Bir yada birkaç kez yurt dışına çıkan ancak beklediği samimiyeti o memleketlerde bulamayan kim varsa yurda geri döner dönmez “Türkiye gerçekten Cennet gibi, Ancak bu cennet ülkenin kıymetini bilen yok” diye anlatır, durur, Olup biteni ballandıra ballandıra anlatan yurdum insanına “Cennet nedir, yada Cennetten beklentin nedir.?” diye sorduğunuzda boynunu büker ve çıkar gider.
Genel anlamı ile Cennet, “âhiret nimetlerinin yurdudur. Kendisini yaratan ve türlü nimetler lütfeden Rabbine itaat eden insanların mükâfat görecekleri yer” olarak tanımlanır, Kendisini müslüman olarak hisseden/kabul eden kim varsa bu dünyada yapacağı iyi işlerin mükafatının cennet olacağını, kötü fiillerin cezasının da cehennemde yanmak olduğunu kabul eder.
Bu tanımlamanın dışında birde yaşadığımız dünyada Cennet olarak kabul ettiğimiz yerler var, “Cennet gibi vatan-Cennet gibi memleket-Cennet gibi köy” şeklinde tasvir edilen alanlar vardır,İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’da Kahraman Ordumuza ithaf ettiği İstiklal Marşı eserinde “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?/Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda.” diyerek cenneti hiç görmeden Türkiye’yi cennet olarak tarif etmiştir.
Bu tür tanımlamalardan da yola çıkıldığında anlaşılıyor ki İnsanoğlu kendisine yarayan ve güzel olduğuna kanaat getirdiği ne varsa tamamını “Cennet” olarak kabul etmiş, bu güzelliklerin dışında gördüğü ne varsa onları da “Cehennem” olarak tanımlama yoluna gitmiştir.
Doğumundan itibaren insanoğlu Cennet olarak tasvir edilen bir memlekette yaşamanın özlemini çekiyor, Cennet gibi güzel bir şehirde, o şehrin cennet gibi bir semtinde ve o semt içerisinde kendisine cenneti tattıracak sıcaklıkta bir mesken ve aile ortamı bulmaya çalışıyor, bulduğu anda “Cenneti buldum” diyor, bulamadığında ise “Cehennemi yaşıyorum” şeklinde şikayet ediyor.
Kimin söylediği belli olmayan ancak daha çok Özdemir Asaf’a ithaf edilen “Ne cenneti merak ediyorum, ne de cehennemi; çünkü ben annemi gülerken de gördüm, ağlarken de. “ ifadesi aslında Cenneti ve Cehennemi nasıl görmek istediğimizi de fazla yorulmadan gözlerimizin önüne seriyor.
İnsanoğlunun kendi penceresinden tasvir ettiği Cenneti korumak sonrasında da gelecek nesillere bırakmak adına pek cömert olduğu da söylenemez, Aslında nesilden nesile geçen bir şaman öğretisi olan ve sonradan Amerikan yerlilerinin felsefesi haline gelen “Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz/Nehirler kendi suyunu içemez/Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez/Güneş kendisi için ısıtmaz/Ay kendisi için parlamaz/Çiçekler kendileri için kokmaz/Toprak kendisi için doğurmaz/Rüzgar kendisi için esmez/Bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz/Doğanın anayasasında ilk madde şudur/Her şey birbiri için yaşar/Birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur” ifadesi bizim yaşadığımız alanları Cennet yada Cehennem yapabileceğimize en iyi örnektir.
İnsanımız kendisine cennet olarak gördüğü bu dünyanın kaynaklarını fütursuzca kullanıyor, Siyasetçiler kendi egolarını tatmin etmek adına başlattıkları savaşlarda kulandıkları silahlar ile bir taraftan cennetin insanlarını dünya üzerinden siliyor bir taraftan da ürettikleri kimyasallar ile çevre katliamına sebep oluyorlar.
Denizlerimizi kirletiyoruz, Bizden sonraki nesillerinde hakkı olan su kaynaklarımızı zehirliyoruz, Ağaçları kesiyoruz, Tarım alanlarını katledip beton yığınlar haline getiriyoruz, Son derece düzgün şartlarda avlanmak varken patlayıcılar kullanıp deniz mahsullerini yok etmekten asla çekinmiyoruz.
En basit bir pikniğe giderken mangal yakacağız diye ormanı yakıyoruz, Hadi ormanı yakmadığımızı düşünelim çör-çöp-poşet ne varsa ortaya bırakıyor çevreye amansız kirlilik saçıyoruz, Kendimize karşı kaybettiğimiz saygı bir tarafa tabiatı da perişan ediyoruz.
Kendimize, çevremize her türlü kötülüğü yapmaktan geri durmadığımız zamanlarda bile Dini-imanı-dürüstlüğü-müslümanlığı hiç kimseye bırakmıyoruz, Fedakarlığı hep başkalarından bekliyoruz, “Bir kereden ne olur” diye her konuda yaptığımız kötülüğün fenalığın cezasını başkalarına yüklemekte asla beis görmüyoruz.
Kendi kendimize cennet, cehenneme çevirdiğimizin farkında olup olmadığımızı bile bilmiyoruz, Bir taraftan “Cennet Vatan” söylemini hiç kimseye bırakmazken diğer taraftan “Cennet vatanı Cehenneme çevirmek için” verilen mücadeleyi de inanın anlamakta güçlük çekiyoruz.
Yaşadığımız yerleri cennete çevirip çok mutlu olmakta bizim elimizde Cennete çevirip karar kara düşünmekte bizim elimizde, İnsanoğlunun yaşadığı zaman zarfında sürekli iyi şeyler istediği gerçeğini de çok iyi bildiğimizden varolan Cenneti, cehenneme çevirmek ve hayatı kendisine zehir etmek adına verdiği mücadeleyi kim nasıl izah edecek, bilmiyoruz.
Amerikalı bilim adamı son derece neşeli bir şekilde berbere gitmiş Saç, sakal tıraşı oluyor,Berber soruyor “Mr. George bugün çok mutlusunuz, hayırdır.” Bilim adamı gururla cevap veriyor. “Dün öyle bir buluşa imza attık ki, insanlık artık doğaya karşı savaşını kazanmıştır!” dediğinde Berber son derece üzgün ve mutsuz bir yüz ifadesi ile “Desenize hepimiz kaybettik.” diyor.
Neticede iş dönüp dolaşıyor, iyi insan,iyi yurttaş olmaya dayanıyor, Söz ettiğimiz konularda yıllar yılı hamaset dolu nutuklar atanlara da Karacaoğlan şu dizeler ile cevap verir “Karacoğlan der ki her sözüm haktır/Yiğit olmayanın yalanı çoktur/Cehennem yerinde hiç ateş yoktur/Herkes ateşini burdan götürür”
Kendi ruh dünyamızda kurguladığımız Cenneti lütfen cehenneme çevirmeyelim.