2019-11-07 13:14:51

Bir Bozkır Kasabasından Başkent'e..

AYDIN KIROBALI

feyzullah09@gmail.com 07 Kasım 2019, 13:14

Bir Ankara dönüşünde Yahya Kemal'e, "Üstad, Ankara'nın en çok nesini seviyorsunuz?" diye sorduklarında, Yahya Kemal şu cevabı vermiş;

-İstanbul'a dönüşünü.

Şairin bu cevabı, o günün Ankarası düşünüldüğünde makul bir cevapmış gibi görülse de, şair bugünün Ankarasını görmüş olsaydı sanırım aynı cevabı vermezdi.

Gerçekten de Şairin yaşadığı dönemin Ankarası gri, soğuk ve yüzleri gülmeyen insanların yaşadığı küçük bir şehirdir.

Bu yüzden, yolu bir sebeple bu şehre düşenler, bir an önce kaçmak isterlerdi Ankara'dan.

Günümüzde, eskisi ile kıyaslandığında oldukça gelişmiş bir metropolitan şehir haline gelen Ankara, büyük değişimlere rağmen, kendisine has bazı özelliklerini muhafaza etmeyi becerebilmiş bir şehirdir.

Kadim ismi Engürü olan Ankara, doğal açıdan Allah'ın çok büyük güzellikler bahşettiği bir şehir olmasa bile, karakterli bir şehirdir. İçinde belli bir süre yaşayanları kendisine bağlayan, satmayan ve yolda bırakmayan farklı bir havası vardır Ankara'nın.

Mesela, İstanbul'da yillarca yaşamış olsanız dahi, şehre hakim olamaz ve sürekli yeni şeyler keşfedersiniz. İnsan İstanbul'da yaşarken, "kendine ait bir şehirde yaşıyor" hissine kapılmazken, Ankara'da birkaç sene yaşayanlar bile şehre kolayca hakim olurlar.

Bu şehirde hiç kimse kaybolmaz.

Çünkü, neredeyse bütün ana yollar ve toplu taşıma araçları, sizi Ulus'a ya da Kızılay'a götürür.

Benzetmek gerekirse Ankara, çok ta güzel olmayan ama her daim sevebileceğiniz ve güveneceğiniz vefalı bir "Anadolu Kızı, İstanbul ise, kendine aşık eden, cilveli, fettan ve gönül yakan, ama hiçbir zaman sizin olmayacak olan bir "Rumeli Dilberi"dir.

İsterseniz, bu güzel şehrin küçük bir Anadolu kasabalığından bir başkente, oradan da devasa ve modern bir kente dönüşümünden kısaca bahsedelim;

16 Mart 1920'de İngilizler, Milli Mücadele’ye zarar vermek için İstanbul’u işgal edip Meclis-i Mebusan’ı feshetmişti.

Bu durum karşısında Mustafa Kemal Atatürk, vakit kaybetmeden meclisin Ankara’da toplanmasına karar verdi. Bir ay sonra da 23 Nisan 1920’de de Meclis Ankara'da toplandı. Ankara, artık milli irade ve mücadelenin merkezi, Anadolu’nun da umuduydu. Cumhuriyet’in ilanından 16 gün önce, 13 Ekim 1923’te de Dışişleri Bakanı İsmet İnönü’nün verdiği kanun teklifinin TBMM’de görüşülmesinin sonucunda ise başkent olarak ilan edildi.

Orta Anadolunun bağrında küçücük bir bozkır kasabası iken, coğrafi, stratejik, siyasi ve Kurtuluş Savaşındaki merkez üs özellikleri nedeniyle başkentliğe terfi eden Ankara için Avrupa’dan şehir mimarları getirilerek, bugünkü modern Ankara‘ nın temelleri atıldı.

O günden bu güne her geçen yıl daha da büyüyen Ankara, günümüzde 6 milyona yaklaşan nüfusu, yüksek binaları, düzenli caddeleri ve sosyal donatılarıyla, artık hemen hemen her gelenin hayran olduğu modern bir dünya şehridir.

Eskiden bağ evlerinin olduğu yerlerde, bugün büyük büyük apartmanlar yükselmektedir.

Geleneksellikten modernliğe geçişte meydana gelen kültürel erezyondan nasibini alan her şehir gibi, Ankara da artık eski Ankara değildir.

Eskiden mevcut pek çok örf, adet ve binalara artık pek rastlanmaz olsa da, bazı adetlerin ve binaların zamana inat hala varlıklarını devam ettiriyor olduklarını görmek sevindiricidir.

Özellikle eski Ankara'nın yer aldığı Altındağ'daki köhneleşmiş Ankara evlerinin, mescit ve camilerin, hamamların ve diğer pek çok tarihi mekanların restorasyonu ise, şehrin eski dokusuna kavuşmasına büyük katkı sağlamaktadır.

Artık Hamamönü ve Hacı Bayram-ı Veli civarı, günümüzde Ankarayı ziyaret eden pekçok insanın en önemli ziyaret mekanları halini almıştır.

Eskiden "memur ve bürokrasi şehri" olarak bilinen bu şehir, artık büyük bir ticaret ve sanayi şehri haline gelmiştir

Ulus ve Maltepe gibi bazı semtler haricinde, pavyon kültürüne pek rastlanmaz artık.

Ama yine de, eski Ankara'ya mahsus aksanlı türküler eşliğinde sokak ve salon düğünleri yapılmaya devam etmektedir.

Bazı semtlerde, "Ne diyon gardaaaş! Bize Angara bebesi derler" şeklinde konuşan tiplere hala rastlamak ta mümkündür.

İstanbullulara göre daha serttir Ankara'nın insanı;

İstanbullu'ya sormuşlar "la" nedir diye, "müzik notası" diye cevap vermiş. Ankaralı'ya da sormuşlar, "yaşam tarzı koçuum!" demiş.

Bazılarına göre Ankara'lı olmak, yağmurdan sonraki toprak kokusunu, deniz havasına tercih etmek demektir.

Bütün bunlara rağmen, sanatseverdir Ankara halkı; tiyatro ve sinema gibi etkinliklerin sıkı takipçisidir.

Şehrin bütün girişlerinde devasa kapılar vardır. Bu kapılardan geçerken sanki bir kaleye giriyormuşsunuz havasına kapılırsınız.

Denizi olmamasına rağmen, bu şehirde balığın en tazesi yenir.

Türkiyenin tam ortasında yer aldığından olsa gerek, Türkiyenin üç tarafındaki denizlerden tutulan taze balıklar önce bu şehirde mola verir.

Bürokrasinin olduğu gibi, siyasetin de başkentidir Ankara.

Ulu önder Atatürkün mezarının yer aldığı Anıtkabir bu şehirde bulunur.

Aynı zamanda üniversiteler ve müzeler şehridir. Onlarca devlet ve özel sektör üniversitesi, Anadolu Medeniyetleri, Etnoğrafya, Ulucanlar, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Müzeleri, Milli Kütüphane gibi oluşumlar bu şehrin kültürel yapı taşlarını oluşturur.

Neredeyse Ankaranın simgesi olarak kabul edilen Atakule, ilginç mimarisi ile Ankara'ya gelenlerin önemli ziyaret noktalarındAn biridir.

Gençlik parkı, Seymenler Parkı, Altınpark, Kuğulupark ve Botanik Parkı gibi yerler ile Gölbaşındaki Mogan ve Eymir Gölleri de Ankaralının güzel havalarda gidip gezebilecekleri ve hoşça vakit geçirebilecekkeri önemli sayfiye yerlerinden başlıcalarıdır.

Başka illerdekilerle kıyaslandığında, Ankara'nın alışveriş merkezleri çok daha büyük ve canlıdır.

Bu mekanlar, özellikle soğuk kış günlerinde ve hafta sonlarında, hafta boyunca işyerlerinde ve evlerinde bunalan insanlar için adeta bir can simidi gibidir.

İstanbul ile kıyaslandığında, saymış olduğum bütün bu güzelliklerin, Ankara'ya misafir olarak gelenler için üç-beş günde bitirilebilecek kadar az olduğunu biliyorum.

Bu süre sonunda Ankara'yı sever ya da sevmezsiniz, bu size kalmış bir karardır...

Fakat, bir sebepten Ankara'da birkaç yıl yaşamışsan, Ankarayı sevmeme ihtimalin yok demektir.

Yaşadıkça alışırsın, alıştıkça bağlanırsın Ankaraya.

Son söz;

Varsın sokakların denize çıkmasın, ben yine de seviyorum seni Ankara...

Muhabbetle Kalın... 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.