Türkiye’yi bir uçtan bir uca birleştiren, herkesin önceliklerini bir kenara bırakıp “Mevzu vatansa gerisi teferruattır” idealini hayata geçiren Afrin Harekatı bu birleştirici yapısının yanında yıllardır birileri tarafından saklanan ancak kendimizi bildiğimiz günden itibaren bizim Varlık sebebimiz olan “Kızılelma Ülküsünü de” ortaya çıkarmış oldu.
Şu sıralar herhangi bir ortamda sohbet eden iki kişinin bile dilinden düşmeyen Kızılelma Ülküsü ile ilgili herkes bir şeyler söylüyor, Kızılelma Ülküsü ile ilgili konuşulanlar yada yapılan tanımlamalar eksikte olsa fazla da olsa bizim hoşumuza gidiyor zira belirttiğimiz gibi bizim için Varlık sebebi olan Kızılelma Ülküsünün herkes tarafından konuşulması bizim için servet değerinde.
Kızılelma, Türk mitolojisinde Türkler ve de özellikle Oğuz Türkleri için üzerinde düşünüldükçe uzaklaşan ancak uzaklaştığı oranda cazibesi artan ülküler veya düşleri simgeleyen bir ifadedir. Türk milliyetçiliğinin önemli sembollerinden birisi olan Kızılelma imgesi, Türk devletleri için bir hedefi ve amacı simgeler. Ulaşılması gereken bir yeri, fethedilmesi gereken bir beldeyi ifade ettiği gibi kimi zaman bir devlet kurma idealini, kimi zaman cihan hakimiyeti idealini, kimi zaman da Türk birliği idealini ifade etmiştir.
Kızılelma imgesinin tam olarak ne zaman, nerede ve nasıl ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte yaygın anlayış, Osmanlı ile birlikte tarihe ve edebiyata mal olduğu, Osmanlılar döneminde özellikle Batı memleketlerine doğru yürütülen cihadın bir sembolü olduğu yönündedir. Kızılelma ülküsü özellikle yeniçeriler arasında yaygınlaştırılmış ve onların savaşma azmini yüksek tutmak için kullanılmış; Ziya Gökalp, bu imgeyi Turan Ülküsü ile birleştirerek ona yeni bir anlam kazandırmıştır.
“Kızıl”, Türk kültüründe genellikle kıymetli sayılan bir renk; “elma” ise mistik bir yanı bulunan; bolluk, bereket, şifa kaynağı olarak görülen bir meyvedir. Ancak Kızılelma sembolleştirilmesinin elmaya değil, Eski Türklerde Güneş ve Ay'ı anlatan kızıl topa dayandığı düşünülür. Bu top, ‘muncuk' adıyla bayrak ve tuğların tepesini süslemiş ve bazen zaferin işareti, bazen hakimiyetin sembolü, bazen de fethedilmek üzere hedef seçilen yeri ifade etmiştir.
Kızılelma imgesinin ilk kez Orta Asya Türkleri arasında doğduğu; Ergenekon Destanında Ergenekon'dan dışarıya çıkma ve kaybedilmiş eski yurdu geri alma idealini simgelediği kabul edilir.. Türkistan’dan Hazar Denizi’nin doğusuna gelen Oğuzların ise Hazar kağanının ipek çadırının üzerinde hakimiyetinin ifadesi olarak bulunan altın topu yani Kızılelma’yı ele geçirmeyi ülkü edindikleri düşünülür.
Kızılelma efsanesi İstanbul'un fethinden sonra yeniçeriler arasında yaygınlaşmıştır. Osmanlı’nın Avrupa’da fethetmeyi istediği önemli şehirler, “Kızıl elma” olarak anılmıştır. Çeşitli kaynaklarda, Fatih Sultan Mehmet devrinden başlayarak Üçüncü Selim dönemine kadar Türk askerlerinin “Padişahım, biz senin uğrunda ta Kafdağı’nın ötesine, Kızılelma'ya dek varırız” sözlerini dillerinden düşürmediği ifade edilir.
1521'de Belgrad'ın alınması, 1526 yılındaki Mohaç Savaşı ve 1529'daki birinci Viyana Kuşatmasına dair Osmanlı eserlerinde hep Kanuni Sultan Süleyman'ın ‘Kızılelma'yı eline aldığından' bahsedilmiştir. Gelibolulu Mustafa Âlî'nin Kühnü'l-Ahbar adlı eserinin bir yerinde Kızılelma Portekiz ile ilişkilendirilmiş; bir başka yerinde ise “Frenklerin ülkesinin en ücra köşesinde büyük bir kilise” ile ilişkilendirilmiştir. Edebiyat tarihçisi Orhan Şaik Gökyay, söz konusu kilisenin bazılarına göre Roma'daki Saint Pierre Kilisesi olduğunu ifade etmiştir.
Genel hatları ile Kızılelma, üzerinde düşünüldükçe uzaklaşan ancak uzaklaştığı oranda cazibesi artan ülküler veya düşlerdir. Kavramı daha da sadeleştirecek olursak; Türk milletinin ülkü birlikteliğinin sembolleşmiş halidir diyebiliriz?.
Sembolik kavram olarak; Kızılelma, Türkler tarafından değişik şekillerde tasvir edilmiş olup bazen bir belde bazen bir taht ya da parıldayan ve dünya hâkimiyetini temsil eden som altından yapılma kızıl renkli bir küre olmuştur. Bu altın küre bazen zaferin işareti, bazen hâkimiyetin sembolü, bazen de fethedilmek üzere hedef seçilen toprakların sembolü olarak ifade edilmiştir.
Kızılelma bir semboldür. Ulaşılmak istenen bir hedef, kat edilmesi gereken bir yol, bir adil yönetim kurma arzusudur. Ülkülerin, Kızılelma kavramında sembolleştiğini görmekteyiz. Niçin Kızılelma kelimesinin seçildiğini Nihal Atsız şöyle izah etmektedir; “Türkler, kendi ülkülerine niçin ‘Kızılelma’ demiştir, bunun sebebini bilmiyoruz. Yalnız bu addaki saflık ve tabiilik, Türk ülküsünün çok eski olduğunu göstermek bakımından manalıdır. Kızılelma adı, ülkünün aydınlardan önce halk arasında doğduğunu gösterse gerektir.”
Kızılelma kavramı, Türk milleti tarafından topyekûn oluşturulduğunu da bir gerçektedir. Kızılelma kavramı ve ifade ettiği anlamın tarihi seyrine bakacak olursak iki dönemde inceleyebileceğimizi görmekteyiz. Tarihçilerin, Türk tarihini İslamiyet öncesi Türk tarihi ve İslamiyet sonrası Türk tarihi şeklinde sınıflandırmasına bakacak olursak bu ayrımın genel kabul gördüğünü söyleyebiliriz.
Türklerin İslamiyet ile birlikte milletleşme sürecini tamamlaması, Kızılelma kavramını da o oranda anlam kazandırmıştır. Aynı zamanda İslamiyet de yeni bir fetih ruhu kazanmıştır.
İslamiyet öncesi Kızılelma nedir sorusuna vereceğimiz cevap: Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar fethetmek olurdu. İslamiyet sonrası Kızılelma nedir sorusuna vereceğimiz cevap; “Dünyaya nizam vermek ve ila-yı Kelimetullah için çalışmak” olurdu.
Bahsi geçen Kızılelma hedefleri milli bir ülkü olarak görülmüş ve bunlara ulaşmak Türk Milletinin ortak amacı haline gelmiştir. Mili bir ülkü olan Kızılelma için günümüzde yapılan tanımlamaların yanı sıra tarihimizde de farklı tanımlamalar yapılmıştır. İstanbul’un fethinden sonra Kızılelma, Roma’da bulunan Saint-Pierre kilisesinin mihrabındaki altın top olarak tanımlanmıştır. Kanuni Sultan Süleyman kendisine sorulan “Kızılelma neresidir” sorusuna; “önce Viyana sonra Roma’dır” şekliden cevap vermesi Kızılelma hakkında yapılan farklı yorumları açık bir şekilde göstermektedir.
Burada cevaplandırılması gereken soru ise “Kızılelma mitolojik bir olay mıdır?” Kızılelma, Oğuzlardan günümüze birçok kez gündeme gelmiştir. Kızılelma’yı, tarihleri çok eski gibi görünse de dünya tarihi incelendiğinde kısa bir mesafede bulduğumuz Selçuklularda Osmanlılarda çok sık görmekteyiz. Genel olarak ifade edecek olursak bu devletlerde Kızılelma hep batıdaydı. Tarihçilere göre son Kızılelma ise dünya üzerindeki tek bağımsız İslam devletini kurtarmaktı.
Kızılelma binlerce sene önce sönmüş bir ülkü ateşi değildir. O yüreklerde yer etmiş belki korlaşmış ancak asla sönmemiş bir ülküdür. Kızılelma, Türk’ün, bugün kalbinde yarın elinde olacaktır.
Ülküsüz insanlar inanmadıkları değerleri sadece hayal ederler ve hayal ettikleri şeylerinde olmayacağına kendilerini inandırmışlardır. Ülkücü ise inandığı değerler için ümitlidir hayal etmez. Ümit ettiği şeylerin ise bir gün mutlaka gerçekleşeceğinden emindir.
Bugün Kızılelma neresidir diye sorunca toplum bir tepki vermemektedir. Ülküsüz insanlar kızıl elmadan tabiri caizse sahilde kumdan kale yapmayı hayal ederken, ülkü ile dolu insanlar kurdukları dünya nizamının altın kalesini inşa etmektedir. Ümitsizler kişisel ihtiraslarına önem verirken, ümitliler yaşadıkları toplumun ihtiraslarına önem vermektedirler. Önem derecelerini düşündüğümüzde ise; ümitsizler birliktelik sağlayamaz. Ümitliler ise; birliktelik sağlarlar. Günümüzde birliktelik sağlayan insanlar seslerini yeterince duyuramadığı için Kızılelma mefhumu gereken değerine ulaşamamaktadır.
Bugün, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde Kızılelma’ya inanmış olan Türk-İslam sancaktarları vardır. Türk-İslam sancaktarları dünyanın nizamına taliptirler ve Allah’ın yüce adını yayma gayesi içerisindedirler. Bu onların esas Kızılelması’dır. Bu amaca giden yolda atılması gereken adımlar ise; Milliyetçi Türkiye’nin tesisi ve Türk Birlikteliği olan Turandır.
Türk-İslam sancaktarı bulunduğu konumdan hiçbir zaman memnun değildir. Her zaman bir üst ülküye en kısa zamanda ulaşmayı arzular. Arzuladığı ülkülerde yorulabilir, yılgınlığa düşebilir ama asla vazgeçmez ve ülkülerinin vuslata ereceği günü iple çeker. İpi göğüsleyenlerin içinde yer almayı arzular. Bu kervanda yer almanın mutluluğunu yaşarlar her dem. Kızılelma’ya haiz olamayan yığınlar ise yaptıkları kumdan kalelerin yıkılmasına bile seyirci kalacak kadar acizdirler. Gelen dalgalara set koyamayacak kadar?
Konu ile yani Kızılelma Ülküsü ile ilgili kullanabileceğimiz son ifade Gün, tarihten ders alma günüdür. Gün, ülkü şuuruna erme günüdür. Gün, Kızılelmalar üretme günüdür. Gün, Kızılelmalara sarılma günüdür. Gün, Kızılelma deyince körlerin fili tarif etmesi gibi “kem küm” edenlerin günü değildir. Kızılelma deyince gülüp geçenlerin günü değildir. Kızılelma deyince susanların günü hiç değildir?” olacaktır.