Sanatçı 

Böyle geçer ömür böyle/

Kimi öyle kimi böyle/

Her zaman dinlemek olmaz/

Arada birde sen söyle”

diye çocukluktan başlayıp ömrünün son demlerine kadar geçen süreyi bir çırpıda anlatmaya çalışırken şarkıyı dinleyenlerde “ Ömrüm nasıl su gibi geçti gitti, bir saniyesini bile anlayamadım” şeklinde hayıflanır ancak yapacak fazla bir şeyde maalesef yoktur.

İnsanların hayatları aslında bulundukları coğrafyalara göre şekillenir,

Yaşadığı zaman zarfında savaş görmeyen, çatışma bilmeyen,

ayağı çamura değmeyen insanların bulunduğu ülkeler varken daha doğar doğmaz savaşın kucağında kalan, “Niye çıktığını bile bilmediği ve kendisini asla ilgilendirmeyen” savaşlar dolayısı ile çocuğunu, eşini, kardeşini , yakınlarını kaybeden milyonlarca insanın  bulunduğu coğrafyalarında olduğu gerçeği karşımızda duruyor.

Trafiğin sıkıştığı noktalarda zaman zaman annelerinin kucağında ,

yada annelerinin elini tutan ama daha çok 6-7 yaşlarında çocukların sabahın erken saatlerinden başlayıp gecenin kör karanlığında dilendikleri belli zamanlarda da kağıt mendil olmak üzere bulabildikleri ihtiyaç malzemelerini sattıkları anlara şahit oluyoruz.

Ülkelerinde çıkan savaşlar yüzünden daha önce hiç bilmedikleri  binlerce kilometre uzaklıktaki ülkelere kaçmak-göç etmek zorunda kalan insanların çektikleri sıkıntıları gördüğümüzde “Bir ömür böyle geçermi.?”  sorusunu pek çok kez sormamıza rağmen tatmin edici bir cevap bulabildiğimiz kesinlikle olmadı.

Bir tarafta böyle insanın içini acıtan görüntüler dolaşıp dururken diğer taraftan da “Bu insanların hali kötü, ancak bizimde yaşantımız o kadar iyi değil, Hayatımıza bir şekilde yön verelim derken ömrümüz geldi geçti, çocuklarımız büyüdü, biz yaşlandık, Ömrümüz bitti bitecek” diyerek kendi kendimize muhasebe yapmak durumunda kalıyoruz.

Geçip giden zaman dilimi içerisinde insan ayakta kalabilmek ve özlediği hayat seviyesine ulaşabilmek adına çok uzun yıllar mücadele veriyor, gece gündüz-soğuk-sıcak-yaz-kış demeden çabalayıp  duruyor, Şöyle bir geriye dönüp te “Ne haldeyim ileriyemi gittik, geriyemi düştük.?” diye düşünürken bir bakıyor ki hayatının son demlerine gelmiş.

Şair Erdem Bayazıt  böylesi durumları

“Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim/

biz de soluk alıp vermedeyiz/

yani her insan gibi sevmekteyiz, sevilecek şeyleri/

bir kır çiçeğini çimeni toprağı börtü böceği/

kurban bayramlarında kınalı koçları/

başları el oyası işlemeli yemeni ile kapalı/

bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı/

pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları/

kalbim ağrıyorsa da kardeşim/

gönlüm bulanıyorsa/

tedirginsem kuşkuluysam/

kalın kitapların yazdığına bakarsan/

acaip suçluysam/

havada ihanet dışarıda sıcak/

duvarda yazılar/

kalbimizde acılar varsa da/

bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim

diyerek aslında hepimizin anlayacağı bir dil ile anlatmaya çalışıyor.

Bizde ortalama bir Türk insanı olarak bizi yüzde yüz mutlu edecek bir coğrafyada yaşadığımıza asla inanmıyoruz,

Ancak zaman zaman Türkiye dışına çıktığımızda da galiba bizim memleketin içerisinde bulunduğu hareketliliğe büyük miktarda alıştığımızdan olsa gerek Türkiye dışında bir ülkede şartlarımız çok iyi olsa da yaşayabileceğimizi en azından mutlu olabileceğimizi sanmıyoruz.

Buna rağmen Avrupa ülkelerinde yaşayan insanların yaşam standartlarını daha yukarılara çıkarmak en azından insanın yaşadığı zaman zarfında özelikle de yaşlılık döneminde rahat etmelerini sağlayacak önlemlerin alındığını gördükçe hayıflanmıyor da değiliz.

Geçtiğimiz yılarda Kırgızistan’a bir yolculuk yapmıştık,

Dönüşte Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te bulunan hava alanında pasaport kontrolü için yüzlerce kişinin bulunduğu kontrol kuyruğunda yaşadığımız bir olumsuzluğu görünce “Böyle durumlar bizde olmaz” demeği de ihmal etmedik.

Yüzlerce insan pasaport kontrol kuyruğunda beklerken en arkadan son derece kilolu bir Kırgız polisinin elinden tuttuğu bir vatandaşı eşyaları ile birlikte kalabalığı yara yara kuyruğun en önüne geçirip,işlemlerini yaptırdıktan ve vatandaşa sarılarak uğurladıktan sonra geriye dönmesi bize son derece garip gelmişti.

Türkiye bu konuda hatırı sayılı bir noktaya kadar gelmiş durumda,

Sadece bu meselede değil insan hayatını kolaylaştıracak pek çok noktada da önemli mesafeler almış durumdayız,

Gelinen bu noktanın yeterli  olduğunu söylemek zor ancak bundan sonrası içinde umutlu olmak lazım.

Bir taraftan hayat mücadelesi verip diğer taraftan geçip giden ömrümün muhasebesini yapmak zor iş,

Zaten muhasebe yapmak içinde kendimizi son derece yorgun hissediyoruz,

Bir taratan iyiden iyiye dökülen saçlarımıza, eskiye göre daha az gören gözlerimizi,

Normal sayısı 32 olan ancak muhtemelen bu sayının yarısına kadar düşmüş dişlerimize baktığımızda “Muhasebe yapsak ne olacak ki.?” demekten kendimizi alamıyoruz.

Cahit Sıtkı Tarancı  “Otuzbeş yaş şiiri” isimli eserinde

Zamanla nasıl değişiyor insan! /

Hangi resmime baksam ben değilim. /

Nerde o günler, o şevk, o heyecan? /

Bu güler yüzlü adam ben değilim; /

Yalandır kaygısız olduğum yalan.”

diyerek aslında içerisinde bulunduğumuz psikolojiyi tam kitabının ortasından söylüyor.

Gün eksilmesin penceremden!” demenin bir centilmenlik olduğunu görüyoruz ve bizde “Yeter ki gün eksilmesin penceremden” diyoruz.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263