Türkiye 07 Ekim cumartesi gününden itibaren İsrail’in Gazze’ye başlattığı insanlık dışı saldırıyı konuşuyor, bir taraftan İktidarda bulunan hükümet kanadından diğer taraftan muhalefette bulunan partiler STK’lar İsrail’in bu orantısız ve insanlık adına utanç verici saldırılarını kınayarak kamuoyu yapmaya çalışıyorlar.
Bu toz duman arasında İzmit belediyesinin SGK’ya olan borcu dolayısı ile belediyenin başta araçları olmak üzere pek çok mal varlığına el konulması bir anda gözlerin İzmit belediyesine çevrilmesine, çevrilirken de yıllardır artık kangren haline gelmiş SGK ve vergi borçlarına dikkat çekti.
12 Eylül 1983 yılında yapılan seçimler ile birlikte Türkiye yeniden demokrasiye geçiş yaptı, genel seçimin ardından yapılan yerel seçimde bölge sakinleri kendilerini beş yıl süre ile yönetecek yerel yöneticileri seçmeye başladı.
Türkiye’nin herhangi bir yerleşim merkezinde hayat süren seçmen 1989 yılında, 1994 yılında, 1999 yılında, 2004 yılında, 2009 yılında ,2014 yılında ve en son 2019 yılında sandık başına giderek yerel yöneticilerini iş başına getirdi.
O günden bu güne kadar yerel yönetimler noktasında pek çok değişiklikler yapıldı, gün geldi daha çok belediye kazanmak adına nüfusu kalabalık olan köyler belediye haline getirildi, Daha çok muhalefet partilerinin kazandığı ilçeler ikiye üçe bölündü, gün geldi belde belediyeleri kapatılarak yada birleştirilerek ilçe belediyeleri haline getirildi.
Bu kadar değişimin yaşandığı bir memlekette herkesin her kesimin kabul edeceği gibi değişmeyen tek gündem belediyelerin SGK ve vergi borçları oldu.
Bizimde meclis üyesi olarak görev yaptığımız dönemlerde belediye başkanları yıllık bütçelerini meclisin onayına sunarken var olan borçlarını çoğunlukla SGK ve vergi borçlarını nedense borçtan saymayı düşünmezlerdi.
Türkiye’de hangi siyasi partiye mensup olursa olsun SGK ve Vergi borcu olmayan herhangi bir belediye kaldığını sanmıyoruz, Zaten başta personel maaşları olmak üzere belediyeyi ilgilendiren harcamalardan gözünü açamayan yönetimler işin en kolay yolu olan SGK ve vergi borçlarını ödememe yolunu seçiyorlar.
İktidar partilerin temel hedefi var olandan daha fazla belediye kazanmak,
Bunun yolu da kendisinden olmayan partilerin belediye başkanlarını olabildiğince zor sokarak iş yapamaz duruma getirmek olarak biliniyor.
Belediyelerin ita amiri İçişleri bakanlığı SGK’nın sosyal güvenlik bakanlığı, Vergi dairlerinin ise maliye bakanlığı, SGK’nın ve Vergi dairesinin bağlı olduğu bakanlıklar İçişleri bakanlığına bağlı olarak görev yapmaya çalışan muhalefetteki belediyelerin ensesinde adeta boza pişiriyorlar.
SGK’dan ve vergi dairesinden yakasını kurtaramayan belediyelerde hacizden kurtulmak adına bünyelerinde bulunan taşınmazları söz konusu iki kuruma devretmek zorunda kalıyorlar yani kulaklarını diğer elleri ile gösteriyorlar.
Devletin kurumlarının birbirlerine karşı olan bu acımasızlığı akıllara “-acaba devlet belediyelerin SGK ve vergi borçları ile ilgili olarak işi daha kolay kılacak bir takım önlemler alamaz mı?” sorusunu getiriyor.
SGK ve vergi daireleri borçlarına karşılık belediyelerin mesela çöp araçlarına yada diğer ulaşım araçlarına haciz koyduğunda orada mağdur belediyeden çok hizmet alamayan vatandaşlara oluyor, hizmetler aksıyor.
Bu durum “iktidar belediyelerini” yada “muhalefet belediyelerini” aşan bir hadisedir, bugün iktidarda olan bir siyasi parti yarın muhalefete düştüğünde o partinin belediyesi de muhalefete geçiyor ve dün başka belediyenin başına gelen haciz bu sefer yön değiştiriyor.
Hükümetler muhalif siyasi partilere mensup belediyelere uyguladığı yaptırımları bir an önce kaldırmalıdır,
Zira genel seçimde kendilerini seçen seçmen yerel seçimde de belediye yönetimlerini seçiyor.
Belediyeyi cezalandıracağım diye vatandaşa ceza vermenin neresi siyaset?