"Anlatamam derdimi dertsiz insana/Dert çekmeyen dert kıymetini bilemez/Derdim bana derman imiş bilmedim/Hiç bir zaman gül dikensiz olamaz
Gülü yetiştirir dikenli çalı/Arı her çicekten yapıyor balı/Kişi sabır ile bulur kemali/Sabretmeyen maksudunu bulamaz
Ah çeker aşıklar ağlar zarınan/Yüce dağlar şöhret bulmuş karınan/Çağlar deli gönül ırmaklarınan/Ağlar ağlar göz yaşını silemez
Veysel günler geçti yaş altmış oldu/Döküldü yaprağım güllerim soldu/Gemi yükün aldı gam ilen doldu/Harekete kimse mani olamaz" (Aşık Veysel)
25 Ekim 1894 yılında Şarkışla'da dünyaya gelen ve 21 Mart 1973 tarihinde aramızdan ayrılan Aşık Veysel'in doğum günü olan 25 Ekim tarihinde bir yazı kalame alacaktık, Ancak gündemin olağanüstü yoğunluğu dolayısı ile gecikmemize rağmen eserlerinde Türkçe'yi yalın ve ustalıkla kullanan, Hayatta olduğu zaman zarfında yaşama sevinciyle hüznü, iyimserlikle umutsuzluğu şiirlerinde iç içe geçiren, Doğa, toplumsal olaylar, din ve siyasete ince eleştiriler yönelttiği şiirleri de bize armağan eden "Büyük Usta'nın" doğum gününü unutmak elbetteki bize yakışmazdı
Hikayeyi aşağı yukarı hepimiz biliriz, Aşık Veysel evli olduğu zamanlarda eşi başka bir adama aşık olur ve kaçmaya karar verir.Gece uyumak için yataklarına girdikten sonra eşi kalkar, bohçasını da aldıktan sonra pabuçlarını giyer ve ardına bakmadan koşmaya başlar.
Biraz aradan sonra ayağına bir şeyin vurduğunu fark eder.Pabuçlarını çıkarttığında gördüğüne inanamaz zira Aşık Veysel'in tüm parası oradadır, Aşık Veysel kaçacağını anlayıp sahip olduğu her şeyi eşine bırakmıştır.
Eşi ayrıca parayla beraber bir kağıt bulur ve o kağıtta şu yazar ;"Al bu para ananın ak sütü gibi helal olsun, gittiğin yerde kendini ezdirme,rahat yaşa ancak bir şeyi kesinlikle unutma güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa ... "
Son dönemlerde ortaya çıkan ve her geçen gün baskısını biraz daha fazla hissettiren Sevgisizlik bizi nerede ise insan olmaktan bile çıkartacak bir noktaya kadar gelip dayanmış durumda,Hayatımızın her noktasında bize lazım olan Sevginin bizi neden terk ettiği ve gittiği yerden ne zaman döneceği ile ilgili de biz dahil hiç kimsenin en ufak bir bilgisi yok.
Gözleri görmeyen Aşık Veysel’in herkesin ihtiyacı olduğu sevgiyi nasıl tarif ettiği ve bu tariften nasıl büyük bir keyif aldığı onun eserlerine bakıldığında, türküleri dinlendiğinde daha net bir şekilde ortaya çıkıyor, Görmeyen bir şairin etrafımızda olup bitenleri görenlerden daha iyi tasvir etmesi ise aslında görenleri için utanılacak bir durum olsa gerek.
Aşık Veysel 21 Mart 1973 tarihinde hayatını kaybettiğinde biz henüz 13 yaşındaydık, buna rağmen televizyonumuzun olmadığı o günlerde zar zor çalışan radyodan “Ünlü Halk Ozanı Veysel Şatıroğlu bugün hayatını kaybetti” şeklinde haberi duyduğumuzda rahmetli annemizin epey bir ağladığını rahmetli babamızın da son derece üzüntülü günler geçirdiğini hatırlıyoruz.
Türkiye’de yazdıkları ile söyledikleri ile sergiledikleri eserler ile bizi derinden etkileyen kendilerine hayran bırakan çok sayıda Şair-yazar ve düşünür var ancak bizim rahmetli Aşık Veysel’e bakışımız daha da önemlisi ona olan hayranlığımız bir başkadır.
Gözleri görmeyen bir Halk ozanının bu kadar güzel eser ortaya çıkarması galiba onun iç dünyasının güzelliğinden dolayı ortaya çıkıyor, aksi takdirde yukarıda da belirttiğimiz gibi görmediği bir çiçeği, böceği, kelebeği, toprağı bu kadar güzel anlatamazdı.
Gördüğünü sanan gözlerin aslında hiçbir güzelliği,iyiliği göremediği bir dünyada gözleri görmeyen Aşık Veysel’in ruh dünyası ile dünyaya bakmak, olayları onun penceresinden anlamak, Sevgiye olan ihtiyacımızı Aşık Veysel’in gönlü ile birlikte yaşamak gibi sonsuz bir ihtiyacımız bulunuyor.
Dünyaya Aşık Veysel’in görmeyen ama aslında dünyanın dört bir tarafını açık olan gönül gözü ile baktığımızda belki önce kendimizi sonra da bütün dünyayı değiştirebilir etrafımızı saran sevgisizlik ortamından da ancak bu şekilde kurtulabiliriz.
Sevgiden başka çıkış yolumuz kalmadı Çünkü..