Etrafımızda kim varsa bir tamamnın "Değişim" ifadesini duyduğunda sanki elektrik akımına tutulmuş gibi bir anda dünyanın pek çok ülkesinden örnekler vererek "dünya değişiyor, bizde bu değişime ayak uydurmalıyız" şeklinde başlayan ve saatler süren nutuk attığına şahit oluyoruz.ancak iş bunları söyleyene "kendinden başla" dediğimizde cevap anında "benim ilklerim var asla değişemem" şeklinde oluyor.
Son dönemlerde Türkiye’nin hemen her kesiminden seçmen artık siyasetin millet tabanından yukarılara doğru çekildiğini Pek çok siyasi partinin de asıl hedefinin Türkiye’de iktidar olmaktan çok Parti içerisinde iktidarı korumak olduğunu anlamış durumda.
Sözünü ettiğimiz Parti içerisinde iktidar olma meselesi şu sıralar sadece AK Partiyi ilgilendirmiyor, zira kurulduğu günden itibaren iktidara gelen ve o gün bugündür iktidarını devam ettiren AK parti Türkiye’nin partisi olmak adına gerekli bütün argümanları hayata geçirmekten geri kalmıyor.
Türkiye’de siyaset yapanların pek çoğu farkında değil ancak AK Parti’de şu an üç siyasi partinin genel başkanı bulunuyor, Önce Has Parti Genel başkanı Numan Kurtulmuş’u, sonra ATP Genel başkanı Yıldırım Tuğrul Türkeş’i en sonunda da DP Genel başkanı Süleyman Soylu partinin genel başkanı Erdoğan tarafından sistem içerisine alındı.
Yukarıda isimlerini saydığımız Genel başkanların başında bulundukları partileri bırakıp bir başka siyasi parti içerisinde görev yapmaları ilk aşamada çok garip gelebilir ancak o genel başkanlarında bizim gibi insan olduklarını onlarında beklentileri ve arzuları olduğunu düşündüğümüzde “insanın olduğu her yede böylesi davranışlar mümkündür” gerçeği ortaya çıkıyor.
AK Parti dışında kalan siyasi kuruluşlar yani partiler ise kendi içlerinde beklenilen gerekli yenilenmeyi yapmayınca daha doğrusu “Nasıl olsa Türkiye’de iktidara gelemiyoruz, hiç değilse partideki iktidarımızı sağlamlaştıralım” diye düşündüklerinden olsa gerek bir türlü beklenilen performansı gösteremiyorlar.
Geçtiğimiz hafta sonu CHP’nin büyük kurultayında büyük oranda bir genel başkan değişimi beklenmiyordu ancak şartlar ne olursa olsun “Sandıktan ne çıkacağı belli olmaz” diye düşünen partililerin bu hevesi kursağında kaldı ve CHP aşağı yukarı aynı ekiple 2019 yılında yapılacak olan seçimlere hazırlanacaklar.
TBMM’de bulunan MHP’de de durum aşağı yukarı aynı şekilde, CHP’nin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu kadar seçim kaybetmemesine rağmen halen daha “bir kez daha genel başkan olayım belki bu kez kazanırım” şeklindeki talebi MHP içerisinde de Genel başkan Devlet Bahçeli tarafından sürekli uygulanıp duruyor.
Önümüzdeki aylarda MHP’de de büyük Kurultay yapılacak, Geçtiğimiz Kurultaylarda kendisine muhalif olan bütün siyasetçilerin Meral Akşener başkanlığında kurulan İYİ Parti’ye yönelmesi yapılacak büyük kurultaya Devlet Bahçeli’nin tek aday olarak girmesi girdiği gibi de çıkması anlamını taşıyacak.
Bu durum BBP ve Vatan Partisi olmak üzere yüzde 3 yüzde 5 oranında oy alan bütün siyasi partilerde aynı şekilde cereyan ediyor, aradan geçen 5 yılda 10 yılda 15 yılda hep partisinin başında olmalarına rağmen partilerini bir türlü iktidara getiremeyen Genel başkanlar muhtemelen seçmenin kendilerini anlayamadıklarını düşünüyorlar.
Mesela hafta sonu Kurultayını tamamlayarak tekrar Genel başkan seçilen CHP Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Bizim partimizde bu zamana kadar yanlış giden uygulamalar vardı onları giderdik artık iktidara talibiz” diyebilmek için hangi değişikliği yaptı, seçmene yeni ne anlatacak ki oy alıp iktidara gelebilsin.. sorusunun cevabını çok merak ediyoruz.
03 Kasım 2002 tarihi dahil girdiği hiçbir seçimde başarılı olamayan ve geçtiğimiz ay düzenlediği bir basın toplantısında “Partimiz 2019 yılında yapılacak seçimde aday çıkarmayacak ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleyecektir” diye açıklama yapan MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli “Başında bulunduğum MHP’nin iktidar hedefi vardır” açıklamasını nasıl yapacak merak ediyoruz.
Siyasette aynı metodu deneyip farklı sonuç almak mümkün değildir, Başında bulunduğu ticari firmayı kara geçiremeyen hiçbir genel müdürü kimse işin başında tutmaz, Çalıştırdığı futbol takımını yukarılara çıkaramayan Teknik direktörü ne kadar samimi olursa olsun hiçbir yönetim kurulu takımın başında tutmaz görevden alır ancak siyasette maalesef bu süreç işlemiyor.
Bütün dünyada yeni hedefler koyan, seçmene gelecek vaat eden siyasetçiler karşılarında kim olursa olsun ezip geçiyor ve iktidar oluyor, Türkiye’de ise maalesef toplumun ihtiyaçlarını okuyamayan, yılın 12 ayında ne olur ne olmaz diye Ankara’daki genel merkezlerinden ayrılamayan Genel başkanlar var olan bütün olumsuzluklara rağmen partilerinin başından gitmiyorlar.
Pek çoğumuzun bildiği bir örnek var, Sinemanın henüz başladığı günlerde Anadolu’nun bir ilinde sinemaya giden bir vatandaşımız karşı karşıya gelen trenlerin çarpıştığını görür, ertesi gün sinemaya gider daha sonraki gün, hafta sonu derken sonunda adamı sinema girişinde gören gişe görevlisi “Yahu kardeşim bir haftadır aynı filmi görmek için geliyorsun, derdin ne senin başka işin gücün yokmu” diye sorduğunda vatandaş “Her gün sinemaya geliyorum bir önceki gün kafa kafaya çarpışan trenlerin makinistleri belki bu sefer çarpışmamak için değişiklik yaparlar diye bakıyorum, trenler birbirine yaklaştıklarında makinistlere “dikkatli olun yolu değiştirin” diye bağırıyorum ama beni kimse duymuyor her seferinde karşı karşıya gelip kafa kafaya çarpışıyorlar” cevabını veriyor.
Bizdeki siyasi partilerin genel başkanları sinemadaki trenlerin makinistleri gibi, kendi seçmenleri “dikkat edin aklınızı başınıza alın sonunuz felaket” diye bağırmasına rağmen onları duymuyor farkında bile olmuyor ve her seferinde karşıdan gelen tren ile çarpışıyorlar.
Partilerde bir türlü gerçekleşmeyen değişim 2002 yılından beri iktidarda olan AK Partiyi bir hesaba göre 2023 bir hesaba göre de 2071 yılına kadar iktidarda tutacak.
Geriye bir tek Meral Akşener faktörü kalıyor.