Geçtiğimiz günlerde izlediğimiz bir televizyon filminde üretimini yaptığı makinaların teknolojisini yenileyemediği için zorda kalan ve rakipleri ile olan mesafesi iyiden iyiye açılan bir sanayiciye yakın arkadaşı "-Neden bu hale geldin.?" diye sorduğunda muhatabının "-Çağı ıskaladık" şeklindeki cevabı bir anda sinema filminin önüne geçmiş oldu.

Çok partili hayata geçildi geçileli kurulan siyasi partiler iktidara geldiklerinde Edirne’den, Kars’a kadar olan sınırlar içerisinde yaşayan vatandaşlarımızın daha mutlu, daha keyifli, daha rahat bir hayat yaşayabilmeleri adına yapacaklarını bir program halinde düzenledikten sonra var olan iletişim araçları ile kamuoyuna ulaştırmaya çalışıyorlar.

Türk seçmeni 1950 yılından itibaren kendisini anlatabilen en sağdan en sola kadar aşağı yukarı tüm siyasi partileri iktidara getirdi, Seçim öncesi taahhütlerini yerine getiremeyeceği ilk yıllarda belli olan siyasi partilere ikinci dönem için kesinlikle yol vermedi, kendisine umut olan liderleri yada siyasi partileri 2 dönem 3 dönem 4 dönem iktidara getirmekten de çekinmedi.

Biz hayatının büyük bir bölümünde yazı yazan bu yüzden de seçmen davranışlarını belli noktalarda tahmin eden hatta siyasette var olmayı isteyip  ancak girdiği her seçimde en üst düzeyde başarısızlıkla çıkan birisi olarak istemediği takdirde seçmeni hiç kimsenin mensubu olduğu partiden ayıramayacağını ismimizin Yüksel Ercan olduğunu bildiğimiz kadar iyi biliyoruz.

Çok partili siyasi hayata “merhaba” dediğimiz 1950 yılının üzerinden 70 yıl geçti, geçen bu 70 yıllık zaman dilimi içerisinde yukarıda da bahsettiğimiz gibi parti kuran, Bakanlığın istediği yapılanmayı hayata geçiren, seçime katılma hakkını elde eden ama en önemlisi derdini millete bir şekilde anlatan siyasi oluşumlarının tamamını bu millet bağrına bastı, iktidara getirdi.

Geçen 70 yıllık zaman dilimi içerisinde genç Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte yola çıkan devletler ile dar kapsamlı bir mukayese yaptığımızda belli başlı bir mesafe aldığımız söylenebilir ancak alınan bu mesafenin hepimizin özlediği o yüksek hayat satandardının yanına sala yanaşamadığı da ayan beyan ortada.

Bugün imrendiğimiz ve sınırları içerisinde yaşamak istediğimiz batı ülkelerindeki yöneticiler ile bizim ülkemizde söz sahibi olan yöneticilerimizin hayata bakışları arasında dünyalar kadar fark olduğu ortada, bu yüzdendir ki batılı siyasetçi bundan 50 yıl yüz yıl öncesinin hesabını yaparken bizim siyasetçilerimiz halen daha bundan 50 yıl 70 yıl öncesinin siyasi gündemini bugünlere taşıyarak politika yapmaya çalışıyorlar.

Pandemi süreci başlayıncaya kadar biz uçak yapamıyorduk, araç yapamıyorduk, hayatımızı bir anda iyi yönde değiştirecek bilimsel çalışmalara imza atamıyorduk,

Pandemi başlayalı 2 yıl geçti geçen bu iki yıllık zaman dilimi içerisinde 84 milyon Türk insanını var olan salgına karşı koruyacak aşı ile ilgili çalışma yapacağımıza yine başta batı ülkeleri olmak üzere Çin yada başka ülkelerin kapısını çalıp aşıyı alabilmenin kavgasını veriyoruz.

Dün başta uçak ve araç olmak üzere insanoğlunun ihtiyacı olan tüm bilimsel cihazları üreten ülkelerin tümü bugün insanlığı korkulu rüya olan Covid 19 salgınından kurtaracak aşıyı geliştiriyorlar, dün bu ülkelerden gerekli tüm teknolojik gereçleri satın alabilmek adına sıraya giren bizim gibi ülkelerin tamamı bugün yine aynı ülkelerden aşı alabilmek adına kuyruğa girmiş durumdalar.

Dünyada Covid 19 ile ilgili aşıyı bulan ülkelerdeki bilim insanlarını da bizim bilim adamlarımızda dokuz aylık,

Batıdaki bilim adamları da bizimkilerde günde iki yada 3 kez yemek yiyorlar,

kullandıkları telefonlar, araçlar, aynı evlerindeki cihazlarda aşağı yukarı aynı,

o ülkelerde de sabah güneş doğuyor akşam batıyor, gece ay çıkıyor sabah yerini güneşe terk ediyor.

Oradaki bilim insanları  da bizdekiler gibi ortalama bir hayat yaşıyorlar,

üzüntüleri var,

keyiflendikleri anlar var,

onlarda başta futbol olmak üzere diğer spor müsabakalarını izliyorlar,

taraftarı oldukları takımlar yendiklerinde seviniyor,

kaybettiklerinde üzülüyorlar.

Peki bu kadar benzerlik varken o ülkelerdeki bilim adamları geçmişte yüz yılda bir ortaya çıkan buluşları son 60-70 yıldır nerede ise “her yıla bir buluş” olarak insanlığın emrine sunup kendi ülkelerine olağanüstü  maddi imkanlar sunarken biz neden sürekli nal topluyoruz.?

Var mı bilen.?

Almanya’da, Hollanda’da, Norveç’te, İngiltere’de de bizde olmadığı gibi yeraltı yerüstü maden yok, Ortadoğu coğrafyasında olan Petrol sözünü ettiğimiz bu ülkelerde de yok buna rağmen o ülkelerdeki insanlar olağanüstü rahat bir hayat yaşarken biz neden olduğumuz yerde sayıyoruz.?

Bizde halen daha “Melekler erkekmi dişimi” ile başlayan ve ne işe yaradığı bilinmeyen ve yıllar yılı süren içi boş tartışmalar devam ediyor, kimse bilime, teknolojiye inanmıyor ama bundan daha kötüsü  hiç kimse diğerini anlamıyor, anlamaya çalışmıyor, “benim dildiğim yanlışta olsa doğru da olsa senin bildiğinden iyidir” şeklindeki kayıkçı kavgasından asla vazgeçmiyor.

Batı dün insanlığın ihtiyacı duyduğu teknolojiyi ürettikten sonra dünyanın başka ülkelerine ihraç edip kendi ülkesine son derece büyük ekonomik katkılar sunuyordu, bugün sermayesi nerede ise sıfır olan sadece “akıl gücüne ve bilimsel verilere” dayalı aşıyı bulup diğer ülkelere satarak milyarlarca dolar kazanıp kendi ülkesindeki insanların yaşamlarını bir üst noktaya taşıyor.

Belli bir süre bu salgında geçip gidecek, muhtemeldir ki hayatımıza başka bir zorluk girecek, o zorluk sırasında bugün aşıyı bulan batı ülkeleri anında hayata yeni bilimsel buluşlar geçirecekler ve bulduklarını yine bize satacaklar.

Çağı ıskalamak dediğimiz başka nasıl ifade edilebilir ki.?

Peki bu edilgenlik daha kaç 50 yıl kaç 70 yıl devam edecek..?

Vallahi biz bilmiyoruz, daha da kötüsü umudumuz da kalmadı.

Gerçekten çok yorulduk..

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263