Geçtiğimiz yıl Ramazan bayramında yine sokağa çıkma yasağı vardı, Geçtiğimiz yıl ramazan ayında yine dışarıya çıkmadan oruç tuttuk,  Önceki yıllarda son derece kalabalık iftar sofraları varken salgın dolayısı ile bir ay sadece aile fertleri ile iftar yapmak durumunda kaldık.

Geçen yıl belki salgının ilk ayları olması münasebeti ile dışarıya çıkamamak bizi pek fazla sıkıntıya sokmamıştı, Çok darlandığımız anlarda “Bu salgın çok uzun sürmez birkaç ay içerisinde çözüm bulunur bizde hayatımıza kaldığımız yerden devam ederiz” diye düşünüyorduk.

Fena halde yanılmışız.

Bu ramazan ayının büyük bir bölümünü evlerde “tam kapanma” ile geçirdik, Yöneticiler haklı olarak “-bu millet ramazan bayramında kesinlikle evde durmaz, bayram ziyareti-mezarlık ziyareti derken salgın noktasında ülkeyi mücadele noktasında başladığı yere getirir” diye düşünmüş olacaklar ki 17 mayıs tarihinde sona erecek olan tam kapanma takviminin içerisine Ramazan bayramını da kattılar.

Nerede ise ramazanın büyük bir bölümünü evde geçirdiğimizde “Beklenen gün gelecekse çekilen çile kutsaldır” anlayışı ile “olan oldu şurada 17 mayıs tarihine 2-3 gün kaldı az daha bekleyelim” demekten başka da bir çıkar yolu bulamadık.

Bayram günü kılınacak bayram namazı ile ilgili son gün iftarı sırasında masada “-Yarın bayram namazı ile ilgili ne yapalım.?” şeklindeki sorumuzu henüz tamamlamadan ev halkı söz birliği etmişçesine “-Yaptırdığın testin sonucunun pozitif çıkması dolayısı ile zaten on gün karantinada kaldın,  aşı oluncaya kadar şartlar ne olursa olsun kalabalık hiçbir yerde bulunmaman lazım, ikinci bir korona vakasını kaldıramayız” dediklerinde işin doğrusu bize de verecek bir cevap kalmadı.

Ev halkının bu itirazına bir cevap veremeyince son iftarı yaptıktan, gazete için köşe yazımızı yazıp “-acaba ligin son haftasında Galatasaray ile Beşiktaş yenilir mi, Sonrasında ise Fenerbahçe –Kayserispor’u yenip ligi şampiyon olarak tamamlayabilir mi .?” sorusuna kafa yorup hane halkından “- son haftada Galatasaray ve Beşiktaş rakiplerine yenilebilir ancak cevap verilmesi gereken asıl soru Fenerbahçe’nin maçı kazanıp kazanamayacağıdır” cevabını da alınca “Hadi size iyi geceler artık uyumak lazım” demek zorunda kaldık.

Bayram sabahı erkenden uyandık ancak “bu saatte uyansak ne yapacağız, sokaklarda bir Allah kulu yok, bizim gideceğimiz bir yer yok, bir başkasının bize geleceği yok” diye düşünüp biraz daha uyumaya çalıştık.

Tabi biz uyumayı düşünürken var olan tüm iletişim kanallarından “-Bayramınız mübarek olsun” şeklindeki binlerce mesajda yağmaya devam ediyordu, “-Hangisini okuyalım, gelen bu mesajlara nasıl cevap verelim.?” diye düşünürken bu seferde telefon aramaları başladı.

Bayram kutlamalarını geçen yıldan bu yıla göre ayıran en temel özellik bu bayramda görüntülü aramaların daha fazla olmasıydı, Sabah 09.30’dan itibaren bizi arayan yada bizim görüntülü olarak aradığımız herkes bu teknoloji sayesinde sanki yanı başımızdaymış gibi bir ortam yaratmıştı.

Bayramda dışarıya çıkış olmayınca “-Evde tüm gün ne yapayım.?” diye düşünen yurdum insanı “Nasıl olsa yapacak başka bir iş yok” diyerek telefonunda kayıtlı olan tüm tanıdıklarını görüntülü yada sesli olarak aradı durdu.

Öğlen saatlerine kadar yurt içinden yurt dışından kaç kişinin bizi aradığını bizim kaç kişiyi aradığımızı inanın hatırlamakta zorluk çekiyoruz, bir dostumuz ile sesli yada görüntülü konuşurken o sırada arayan birkaç kişiyi de sıra ile aradığımızdan işin doğrusu sayıyı bizde unuttuk.

Ramazan ayının sona ermesi ile ilk kahvaltıyı sabah saatlerinde yapmış olmanın mahmurluğu ile bir türlü bitip tükenmeyen telefon görüşmeleri bir ara kesilince ev halkına “- Yahu bayram günü yokmu kuru yemiş-meyve- gazlı içecek.?” Sorusunu yönelttikten 15-20 dakika sonra kapının zili çalıp elinde birkaç torba ile bir genci görüp “-bunlar nedir.?” diye sorduğumuzda genç dostumuz “-Efendim dijital ortamda sipariş vermişsiniz bu malzemeler sizin afiyet olsun” dediğinde “-Bu bayram tamamen dijital bayram” demekten kendimizi alamadık.

Saat 15.00 gibi sesli ve görüntülü bayram kutlama trafiği biraz olsun yavaşlayınca “biraz olsun rahatladık” diye düşünmüştük ancak bu düşüncemizin üzerinden bilemediniz daha yarım saat geçmeden salonda var olan koltukların birinden kalkıp diğerine oturmaya, oradan balkona, balkondan televizyonun önüne oradan bilgisayarın başına geçmek zorunda kalıp bu durumu birkaç kez daha tekrarlayınca “-en iyisi telefon görüşmelerine devam etmek” fikrinde karar kıldık.

Dijitalleşmenin artık tüm hayatımız için olmazsa olmazların başında geldiğini görmemek için adeta kör olmak gerekiyor, Çok değil bundan 5-6 ay önce halkın ihtiyaçlarını karşılamak adına son derece dar bütçeler ile oluşturulan kurumların değerinin bugün milyonlarca dolarlar ile ifade edildiğini görünce dijitalleşmenin bundan sonrası için bir keyfiyet değil mecburiyet olduğu gerçeğini çaresiz kabullenmek zorunda kalıyoruz.

Dijital hayat belki hep vardı ancak tüm insanlığa “Merhaba” demesi için salgın sürecini bekliyormuş ve bizim için kriz olan dijital çağ için fırsat olmuş.

Dijital hayattan kaçış yok.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263