Zaman zaman belirtiriz, 23 milyon kilometrekare topraklardan yurt yaparak tutunmaya çalıştığımız Anadolu coğrafyasında 780 bin 576 kilometrekarede kalabilmek adına mücadele veriyoruz.
Tutunmaya çalıştığımız bu zor coğrafyadan bizi söküp atmak adına emperyalist ülkeler dünde dışarıdan içeriden hücum ediyorlardı bugünde ediyorlar yarında bu hücumlar devam edecek.
Bize düşen söz konusu emperyalist ülkelerin hücumlarını önce savuşturmak savuşturduktan sonra da karşı taarruza geçmek olduğunu bilmeyen yok gibidir.
Söz konusu bu zor coğrafyada tutunmak adına yıllar yılı “Devlet aklı” dediğimiz mekanizmanın çalışması sonucu en azından başarılı olduğumuz da söylenebilir.
Ancak son dönemlerde başta Suriye ve Afganistan olmak üzere “üçüncü dünya ülkeleri” olarak tanımlanan bölgelerden başlayan ve bir türlü önü alınamayan göç dalgası sığınmacılar ekseninde başlayan pek çok sıkıntıyı da beraberinde getirdi.
Etrafımız ateş çemberi, bizim hemen yanı başımızdaki sınır çizgilerinde başlayan her hareketlenme anında bizi de etkisi altına alıyor.
Yıllar önce başlayan bu önlenemez göç şu sıralarda sonu bilinmeyen, tahmin edilemeyen noktaya doğru gidiyor.
Kayseri de başlayan hadiselerin bir anda kocaman bir şehri nasıl yangın yerine çevirdiğini dehşet içerisinde gördük, Bir anda güvenlik güçleri ile vatandaşı karşı karşıya getiren bu kötü durumun önünün alınması en büyük temennimiz.
Türkiye 85 milyonluk nüfusu ile gelenekleri olan bir devlet yapısına sahip, Böyle bir noktada meydana gelebilecek hadiseleri daha başlamadan kaynağında kurutacak devlet tecrübesine sahip çok sayıda yetişmiş bürokratı da mevcut.
Eskiler “Ya tozu dumana katarsın ya tozu dumanı yutarsın” şeklinde harika bir söylem geliştirmişlerdi galiba şu sıralar nerede olacağımız ile ilgili bir kafa karışıklığı yaşıyoruz.
Elbette siyaset yapacağız
Elbette iktidar olmaya çalışacağız
Ancak bunları yaparken devletin birlik ve beraberliğini sıkıntıya sokacak olumsuzluklardan da olabildiğince uzak durmaya çalışacağız.
Sözün özü
Tozu dumana katacağız.
Tozu dumanı yutmayacağız.