Uzun yıllardır siyaseten bir araya gelemeyen, aynı duygular etrafında birleşemeyen, bir kez olsun "Senin düşündüğün doğru hata bendeymiş" diyemeyen, en ufak bir tartışmayı anında kavga boyutuna getiren insanımız maalesef Ayasofya'nın cami olarak ibadete açılmasından sonra daha çok Diyanet İşleri başkanının yaptığı konuşma sonrası bu zamana kadar olandan kat be kat ayrışma yaşamaya başladı.
Geçmişte siyaseten bu tür ayrışmaların acısını yüreğinin en derinlerinde hissetmiş ve ayrı kutuplarda olmanın Türk milletine faydadan çok zarar getirdiğine bizzat yaşayarak şahit olmuş bir aydın olarak aramıza sokulan bu ayrlık tohumlarını kökten temizleyebilmenin her geçen gün daha fazla zorlaştığını görüyoruz ve üzülüyoruz.
12 Eylül 1980 ihtilali sonrası, ihtilal öncesi yada ihtilali takip eden günlerde ihtilali gerçekleştiren Beşli cuntanın başı Kenan Evren’in hışmından kurtulabilmek adına yurt dışına kaçmak zorunda kalan binlerce vatandaşımızın arasında Türkiye’nin yakından tanıdığı Cem Karaca-Ozan Arif-Melike Demirağ olmak üzere çok sayıda sanatçıda bulunuyordu.
Aradan geçen yıllar sonrası 1983 yılında tekrar demokrasiye geçişte genel seçimin yapılması ve seçimi Turgut Özal başkanlığındaki ANAP’ın kazanması ile başlayan demokratik süreç içerisinde bir şekilde yurt dışına çıkmak zorunda kalanlar yavaş yavaş memlekete dönmeye başlamışlardı.
Yurt dışından ilk dönen sanatçıların başında şimdi aramızda bulunmayan Cem Karaca geliyordu, artık ağır gelen Vatan hasreti dolayısı ile gerekli diplomatik işlemleri yerine getiren sanatçının Türkiye’ye dönüşünde kendisine “Dönek” diye hitap edenlere ithafen “Ben döneksem döndüm diye memleketime/
Döndüm baba döndüm işte oh be/
Şu adadan şu bodruma yüzesim gelir/
Yüzsem de çıkamam ki of be/
Kuş olup ta o yakaya uçasım gelir/
Uçsamda konamam ki of be/
Geceleri ben adadan Bodruma bakardım/
Işıkları ben görürdüm of be/
Türküleri ben koklardım gökyüzünü ben dinlerdim/
Ve de nasıl özlerdim of be”
diyerek yazdığı şarkı sözleri ile cevap veriyordu
Aynı pozisyonda yurt dışında bulunan bir başka sanatçı Melike Demirağ’da
“Bir allı turna olsam, karlı dağları assam/
Varsam bizim ellere, kendi göğümde uçsam/
Şimdi İstanbul'da olmak vardı anasını satayım/
Püfür püfür bir vapurun yan tarafında/
Su an da İstanbul'da Olmak var be anasını satayım/
Yeni camide mısır atmak kuşlara/
Köprüde balık ekmek yemek/dolmuşa hadi gidelim demek/
Ver elini yeni kapı ver elini bebek, Tarabya/
Şu anda oralarda olmak vardı ya/
Şimdi İstanbul'da olmak vardı anasını satayım”
diyerek Türkiye ve İstanbul özlemini haykırıyordu.
12 Eylül günlerinde yurt dışında bulunan rahmetli Ozan Arif’te başta Cem Karaca olmak üzere çok sayıda yasaklı insanın Türkiye’ye dönmesine rağmen kendisi ile ilgili yasak kalkmayınca bu durumu
“Vatanım yurdum sana,/
Ben yine dönemedim,/
Kül oldum yana yana,/
Ben yine dönemedim./
Sebebi neden niye/
Bilir bütün Türkiye,/
Davacım Kenan diye,/
Ben yine dönemedim./
Hem hain hemi alçak!/
ANAP'a yaranarak/
"CEM KARACA" döndü bak!/
Ben yine dönemedim”
sözleri ile bir destan havasında seslendirmişti.
Şimdi okuyucularımız “Yüksel Ercan durduk yerde 12 Eylül 1980 ihtilali sırasında olup bitenleri şimdi neden yazıyorsun.?” şeklinde bir soru yöneltebilirler ki, son derece haklıdırlar ancak son zamanlarda siyasetçilerin karşısındakileri ötekileştirmek bu sayede de kendilerine oy verecek kitleleri bir araya toplayabilmek adına kullandıkları ifadeleri duyunca “Yazık oluyor memlekete, demek ki olup bitenlerden aradan geçen 40 yıla rağmen hiçbir ders almamışız” diye düşünmek zorunda kaldık.
İçerisinde bulunduğumuz günlerde acaba şu an hayatta bulunmayan Cem Karaca ve Ozan Arif bir şekilde bir toplantıda bir araya gelebilseler güzel güzel sohbet edebilseler, sohbet ederken de “Yahu fikirlerimiz birbirine uymuyor ancak ikimizin de yurt dışında mecburi ikametgahı Beşli cuntanın başı Kenan Evren’dir” fikrinde buluşsalar sanıyoruz ki çözüm daha kolay olabilirdi.
Normal Şarlarda Cem Karaca’da , Ozan Arif’te başta Emperyalizm olmak üzere insanı insanlıktan çıkartan her türlü dış güçlere karşı sanatçılardı, Olaylara farklı pencerelerden bakmalarına rağmen bu memleketi çok seven kişilerin bir arada olamamaları da tam bir garabet.
Türkiye tutunmaya çalıştığı bu zor coğrafyada ayakta kalabilmek adına olağanüstü bir mücadele veriyor, Dışarıdan yapılan her türlü baskıya karşı direnmeye çalışan bu ülkenin insanlarını siyasetçilerin bir arada tutması gerekirken 82 milyon insanı “Türk-Kürt-Alevi- Sünni” başta olmak üzere akla hayale gelmeyen kamplara bölmeye çalışmak olsa olsa düşmanlarımızın işine yarayacaktır.
Türkiye artık hiçbir anlamı olmayan içi boş tartışmalardan sıyrılmalıdır, Daha iyi daha rahat bir hayat yaşamak adına herkes bir ve beraber olmalı, Allah’ın kendilerine bahşettiği bu dünya hayatını aile fertleri ile birlikte daha güzel şartlarda yaşamalıdır.
Bizim dışımızdaki Avrupa ülkelerinde yaşayan insanların yaşam standartlarına baktığımızda bizim ne kadar geride kaldığımız çok net bir şekilde ortaya çıkacaktır, İnsanımızı öteleyen siyasi argümanların çok uzun yıllar bize hiçbir faydasının olmadığı aksine zarar verdiği ortada iken bu ayırımcı siyaseti devam ettirmek işgüzarlıktan başka bir şey olmasa gerek.
Birbirimizi sevmekten, birbirimize sıkı sıkıya sarılmaktan, sınırlarımız içerisinde yaşayanları ötekileştirmeden yaşamanın güzelliğini anladığımız andan itibaren başta Cem Karaca ve Ozan Arif’in karşı karşıya kaldığı zorlukları da bir daha geri gelmemek adına tarihin tozlu raflarına gönderebiliriz.
Yazık oluyor bu güzelim memlekete..