ABD Başkanı Donald Trump, yine yaptı yapacağını. Twitter hesabından bir mesaj yayınladı:
““Paris Anlaşması, Paris’e pek yaramıyor. Fransa’nın tamamında protestolar ve isyanlar var. İnsanlar doğayı korumak için (yönetimleri sorgulanabilecek) üçüncü dünya ülkelerine fazla para ödemek istemiyor. ‘Biz Trump’ı istiyoruz!” diye bağırıyorlar. Fransa’yı seviyorum.”
Bu mesajın hemen ardından Fransa hükümetini temsilen LCI televizyonuna konuşan Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, Trump'tan Fransa'nın içişlerine burnunu sokmamasını istedi.
Tam bu noktada sorulması gereken en önemli soru; Paris Anlaşması ile Fransa’da 17 Kasım’da başlayan ve giderek yaygınlaşan gösteriler arasında ne gibi bir bağlantı var?
Neden Trump böyle bir mesaj yazma gereği duydu?
Bugün dünyada çok büyük bir iktidar mücadelesi veriliyor. Bu iktidar mücadelesinin iki önemli aracı var. Bunlardan bir tanesi ekonomik araçlar, diğeri ekonomik araçlarla desteklenen terör olayları. Terör olaylarının gerçekleşemeyeceği bölgelerde toplumsal patlamalar yoluyla iktidar değişikliğini sağlamak şeklinde formüle edilebilir.
Çatışmanın bir tarafında küresel sermaye diye adlandırılan, Çin, Japonya, Almanya, Güney Kore gibi ülkelerin tasarruflarından oluşan fonları yönlendirenler, diğer tarafında devleti merkeze alan, büyük çoğunluğunu körfez ülkeleri diye adlandırdığımız, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt gibi ülkelerin petrol satışlarından elde ettikleri gelirlerden ortaya çıkan fonları yönlendiren ülkeler var.
Bu ülkelerin en önemlilerinden bir tanesi ABD’deki Trump yönetimi, diğeri ise Rusya’daki Putin yönetimidir. Bu iki devlet arasında tıpkı soğuk savaş döneminde olduğu gibi “danışıklı bir dövüş” yapılıyor. Birisi doğalgazın hamiliğine soyunmuş, diğeri petrolün.
Küresel sermaye ile devleti merkeze alan, ulus devlet anlayışını savunanlar arasındaki çatışmanın sonucunu, büyük oranda ekonomi üzerindeki kontrol mekanizmasını ele geçirenler belirleyecektir.
Çin, Japonya, Almanya, Güney Kore gibi ülkeler, üretimlerini rantabıl bir şekilde devam ettirebilmeleri için gerekli olan enerji ihtiyaçlarını ucuz ve zamanında karşılamaları gerekir. Ancak bu enerji ihtiyaçlarını karşılamada bugün bazı sıkıntılar yaşıyorlar.
Çünkü petrol ve doğalgaz bölgelerinin büyük bölümünü ABD’deki Trump yönetimi ve Rusya’daki Putin yönetimi kontrol ediyor.
Bu iki devlet diledikleri zaman petrol ve doğalgazın vanasını kapatabilir ve bu küresel sermayeyi fonlayan ülkeleri ekonomik darboğaza sokabilir.
İşte Paris Anlaşması tamda bu aşamada önemi ortaya çıkıyor. Paris Anlaşması, kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil enerji kaynakları yerine temiz enerji kaynakları adı altında rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi gibi alternatif kaynaklara yönlendiriyor. Her ülkede az veya çok oranında güneş var ,her ülkede rüzgarda var.
Bu alanlarda yapılacak yatırımlar; ileriki zamanlarda kömüre, doğalgaza ve petrole olan bağımlılığı giderek ortadan kaldıracaktır. İşte kavga tamda bu noktadan başlıyor. ABD’nin Paris anlaşmasından çekilmesinin, bu anlaşmaya hala taraf olanlara kızmasının altında yatan ana nedeni burada aramak lazım.
Alternatif enerji kaynaklarının daha ucuz ve kolay yoldan elde edilmesi, Trump yönetimindeki ABD devletini ve Putin yönetimindeki Rusya’yı zora sokacaktır. Enerji kaynakları üzerindeki kontrolleri sona erecektir.
Deyim yerindeyse bugüne kadar, bazen devletleri işgal ederek, bazen terör eylemleri ile parçalayarak, bazen Arap baharı teraneleri ile kontrol altına aldıkları doğalgaz ve petrol vanaları ellerinde kalacaktır.
Kendilerine alternatif enerji kaynakları ile birlikte alternatif küresel yeni oyuncular ortaya çıkacaktır.
Onun için ABD Başkanı Trump Fransa’daki olaylara burnunu değil gövdesini ortaya koymaktan geri durmayacağını bu twiti ile gösterdi.