İnsan, bir başkasında kendini arayan bir varlık. Bir başkasında görünmek ister, bir başkasında duyulmak ister, içindeki çeşmelerden akan suya bir kurun bulmak ister. Bir anlamda içi boşalsın ister. Seni işiten, seni duyan, senin farkında olan biriyle sohbet etmek ister. En önemlisi insan olduğunun farkında olan, seninle hemhal olabilecek bir insan evladı ister.
Eskilerin güzel bir sözüdür. ”Marifet iltifata tabidir, müşterisiz meta zayidir ”derler. Her hikâye, bir okuyucu, bir dinleyici ister. Her güzellik sahibi takdir bekler, saklı hazineler keşfedilmeyi bekler. Gören bir çift göz, işiten bir çift kulak ve hisseden bir yürek ister. Görmeyen gözlere, kardelen çiçeğinin karı, harlı ateşiyle delip, ilkbaharı muştuladığını nasıl anlatabiliriz.
Kardelen çiçeğinin biliyorsunuz derviş misali asaletinden boynu hep büküktür. Hissetmeyen gönüllerden, boynu bükük yetimlerin soğuktan tir tir titreyen kalplerine dokunmasını nasıl bekleriz. İşitmeyen kulaklara, kardelen çiçeğinin; kışın sonu, baharın gelişini müjdelediğini nasıl duyururuz.
Bir kalbi olmayana, mutluluğu anlatabilir miyiz bilmiyorum. Kardelen çiçeğinin bir hayat hikâyesi olduğunu. Tohum olmadan kardelen çiçeği boy vermez. Bir fedakârlık ister uç vermesi. Önce toprağın altında kalmaya razı olacaksın. Sonra soğuk kar örtüsü altında ümitlerini yeşerteceksin. Sonra karı delip, üste çıkacaksın. Ama boynu hep bükük mütevazı olacaksın. Hep ben en üstte olayım, hiç boynumu eğmeyeyim demeyeceksin.
Senin üstüne basıp ezip geçecekler, âmâ sen her seferinde yeniden, yeniden düştüğün yerden kalkacaksın. Sende ki güzelliği görmeyene kahır etmek, küsmek yok.
Öfke, saçlarına düşen ilk kırla birlikte küsen adamların da yüreğine düşer.
Unutma; sen hep umutlu olacaksın. Halinden haberdar olan Zat’ın seni hiç terk etmeyeceğini biliyorsun. Defalarca düştüğün yerden kalktın ayağa.
Senin hikâyen her seferinde soğuk karların arasından sıcak bir gülüş atabilmekle başlıyor. Her seferinde, etrafında seni donuk bakışlarla seyredenleri, sıcak dokunuşlarla eritip, bütün çiçeklerin açmasının adı oldun.
Senin hikâyen, dinledikçe; sabırla, azimle, sevgiyle çıkılan yolun önünde hiçbir engelin tutunamayacağını anlıyoruz. Kimseyi incitmeden, kimseyi kırmadan nasıl yol alınır öğreniyoruz.
Bu zamanda, bazen tam ümidin kesildiği anda bir kardelen misali böyle soylu duruşları olan derviş gönüllülerle karşılaşmak, öfkelerini, kırgınlıklarını nezaketleriyle gölgelediklerine şahit olmak iyi geliyor insana. Keşke dememek için, kılı kırk yararak konuşmalarına şahit oldukça, sendeki keşkelerin ardı arkası kesilmiyor.
Hayatta keşke dememek için, sevdiklerine katlanacaksın, seveceksin, sımsıkı sarılacaksın. Ailene, eşine, dostuna karşı sorumluluklarını yerine getireceksin. Katlandıkça, sevdikçe, sarıldıkça kökleneceksin. Gaflet uykusu hariç, senin üstünü örten her ne olursa olsun, boy verip yeşereceksin.
İçinde biriken seni, sen olmaktan çıkaran keşkelerini vakit geçmeden bir kurun bulup boşaltmaya ne dersin. Kendini aramak için, keşkelerin sahipleriyle helalleşmek için, şifa bulmak için yola çıkmaya ne dersin. Bir derviş ne güzel söylemiş. Her arayan bulamaz, ama bulanlar yalnız arayanlardır”.
Bugün bir büyüğümüzle sohbet etmek fırsatı yakaladık, içimizdeki keşkeleri boşaltıp, muhabbetle doldurduktan sonra kendimizi bu yazıyı yazarken bulduk vesselam.