Son dönemlerde işi gücü bıraktık, biraz meraktan, birazda isimlerinin önünde “Hoca” ibaresi bulunan din alimlerinin her birisinin bizi başka bir noktaya sevk etmeleri sonucu Din ve diyanet işlerine öylesine daldık ki, girdiğimiz bu anafordan kurtulmak nerede ise çok büyük bir maharet sahibi olmayı gerektirir oldu.
Dini vecibelerimiz yerine getirebilmek adına hemen yanı başımızda bulunan Camilere gidip orada Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından görevlendirilen din adamlarının anlattıklarını dinlememiz gereken anlarda artık onlardan da umudumuzun kesildiği bir noktaya savrulmuş durumdayız.
İslam’ın beş şartını yerine getirmeye çalışmak bir tarafa kendini Ulema diye tanıtan sözde din adamlarının anlattıkları dolayısı ile kafamızın tamamen karıştığı bu anlarda İslam’ın beş şartından birisi olan Namaz ibadetinin bile doğru dürüst yapılmadığını da görüp gerçekten çok üzülüyoruz.
Müslümanların en fazla koruyup kollamaları gereken yerlerin başında bilindiği gibi camilerimiz geliyor, günde Beş vakit Müslümanların buluşma yeri olarak kabul edilen camilerin kendi evimiz gibi hatta evimizden daha temiz tutulması gerektiği de hemen herkes tarafından söylenip durulur.
İnanan insanların her gün beş vakit kendilerini yaratan Allah’a karşı İslam’ın beş şartından birisi olan “Namaz Kılmak” amacı ile girdikleri camilerde Allah ne diyorsa öyle hareket etmeleri gerekirken son dönemlerde yapılmayacak ne kadar fiil varsa aşağı yukarı hepsini yapmaları bir anda “ne oluyoruz.?” Sorularının daha çok sorulmasına vesile oluyor.
“Camiye gelirken temiz elbiseler giyinin” deniyor dinleyen yok, “Namaza gelirken cemaati rahatsız edecek baharatlar yemeyin” deniyor, bu yasağa asla uyan yok, “Namaza durmadan önce lütfen cep telefonlarınızı kapatın yada sesini kısın” deniliyor ancak daha namaza başlar başlamaz öylesine ilginç müzikler ardı ardına bağırmaya başlıyor cemaat telefonun sesini kısacağına açıp “Namazdayım sonra ara” şeklinde cevap veriyor.
Normal şartlar altında giderilebilir diye düşünülen bu sıkıntılara kafa yorup namazı kıldıran İmamlara bu konular ile ilgili biraz daha dikkatli hareket etmeleri daha doğrusu cami cemaatine bu ikazları bıkıp usanmadan yapmaları şeklinde direktifleri verilirken bir anda ortaya camilerin bütün düzenini bozacak daha açık bir ifade ile bizzat Müslümanlar eli ile Camileri, Kiliseye çevirmek yolunda aslında cehaletten birazda bencillikten kaynaklanan “Namazı sandalyede kılma” işi Edirne’den, Kars’a var olan bütün camilerde yayılmaya başladı.
Son zamanlarda camilerde her geçen gün artan sandalye, tabure hatta özel banklar üzerinde namaz kılınması uygulamasına bilindiği gibi Diyanet işleri başkanlığından ikaz gelmiş, Din İşleri Yüksek Kurulu, “Namazı normal şekli ile ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan namazını oturarak kılmaktır. Böyle bir kişi namazını kendi durumuna göre diz çökerek veya bağdaş kurarak yahut ayaklarını yana ya da kıbleye doğru uzatarak kılar” şeklinde fetva yayınlamasına rağmen anlaşılan o ki bu ikaz hiçbir şeye yaramamış.
Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan İlahiyatçı Yazar Osman Ünlü’de ” tabureyle namaz kılmanın dinen uygun olmadığını, fıkıh kitaplarında namazın nasıl kılınacağının yeteri kadar anlatıldığını” söylemişti. Kitaplarda yer alan namazı ayakta kılamayanlar için ‘oturarak kılın’ yazılarının yanlış yöne çekildiğini kaydeden Ünlü, “Burada oturmaktan maksat bağdaş kurarak namaz kılın anlamındadır. Bağdaş da kuramıyorsa o zaman ayaklarını kıble istikametinde uzatın ve o şekilde namaz kılın. Secdeye de nasıl gider derseniz de secdeye gitmesine hiç gerek yok. Çünkü ayaklarını kıbleye istikametine uzatmıştır. Tekbirini oturduğu yerde alır, ellerini bağlar, rükû için de biraz eğilir. Secde için de bundan biraz daha eğilir buyuruluyor. Dinimizin, nasıl kılınacağı konusu anlatılırken ayakta duramayanlar için bu bildirilmiştir Her şey çok açık ve net bir şekilde yazılmıştır ancak Son zamanlarda bakıyoruz ki vatandaşlar kendi inisiyatifiyle taburelerini alıyor camiye geliyor. Bir baktık ki bu iş çığırından çıkmış bir vaziyet alıyor. Ondan sonra da camilerde hususi yerler yapılmaya başlanılıyor. Neredeyse kahvehaneye, kafeye benzeteceklerdi. Bunun önüne geçmek için Diyanet İşleri açıklamalarda bulundu. Oysaki kitaplara bakılsa bunlara hiç gerek kalmayacak” şeklinde bir açıklama yapmıştı
“Sandalyede namaz kılmanın caiz olmadığına” dair Diyanet’in sözlü ve yazılı uyarılarına rağmen camilerdeki sandalye ve tabureler her geçen gün artıyor. Hatta dikkat edilirse bazı camilerde evinden getirdiği sandalye ile namaza dâhil olanlar bile var ve bu durum artık bir alışkanlık haline getirildiğinden her geçen gün “habis bir ur” gibi “salgın bir hastalık” gibi yayılıp duruyor.
Ramazan ayı içerisindeyiz, Artık sayısını bile unuttuğumuz kadar kanalda , yine sayısını unuttuğumuz kadar fazla “Din bezirganı” akıllarına “Sakız çiğnemek, banyo yapmak oruç bozarmı- Türbanının üzerinden gözlük takmak caizmidir.?-“ diye başlayan ve herkesi hayretler içerisinde bırakan deli saçması ifadeleri bir kenara bırakıp hemen yanı başımızda duran açılıp okunmaması dolayısı ile tozlanmaya başlayan mukaddes kitabımız Kuran-ı Kerim’i açıp “ mukaddes kitabımız bu noktada ne diyor-İslam neyi emrediyor.?” sorularına cevap olacak hiçbir şeyi okuma zahmetine katlanmadıkları için “Sandalye ile tabure ile namaz kılınırmı, kılınmazmı.?” Meselesinin semtine bile uğrayamıyorlar.
Camilerde Sandalye ile namaz kılmayı engelleyici hangi önlemler alınması gerekiyorsa bu önlemler bir an önce hayata geçirilmeli, dün yine bu sütunlarda yazmıştık, Camilerde namazı kıldıracak imamlar Namaza başlamadan önce “Cep telefonları açık namaz kılınmayacağını, İslam dininde sandalye-tabure-Koltuk üzerinde namaz kılmanın” uygun olmadığını bıkıp usanmadan cemaate ilan etmeli.
Türkiye’de içerisinde bizimde bulunduğumuz bir grup yıllar yılı “Ayasofya Camiye çevrilsin” diye yapılan her türlü gösterinin her türlü etkinliğin içerisinde bulunduk, Ayasofya’nın camiye çevrilmesi adına Türkiye’yi yönetenlerin tamamına “Fatih’in para ile alıp vakfettiği Ayasofya’yı camiye çevirin” ikazlarında bulunduk durduk.
Hatırı sayılır bir kitlenin istemesine rağmen biz Ayasofya’nın cami olmasını sağlayamadık, ancak bu gidişle son derece bilinçsiz, bir o kadar da rahatına düşkün cami cemaati vasıtası ile camilerimiz her geçen gün hiçbir zorlama olmadan kiliseye çevriliyor.
Ne kadar acı değilmi.?