşmanlarımıza karşı böyle bir anlayışla yapılan mücadelenin başarı getireceğine inanan vatandaşımızda her geçen gün azalmaktadır.
Biz öteden beri “Bedelli Askerlik” kanunun çıkartılmasını savunuyoruz, Vatandaşımızın çoğu meseleyi tam olarak kavrayamadığı yöneticilerde var olan durumu biraz oy kaygısı birazda siyasi argümanlar dolayısı ile tam olarak söyleyemediklerinden bu sıkıntılı süreç yıllar boyu kangren olmuş bir şekilde devam edip gidiyor.
Dünya değişiyor, Değişen dünya ile birlikte askerlik sanatında da yeni anlayışlar gelişiyor, dünyanın ileri gitmiş pek çok ülkesinde meydana gelebilecek olası bir üçüncü dünya savaşında başarılı olabilmek adına” Robot askerler” yada “Yapay Askerler” i yıllar öncesinde depolarında bekletmeye başlamışken bizim halen daha “Bedelli askerlik çıksınmı çıkmasınmı,Askerki süresi kısalsınmı kısalmasınmı .?” şeklindeki sorular ile gün geçirmemiz zaman kaybından başka hiçbir şey değildir.
Türkiye şu günlerde artık iyice olgunlaşmış “Bedelli Askerlik” meselesini artık bir daha gündeme gelmemek üzere çözmelidir, ancak bundan daha da önemlisi artık 20 yaşındaki gencecik çocuklarımızı askere gittikten 3-4 ay sonra Bayrağa sarılı tabutlar içerisinde evlerine geri göndermekten vazgeçip, dünyanın ileri gitmiş ülkelerinde Profesyonel askerlik hizmeti nasıl veriliyorsa o tarafa yönelmeli daha pratik-daha atik, bütün teknolojik imkanlar ile donatılmış bir şekilde düzenlenmiş kuvvetler ile yola devam etmelidir.
Türk milleti cumhurbaşkanı Erdoğan’a güveniyor, İnanıyor, Hazır bu güven ortamı 24 Haziran tarihi itibarı ile bir kez daha yenilenmişken Bedelli Askerlik meselesi de Profesyonel Ordu meselesi de hepimizi rahatlatacak bir şekilde çözüme ulaştırılmalıdır.
Sözünü ettiğimiz her iki meselenin çözümü içinde içerisinde bulunduğumuz günler altın zamanlardır, Devletimizi yönetenlerinde bu altın zamanı kaçırmadan bizi yarınlara daha emin bir şekilde taşıyacak Ordumuzun yeniden yapılanması adına adım atmaları ülkesini çok seven bir Türk vatandaşı olarak en büyük beklentimizdir.