“Yaş arttıkça Parkinson hastalığının görülme sıklığı da artıyor“

SAĞLIK

- Medicana International İstanbul Hastanesi Doç. Dr. Turan Atay: - "Parkinson genel olarak bir ileri yaş hastalığıdır. Ortalama tanı konma yaşı 60 civarındadır. Yaş arttıkça hastalığın görülme sıklığı da artmaktadır" - "Genellikle bir taraf el-koldan başlayıp hastalık ilerledikçe o taraf bacağa ve daha sonra da karşı taraf ekstremitelere yayılır. Çenede ve dudaklarda da gözlenebilir" - "Parkinson hastalığının en önemli özelliği her bireyde farklı bir seyre sahip olmasıdır. Bu nedenle her hasta için ayrı bir tedavi düzenlenmesi gerekir"

İSTANBUL (AA) - Medicana International İstanbul Hastanesi Doç. Dr. Turan Atay, Parkinson'un genel olarak bir ileri yaş hastalığı olduğunu belirterek, "Ortalama tanı konma yaşı 60 civarındadır. Yaş arttıkça hastalığın görülme sıklığı da artmaktadır." ifadelerini kullandı.

Doç. Dr. Turan Atay, yaptığı yazılı açıklamada, Parkinson'un hareketle ilgili kronik ve ilerleyici bir hastalık olduğunu vurguladı.

Parkinson'un beynin hareketle ilgili bir bölümünde yer alan ve özellikle dopamin üreten özel bir grup beyin hücresinin (nöronların) dejenerasyonu ve kaybı sonucunda ortaya çıktığına işaret eden Atay, "Dopamin, mesaj ileticisi bir kimyasal madde olup hareketlerimizin koordinasyonunda ve kontrolünde rol oynar. Hastalık, dopamin üreten bu hücrelerin ancak yüzde 80-90’ı kaybedildikten sonra belirti vermeye başlar. Dopamin azalınca beyinden vücudumuzdaki çizgili kaslara, nasıl ve ne zaman hareket edeceklerine ilişkin mesajlar doğru bir şekilde iletilemez. Sonuçta kişi hareketleri başlatmakta ve kontrol etmekte güçlük çeker." ifadelerini kullandı.

Atay, hastalığın ana belirtilerini şöyle sıraladı:

"Hareketlerin yavaşlaması (bradikinezi), kaslarda katılık (rijidite), özellikle ekstremiteler de istirahat sırasında (örneğin otururken) ortaya çıkan titreme ve yürüme-denge sorunlarından oluşmaktadır. Bradikinezi, kendini değişik şekillerde belli eder. Yüzdeki mimik kaslarının yavaşlaması (bradimimi), yüz ifadesinin donuklaşmasına, bakışların canlılığını yitirmesine ve 'maske yüz' diye tabir edilen bir görüntüye neden olur. Göz kırpma sayısı azalır. Konuşma da yavaşlar, ses tonu monotonlaşır, sesin şiddeti azalır. Kol ve bacaklardaki yavaşlama, başlangıçta kendini halsizlik, çabuk yorulma, hareketlerde beceriksizlik şeklinde belli edebilir. Kaslardaki rijidite (katılık), birbirine karşıt işlevi olan kasların uyumsuz çalışması nedeniyle ortaya çıkmaktadır."

İstirahat titremesinin en sık rastlanılan, hasta ve hasta yakınları tarafından en önce fark edilen başlangıç belirtisi olduğunu vurgulayan Atay, "Genellikle bir taraf el-koldan başlayıp hastalık ilerledikçe o taraf bacağa ve daha sonra da karşı taraf ekstremitelere yayılır. Çenede ve dudaklarda da gözlenebilir." değerlendirmesinde bulundu.

- Parkinsonda en önemli risk faktörü yaş

Doç. Dr. Turan Atay, hastalığın neden başladığının hala kesin olarak bilinmediğini, genetik ve çevresel faktörlerin birlikte rol oynadığının düşünüldüğünü kaydetti.

Atay, "Parkinson olgularının büyük bölümü genetik kökenli değildir ancak hastaların yüzde 15-25’i Parkinson’lu bir yakını olduğunu belirtir. Parkinson'da en önemli risk faktörü yaştır. Ortalama tanı konma yaşı 60 civarındadır. Yaş arttıkça hastalığın görülme sıklığı da artmaktadır." ifadelerini kullandı.

Parkinson'un genel olarak bir ileri yaş hastalığı olduğuna dikkati çeken Atay, "65 yaş üstü bireylerde yüzde 1 oranında görülür ve 85 yaş üstünde bu oran yüzde 5’lere kadar ulaşmaktadır. Parkinson hastalarının sadece yüzde 5-10'unda başlama yaşı 50’nin altındadır. Nadir de olsa 20 yaş altında da ortaya çıkar ama bunlar genellikle ailesel Parkinson olgularıdır. Parkinson hastalığının en önemli özelliği, her bireyde farklı bir seyre sahip olmasıdır. Bu nedenle her hasta için ayrı bir tedavi düzenlenmesi gerekir." yorumunu yaptı.

Hastalığı tamamen ortadan kaldıramasa da hastanın, hayat kalitesi ve işlevselliğini uzun süre muhafaza edebilecek tedavi seçenekleri bulunduğunu aktaran Atay, şunları kaydetti:

"Üstelik yeni birçok tedavi yöntemi üzerine araştırmalar halen son hızla sürmekte. İlaç tedavisinin ana ilkesini, dopamin eksikliğinin yarattığı dezavantajları olabildiğince bertaraf etmek oluşturur. Bazı ilaçlar titreme üzerine daha etkiliyken, bazıları katılığa veya hareket yavaşlamasına daha iyi gelirler. Özellikle titremesi veya tedavi sürecinde harekete başlarken kitlenmeleri ön planda olan bazı hastalar cerrahiden de yararlanabilirler. Bunların yanında yürüme-denge sorunları için fizyoterapi çok faydalıdır. Hastanın hayat kalitesi açısından varsa sindirim sistemi, uyku ve otonom sinir sistemiyle ilgili ya da psikiyatrik yakınmalarının da uygun tedavilerle kontrol altına alınması gerekebilir."

Yorum yapabilmek için lütfen sitemizden üye girişi yapınız!
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.