Etrafımız ateş çemberi, Sınırlarımızın hemen yanı başında artık göğüs göğüse yapılan çarpışmalar sonucu toprağa düşen şehitlerimizin ateşi hepimizi yakıp kavuruyor, Vatan savunması adına ana kuzuları birbirleri ardına şahadet şerbeti içiyor, Vatan topraklarının bölünmemesi, parçalanmaması adına verilen canların verdiği acı içimizi paramparça ediyor.
Bir gerçeği peşin peşin belirtmekte fayda var başta ABD olmak üzere hiçbir devletin Türkiye üzerinde plan yapmasına, Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde operasyon yapmasına, Türk siyasetini kendi görüşlerine göre dizayn etmelerine ,bize kendi kafalarına göre rol biçmelerinde bir Türk Milliyetçisi olarak dün karşıydık, bugünde karşıyız, ömrümüz oldukça da karşı olmaya devam edeceğiz.
Emperyalist ülkelerin “Türk’e kefen biçmeye çalışırken” elbette ki bizimde sınırlarımız içerisinde yada sınırlarımız dışında yaşayan vatandaşlarımızın hakkını-hukukunu korumak adına var olan bütün argümanları kullanıp “Bize yapılan bir iyiliğe de kötülüğe de anıda cevap verecek” durumda olduğumuzu da dost-düşman herkese ilan etmek durumundayız.
Buraya kadar her şey normal, 80 milyon Türk insanının da bizim gibi düşündüklerini, bizimle aynı duyguları paylaştıklarını biliyoruz, gönülden inanıyoruz, burada sıkıntı bize meydan okuyan ve canları sıkıldıkça bu millete yaptırım üzerine yaptırım uygulayan Emperyalist güçlere karşı zaman içerisinde “gider yapmanın” dışında neler yapabildiğimizdir.
ABD’nin bir gece yarısı “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize uyguluyorum” şeklindeki kararının açıklanmasından sonra neler olabileceği ile ilgili düşüncelerimizi yine bu sütunlarda özetlemeye çalışmıştık, ABD’nin bize Vize ile ilgili yaptığının aynısını uygulamaktan bir Türk milliyetçisi olarak keyif aldığımızı zaten yazımızın başında söylemiştik, Peki ya sonrası.
Bizim yazılarımızı takip eden okuyucularımız bilir, siyasetçilerin hamaset yapmasından öteden beri hoşlanmayız, Koyu bir parti taassubu içerisinde değiliz, Herhangi bir siyasi partiye de angaje değiliz, dolayısı ile doğru kimden gelirse gelsin doğruluğunu kabul etmeye, yanlış en yakınımızdan bile kaynaklansa bir saniye bile durmadan “Yaptığınız yanlış” demeği bir hayat felsefesi haline getirmeye çalışıyoruz.
ABD ile karşılıklı Vize uygulamasından sonra artık nerede ise resmi para olarak kabul ettiğimiz Dolar bir anda 3 lira 92 kuruşa kadar çıktı, ABD doları daha sonraları aşağılara doğru indiyse de ticaretini Dolar ile yapmak zorunda kalan çok sayıda iş adamımız bu günlerde soğuk ter dökmeye devam ediyor, zira durum bilindiğinden daha da vahim.
Önceki gün ufak bir araştırma yaptıktan sonra Ankara’da ikamet eden bir kaç ekonomistten Türkiye’nin an itibarı ile dış borcunun 400 milyar dolar olduğunu öğrendik, Türkiye’de Edirne’den, Kars’a kadar yani 80 milyonluk bir ülkede dönen bütün varlığın 810 milyar dolar olduğu göz önüne alındığında sanıyoruz ki 400 milyar dolar dış borcun neler ifade ettiği daha kolay bir şekilde anlaşılacaktır.
Böylesi bir noktada yani 400 milyar dolar dış borcun bulunduğu süreçte bir takım akl-ı evlerin “Bize de Dolardan bunu ABD’liler” düşünsün şeklindeki insanı ortadan ikiye ayıran angutluklarını bir kenara bıraktığımızda kendisini aydın olarak görenlerin “Ne yapsak ta Türk insanını borçsuz ve dışa bağımlı olmaktan çıkartacak adımları atsak” şeklindeki feryatlarına daha fazla kulak asmak gerektiğine inanıyoruz.
Türkiye Elektriği dışarıdan alıyor, Doğalgazı dışarıdan alıyor, Petrol ürünlerini dışarıdan alıyor, Elektriğin, Doğalgazın, Petrolün olmadığı birkaç saati düşündüğümüzde nasıl bir açmaz ile karşı karşıya kaldığımızı daha iyi anlayabiliriz, Bu temel ihtiyaçların yanında bir firmanın reklamında kullandığı “Eldivenden-Merdivene” kadar bütün ihtiyaçların yurt dışından karşılandığı gerçeği de varken en azından bundan sonrası için biraz daha sağlıklı düşünmenin vakti geldi gibi.
Dikkat edilirse dünyada henüz gelişmesini tamamlayamamış ülkelere posta koyan ülkelerin tamamı teknolojik manada kendisini ispat etmiş daha açık bir ifade ile dünyaya teknoloji satan ülkeler, bu sütunlarda da belirtmiştik, Almanya’da da,Hollanda’da da,İsveç’te de, Yeraltı yer üstü madenler yok,Ancak bu ülkelerde teknoloji yolu ile üretilmiş bütün dünyanın muhtaç olduğu markalar var ve bu ülkeler dünyada var olan ihtiyaçlı ülkelere sattıkları ürünler ile servetlerine servet katıyorlar.
Yurt dışındaki bu ülkelerden aldığımız ve hayati önem taşıyan markalara karşı biz halen daha tekstil ile, Domatesinde içerisinde bulunduğu tarım ürünleri ile belli noktalarda da Turizm ile karşılık vermeye ve bir türlü kapatamadığımız Cari açığımızı kapatmaya çaba gösteriyoruz.
Barselona belediyesi geçtiğimiz aylarda dünyanın her tarafından şehirlerine yılda 80 milyon turistin geldiğini bu turistlerinden kendilerine faydadan çok zarar verdiğini dolayısı ile artık Barselona kentine turist istemediklerini belirten bir açıklama yaptı.
Barselona kentini yılda 80 milyon turistin ziyaret ettiği gerçeğinden yola çıkarsa ayda 6 milyon 600 bin kişinin günde de 222bin kişinin bir şekilde Barselona kentine uğradığını da anlamaya çalışıp, “Bacasız sanayi” diye övündüğümüz Turizm yolu ile ülkemize ne kadar dövizin girdiğinin de hesabı yapıldığında daha da acısı Antalya ilimizdeki güzelim otellerimizin elimizde kalan Rus turistleri doyurabilmek adına nasıl “esnaf lokantalarına” dönmek zorunda kaldığımızı da bir tarafa not etmek gerektiğine inanıyoruz.
Kullandığımız araçlarımız dışarıdan, Cep telefonlarımız dışarıdan, Kredi kartlarımız dışarıdan, Savaş uçaklarımız,dışarıdan, Kuru fasulyemiz, mercimeğimiz, Samanımız, peynirimiz, Meyve sularımız, Matbaa makinalarımız dışarıdan, yaşayabilmemiz için alışveriş merkezlerinde gereken ne varsa aşağı yukarı tamamı dışarıdan.
Şu an muhtaç olduğumuz ve dışarıdan aldığımız ürünlerin tamamını değil sadece yarısına yakınını bile kendimiz imal edecek duruma gelebilsek en basiti 400 milyar dolar olan dış borcumuzun bir kısmından kurtulacağız ve daha rahat bir nefes alma imkanına kavuşacağız.
Bunun dışındaki “Dış Devletler bizi çekemiyor, Yeniden dünya devi olmamamız için bütün dünya bir olmuş bize saldırıyor, üç saatte Hollanda’yı ezelim, iki saatte Suriye’ye girelim, ABD’nin sonunu getireceğiz, Almanya’nın işini bitireceğiz” şeklindeki hamaset dolu nutuklar artık komik bile sayılmayacak noktalara kadar savrulup tükendi.
Biz yeniden milli bir seferberlik ilan etmedikçe, Bütçeleri nerede ise pek çok ülkenin bütçesinden daha fazla olan Teknolojik ürünleri hayata geçirmedikçe, Makine yapan makinalar üretmedikçe, İnsan hayatının her noktasında bulunması gereken ilaç-bilgisayar-kimyasal ürünler –ilaç üretimi noktasında adımlar atmadıkça daha çok uzun yıllar “yerinde say marş “durumunda olacağız ve her geçen gün geriye gitmekten kurtulamayacağız.
Daha birkaç yıl önce yoksulluktan perişan bir halde bulunan Hindistan’ın bugün aldığı mesafeye bakın,bu ülkeyi takip edin birkaç yıl sonra hangi noktalarda olduğunu görünce bizim ne demek istediğimiz daha kolay anlaşılacaktır.
400 milyar dolar dış borcu olan bir Ülkenin bağımsızlığından ne ölçüde söz edilebilirse,bizde 400 milyar dolar borçtan 80 milyonluk bir ülkenin ferdi olarak kendimizi tarafımıza düşen borç kadar bağımsız sayıyoruz.
Eğer bu duruma da Bağımsızlık deniliyorsa.!!!!