31 Mart tarihinde İstanbul belediye başkanlığı seçimi üzerinden başlatılan tartışmalar sonucu oy sayısının 13 binler civarına düşmesi sonrası ilerleyen süreç bilindiği gibi seçimi kazanan CHP adayı Ekrem İmamoğlu’ nun mazbatasının elinden alınmasına ve seçimin iptal edilmesine kadar uzanmıştı.
Seçimin iptal edilmesinden sonra yeni seçimin 23 Haziran tarihinde yapılacağının açıklanması üzerine başlayan çalışmalar 82 milyon vatandaşın gözü önünde cereyan etti.
23 Haziran tarihinde yapılan seçimde 2 ay önce 13 bin olan oy farkının yaklaşık 800 bine çıkması seçmenin bundan önce olduğu gibi bundan sonra da mazlumunda yanında olacağının en büyük göstergesi gibi.
Neticede Türkiye’nin 81 ilinden birisi olan İstanbul’da yapılacak seçiminde nihayetinde bir belediye başkanı seçileceği bunun içinde A partisinin belediye başkan adayının B partisindeki başkan adayı olacağı gerçeği varken işin rengi 31 Mart tarihinden sonra alabildiğince değişmiş oldu.
31 Mart sonrasında AK Parti genel merkezinin CHP’li aday Ekrem İmamoğlu’nun karşısınaBinali Yıldırım’ın çıkması gerektiği yolunda aldığı karar normal seyrinde devam ederken sahadan gelen ve anketlerden ortaya çıkan neticeler bir kez daha Cumhurbaşkanı Erdoğan’ısahaya çıkmak zorunda bıraktı.
Türk seçmeni bilindiği gibi asla ve asla sıkıştırılmaya, bir noktaya doğru götürülmeye müsait olmayan bir seçmen kitlesi, siyaset yapmak isteyen ancak önü kesilmeye çalışan kim varsa sonuna kadar onun yanında olan ve gelinebilecek en üst noktaya getiren bir kitle.
Dolayısı ile 23 Haziran tarihinde yapılan seçimde daha önce yani 31 Mart tarihinde seçimi kazanan Ekrem İmamoğlu’nun hakkının yenildiğine inandı ve 31 Mart tarihinden 23 Haziran tarihine kadar olan sürede İmamoğlu’na sonuna kadar sahip çıkmaktan çekinmedi.
31 Mart tarihinde yaklaşık 13 bin oy farkı ile seçim kazanan Ekrem İmamoğlu’nun mazbatası elinden alınmasa ve seçim iptal edilmese AK Partinin İstanbul büyükşehir belediye meclisindeki üstünlüğü sayesinde İmamoğlu’nun İstanbul belediye başkanlığı görevde kaldığı zaman zarfında sürekli tartışmaya açık olabilirdi.
Ancak 23 Haziran tarihinde Ekrem İmamoğlu’nun rakibi Binali Yıldırım karşısındaki oy farkının 800 bin civarında olması bundan sonrası ile ilgili hiç bir tartışmaya yer vermeyecek neticede çıkmıştır.
İstanbul 1994 yılı itibarı ile aynı ekip tarafından yönetiliyor, bu zaman herkes için olağanüstü bri zaman dilimidir, haklı olarak AK Parti yönetimi İstanbul’u kaybetmek istemiyor ancak unutulan nokta 1994 yılından itibaren İstanbul’u AK Parti yönetimine veren seçmen kitlesi ile seçimi 23 Haziran tarihinde Ekrem İmamoğlu’na veren seçmen kitlesinin aynı olduğudur.
Bizim demokrasiye inanmamız gerekiyor, Seçmene ve seçmenin sağduyusuna sonuna kadar güvenmemiz gerekiyor, Kendinizi seçmene anlatabildiğiniz oranda seçmenin sizi iktidarda tutacağını ancak kendisini sizden daha iyi ifade eden birisinin çıkması halinde de seçmenin yönünü o tarafa çevirmekte bir beis görmeyeceğini de iyi bilmemiz gerekiyor.
Aylardır seçim kazanmak adına ortaya çıkan kavga Pazar akşamı sona ermiş oldu, Yarın sabah itibarı ile hemen kapı komşumuz olan ancak bizimle aynı siyasi fikirleri savunmayan komşumuzdan tuz isteyeceğiz, bizim gibi düşünmeyen mahalle bakkalından alışveriş yapmaya devam edeceğiz, Fırıncı ile aynı frekansta olmasak bile fırından çıkan ekmekleri almaya devam edeceğiz.
Seçim kaybetmek dünyanın sonu değildir, Bugün seçim kaybedenlerin de dün başka aday ve rakipleri yenerek iktidar olduğu gerçeğini akıldan çıkarmamak gerektiği gerçeği var, dolayısı ile “seçim kaybettik öyle ise dünyanın sonu geldi” anlayışı asla doğru bir düşünce değildir.
Türkiye içerisinde bulunduğumuz ve tutunmaya çalıştığımız bu Coğrafyadaki diğer devletlere göre iyi kötü demokratik süreci yaşatıyor, genel ve yerel seçimleri gerçekleştiriyor, seçmen önüne gelen parti ve adayları olabildiğince sıkı bir şekilde süzgeçten geçirdikten sonra değerlendiriyor istediğini iktidar istediğini de muhalefet yapıyor.
Dün bir siyasi partiyi iktidar yapan seçmen aradan geçen kısa bir zaman içerisinde yönünü başka bir siyasi partiye çeviriyor daha da önemlisi bu çevirmeyi de olağanüstü bir oy farkı ile gerçekleştiriyorsa işin başındakilerin şapkalarını önlerine koyup daha etraflıca bir şekilde düşünmeleri gerekir diye düşünüyoruz.
Netice de bir seçim daha sona erdi, artık dünya başkenti olarak tanımlanan İstanbul’da son derece gergin bir kampanya sonrasında sandığa gidilirken herhangi bir asayiş olayı yaşanmaması bizim en büyük kazancımız olsa gerek.
Bugüne kadar çok sayıda seçim yaşadık, İstanbul seçimi ilk değil sonda olmayacak, bütün mesele bayrağı mevcut başkandan devralan yeni belediye başkanlarının bundan sonra kentin sınırları içerisinde yaşayan vatandaşlara daha iyi şartlar sunmak olmalıdır.
Seçimler gider mübarek Türkiye Cumhuriyetinin mevcudiyeti devam eder.
Hepimizin istediği de bu değilmidir.?