İSTANBUL (AA) - Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, “Reel sektörün finansmana erişim probleminin mutlaka çözülmesi gerek. Bunun için de banka bilançolarında gerekli temizliğin ve rahatlığın önünün açılması gerek.” dedi.
Bilecik, Anadolu Ajansı (AA) Finans Masası'na konuk oldu.
Türkiye ekonomisinin makroekonomik göstergelerinin 2018 yılı performansına değinen Bilecik, yılın başında iş dünyası olarak yüzde 4-5 civarında dengeli büyüme konusunda hem fikir olduklarını ancak gelinen nokta itibarıyla maalesef büyüme rakamlarında sapma olduğunu söyledi.
Bilecik, bu tespiti yaparken güvendikleri en önemli kaldıraçlardan birisinin ihracat rakamları olduğunu ifade ederek, ihracat rakamlarının olumlu gelişmeler dahilinde olduğunu ama ağustos itibarıyla başlayan kur şokları ve buna bağlı olarak yaşanan bütün gelişmelerin, olması gereken sıkılaştırıcı tedbirlerle, iç talepte beklenenin ötesinde gerilemenin görüldüğünü dile getirdi.
İş dünyası için ne rahat ne de ucuz olmayacağını aktaran Bilecik, şunları kaydetti:
“Birçok sektörde nakit sıkışıklığı ön plana çıkmış vaziyette. İş dünyasının en çok sıkıntılı olduğu noktalardan birisi kredi daralması. 2018’in ikinci yılın yarısına damgasını vuracak gelişmeler olarak bu üç noktayı paylaşabilirim. Ama tekrar şunun altını çizmek istiyorum; bir sıkı para politikası, iki mali disiplinin devamı ve enflasyon ile mücadelede son derece başarılı çalışma yapan yönetişim, hükumet sistemimiz var. Reel sektörün finansmana erişim problemi mutlaka çözülmesi gerek. Bunun için de banka bilançolarında gerekli temizliğin ve rahatlığın önünün açılması gerek.
Uzun dönemlerdir beklediğimiz bankalarda stres testlerinin ne durumda olduğu konusunda belki yine piyasaya, pazara beklentilerin verilmesi gerek. Özellikle ekonomide başınıza gelenlerden daha öte onlarla nasıl mücadele ettiğini daha önemli. Şu ana kadar bu dalgalanmayı biz kontrol altına aldık. Artık önemli olan büyümeyi nasıl gerçekleştireceğimizi tartışacağımız günlere geçiyoruz.”
- "Küresel gelişmelerde önemli bir rüzgar sanki arkamıza geçecekmiş gibi gözüküyor"
Bilecik, 2019 yılı için makro ekonomik beklentilerini de paylaştı.
Geçmiş dönemlere bakıldığında sürekli olan bir büyüme olgusunun altını çizdiklerini belirten Bilecik, “Yaptığımız bütün çalışmalarla beraber TÜSİAD’daki çok değerli ekonomist arkadaşlarla beraber de yaptığımız çalışmalarda önümüzde sanki iki senaryo gözüküyor 2019 yılı içerisinde. Bunlarda bir tanesi ki nispeten ben bu senaryoya hem yakınım hem de fazlasıyla destekliyorum. Hızlıca ekonominin büyümeye döndüğü yani hızlıca nispeten ama belki çok büyük büyümelerden bahsetmiyoruz ama ekonominin büyümeye döndüğü, politika adımlarının daha hızlıca atılabildiği küresel finansal koşulların da bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin büyümelerine destek verebileceği bir senaryo. Bence önemlice bu anlamda üzerinde konuşabileceğimiz noktalardan bir tanesi.“ ifadelerini kullandı.
“Yani bir anlamda özellikle küresel gelişmelerde önemli bir rüzgar sanki arkamıza geçecekmiş gibi gözüküyor.“ diyen Bilecik, şöyle devam etti:
“TÜSİAD olarak bizim senaryomuzda 2019'da yüzde 1'ler civarında bir büyüme enflasyonun da yüzde 17'ler civarında olacağını öngörüyoruz. Burada ama bu çizgiler dahilinde baktığımız zaman istihdam özellikle tabii daha geriden gelen bir nokta olduğu için belki hala 2019 hedeflere yeteri kadar erişememiş bir senaryo ortaya çıkabilir.
Bunun dışındaki senaryo daha negatif daha ihtiyatlı bir senaryo, daha uzun vadede büyümenin yavaş yavaş geriye döndüğü bir senaryo. Bu da olabilir nihayetinde ama dediğim gibi ilk senaryoyu hem Türkiye’ye daha çok yakıştırıyorum hem de böyle olabileceğini özellikle de 2019’un ikinci dönem itibariyle hem dünyadaki bu konjektörel gelişmelerden bir rüzgar alacağımızı ve bu zamanı da iyi kullanarak da devam edeceğini düşünüyorum.
-“İkinci 100 günlük planlarını da olumlu görüyoruz”
Bilecik, büyüme ve ekonomiyi canlandırmak adına alınan tedbirleri fevkalade olumlu bulduklarını vurguladı.
İkinci 100 günlük planlarını da olumlu olduğunu gördüklerini ancak bunların artık daha uzun vadeli olması gerektiğini dile getiren Bilecik, “Bizim kısa vadede herhangi bir seçim ekonomisi kaygısının kati süratle olmadığı, uzun vadeli baktığımız zaman taşların daha fazla oturduğu yani artık gelişmekte olan ülkelerde üst sıralarda yer alan hatta onun bu anlamda liderliğini yapabilecek bir ekonomik kabiliyeti de yer alabilecek kararlarla devam eden bir ülke konumunda olmamız gerekir.” diye konuştu.
2010’da zorlu bir süreç görülebileceğini aktaran Bilecik, “2019’da biraz dişimizi sıkacağımız bir süreç yaşanacak ama bu uzun vadeli bakıldığı zaman Türkiye hakikatten o eski muazzam günlere geri dönebileceği güzel hikayeler yazabileceği süreci rahatlıkla başarabilecek bir kapasiteye sahip. Bundan en ufak bir kuşkumuz yok.” dedi.
-“Popülist dalganın daha fazla estiği bir dönemdeyiz”
Erol Bilecik, küresel gelişmelere ve bunun ülke ekonomisine yansımalarına ilişkin de değerlendirmelerde bulundu.
1990’lı yıllardan sonra küreselleşmenin dünyayı muazzam derecede yönlendirdiğini ancak artık küreselleşmenin bir miktar geriye çekildiği bir sürecin yaşandığını dile getirdi.
Küreselleşmeye daha dikkatli bakılması gerektiğini altını çizen Bilecik, popülist dalganın daha fazla estiği bir dönemde bulunduğumuza işaret etti.
Özellikle dijital dönüşümün, ve önemli teknolojik gelişmelerin hem rekabetteki koşullarını hem de yaşam koşullarını değiştirdiğini belirten Bilecik, “Çok temel olan bir şey var bu dijital dönüşümün sunduğu önemli faydaların yanında ister istemez bir dezenformasyon iklimi oluştu. Acaba hangi bilgi doğru hangi bilgi eksikler var? Bunlar da yıkıcı siyasal eğilimlerin sanki nedenlerinden bir tanesi oldu. Tamamını buna bağlamak mümkün değil ama nedeni. “ şeklinde konuştu.
-Türkiye’nin AB üyelik süreci
Türkiye’nin AB üyeliğinin vazgeçilmez bir hedef olması gerektiğini vurgulayan Bilecik, şunları kaydetti:
“Bakın BM Güvenlik Konseyi’nde daimi üye olan 5 ülke var. Bunların 4 tanesini önüne birer sıfat takarak söylesem tahmin ediyorum herkes hemfikir olur. Çin-Rusya otoriter rejim dediğimiz zaman tahmin ediyorum herkes hemfikir olur. Bugün ABD, hakikatten popülist bir yaklaşımla neredeyse yönetiliyor. İngiltere’de de sanki popülizm tarafında bir hizaya getirilme durumu oldu. Bugün iş dünyası olarak baktığımız zaman bütün emsallerimiz ile görüştüğümüzde Brexit’in gerçekleşme ihtimali sıfıra yakın olarak görülüyordu.
Dolayısıyla sanki demokrasi bir çok ülkede bunların içinde G20 başta olmak üzere sanki bir sınavdan geçiyor. Ama ben bize bakıyorum olumsuz değil olumlu örneklerden yol almamız ve kendi olumlu çizgimizi ortaya koymamız gerekir. 2 ana noktanın altını çizmek isterim, kurallara dayalı liberal demokratik dünya bizim içinde yer almamız gereken dünya ve ya o dünyaya bizim emin adımlarla girmemiz gerekir. Ben o noktada çok önemli sıkıntılara rağmen TÜSİAD’ın neredeyse kurulduğu ilk günden beri Türkiye’nin AB üyeliğinin vazgeçilmez bir hedef olması gerektiğine inanıyorum.”
(Sürecek)