Ekonomik sıkıntı had safhada ya memlekette…
Bir de üstüne üstlük Ramazan ayı
içindeyiz…
Koca Ramazan ayı yarılandı çoktan artık
önümüzdeki hafta Bayram kutlayacağız,
meyvede değil de ancak sebzede
biraz ucuzluk görmeye başladık.
Düne kadar fiyatından ötürü yanına
yaklaşamadığımız domates, biber,
patlıcan ve soğan bayağı ucuzladı…
Yani piyasa kendi kendine dengeliyor fiyat politikasını..
Bu Ankara’nın marifeti değil hani…
Bütün bir kış ve bahar zamanını
pahalılıkla mücadelede geçirdik..
Bir adet limonu ucuza bulmakta bile zorlandık yani…
***
Limon deyince aklıma Neyzen’in limon hikâyesi geldi…
Bir Ramazan akşamı…
Baba evinde iftar sofrası…
Ve sofrada buharı buram buram
tüten tel şehriyeli tavuk çorbası…
Ama limon yok…
Babası Neyzen’e seslenir:
“Koş Tevfik bakkaldan 2 limon al da gel.
Ama çabuk ol…İftar topuna yetiş.”
Ve Tevfik evden çıkıyor.
Çıkış o çıkış…Beyrut, Şam, İskenderiye,
Kahire, Asvan, Hartum,
Ümmüderman…Tam 20 sene…
20 Yıl sonra memleketine dönüyor…
Gene bir ramazan akşamı..
Top zamanı…
Mahalleye yaklaşıyor…
Cebindeki para o kadar az ki bakkaldan
ancak bir limon alabiliyor….
Çat..Çat! kapı..
Aile yine sofrada ve 20 yıl önceki
gibi iftar topunu beklemekte…
Çorba kasesinden dumanlar tütmekte…
Tevfik elindeki limonu uzatıyor babasına:
“Getirdim!”
“Biraz geciktin be çocuk…Hem de bi limon almışsın..
Ben sana iki limon al demiştim…”
Neyzen: “Onun için geciktim ya…
Çok pahalılaşmış İstanbul…Limon 25 paraya çıkmış…
20 paraya buluncaya kadar 20 sene geçti aradan…”
Şimdi o hesap…
İnsanları ve kendimizi market market gezip biraz daha ucuzunu eve alma çabasını görünce bu hikaye geldi aklımıza…
Sağlıcakla kalın!