Cemal Süreya'nın "Sonbahar sanattır, diğerleri mevsim".dediği sürecin başlangııcı olan Eylül ayının ikinci yarısındayız, yani on gün sonra Sonbahar mevsiminin ilk ayı olan Eylül'ü de terjk edip Ekim ayına "Merhaba" diyeceğiz.
Rahmetli annem her yıl Ağustos ayının ortalarına doğru bir kez bile unutmadan “Ağustos ayının ilk on beş günü yaz son on beş günüde kıştır,dikkatli olun” ifadesini kullanırdı, İlk zamanlar bu ifadeye pek kulak asmasak ta aradan geçen yıllar içerisinde Ağustos ayının sonlarından Eylül ayının başlarından hele ki Ekim ayının hayatımıza girdiği günlerden itibaren hayatımızda kısmi bir “hüzün” döneminin de başladığına şahit olduğumuzu biliyoruz.
Bizdeki Sonbahar algısı nedense eserlerini severek dinlediğimiz Bestekar rahmetli Selahattin Altınbaş’ın
“Ömrümüzün son demi son baharıdır artık/
Maziye bir bakıver neler neler bıraktık/
Küserek ayrılırsak olur inan ki yazık/
Maziye bir bakıver neler neler bıraktık.”
dizelerinde şekillenir, belki hayatımızın da sonbahar mevsiminde olması belki de günlerimizin ağaçlarından düşen yapraklar gibi tek tek geri dönmemek üzere gitmesi, Sonbahar mevsiminin hüzün mevsimi olarak anlam bulmasına vesile oluyor.
Yaz mevsiminin genel yapısı başta insanlar olmak üzere yeryüzünde yaşayan bütün canlıların daha neşeli, daha atak, daha enerji dolu günler geçirmesine imkan sağlıyor, Haziran-Temmuz-Ağustos ayını dolu dolu geçiren insan Eylül-Ekim aylarının “merhaba” demesi ile birlikte yerini birden bire ismi konulamayan bir hoşnutsuzluğa bırakır.
Aslında insan hayatına da mevsimler açısından bakılması son derece doğru bir yaklaşım olacaktır diye düşünüyoruz,
İnsanın dünyaya geldiği ve gençlik dönemlerini İlkbahar, Hayata atıldığı ve dünyaya bakışının şekillendiği zamanları Yaz, hayatının geri kalan olgunluk dönemini Sonbahar, Artık dünyada yapacak hiçbir şeyi kalmammış ve ölümü beklediği dönemleri de Kış mevsimi olarak tanımlamak sanıyoruz ki yanlış olmaz.
Muammer Özkavcı tarafından derlenen bir Erzurum türküsünde
“Doldur doldur nargilemi tazele/
Sarardı gül benzim döndü gazele/
Tut kolumdan indir beni mezara/
At üstüme avuç avuç toprağı”
sözleri de zaten insan hayatının sonbaharda ağaçlardan düşen yapraklara verilen Gazel misali sapsarı olduğunun da en iyi göstergesi.
Artık Eylül ayının da sonlarındayız yani sonbaharın habercisi bir ayı nerede ise bitirmek üzereyiz,,
Eylül ayının başlaması ile birlikte yıllar önce aralıskız olarak yağan yağmurlar belli belirsiz şekilde yağıyor,
Yağmur dolayısı ile kapanan havanın yarattığı kasvetli anlar ister istemez herkesi olduğundan daha fazla bir hüzün deryasına sokuyor.
Elbette Sonbahar mevsimi henüz hayatının baharındaki kitleyi pek fazla ilgilendirmiyor,
O kitle yukarıda belirttiğimiz gibi ilkbaharı bilemediniz yaz mevsimini yaşadığı için sonbaharda gazel dökmenin insan benzinin sararıp solmasının ne anlam ifade etiğini henüz tam olarak idrak edememiş durumdadırlar.
Ömürleri yarım asrı ayni elli yaşları çoktan geçmiş olan bizim jenerasyon için ise sonbahara milyonlarca anlam yüklenebilir, geçen elli yıllık zaman dilimi içerisinde insanın yaşanmışlıklarını, yaşayamadıklarını, hakkı olduğu halde elde edemediklerini oldum olası sonbahar mevsimi ile ilişkilendirdiğinden olsa gerek kendi kendine kahırlanmak durumunda kalıyorlar.
Yaşlandıklarını bir türlü kabul etmeyenler, yada kabul etseler de bu durumu umursamaz gibi karşılayanlar “Her yaşın her mevsimin ayrı bir güzelliği var” şeklinde avunsalar da neticede böyle düşünenlerin tamamı Sonbaharın bir vedalaşma mevsimi olduğu noktasında buluşuyorlar.
Biz kendimizi ikinci grup içerisinde yani sonbahar mevsiminin artık sona doğru yaklaştığımız anların habercisi olduğunu düşünenlerin arasındayız, Henüz kış mevsimine girmediğimiz ancak sonbahar mevsiminin de kendisini “kurşun gibi ağır” bir şekilde hissettirdiği şu günlerde mecburen de olsa mevsime alışmaya çalışıyoruz.
Dikkat edin Eylül ayının hayatımıza girmesi ile birlikte hemen herkese “yarın bakarız” sendromu başlıyor,
Eğer yağmur sabah saatlerinden itibaren başlamışsa insanın içini karartan bu zor durumu izah etmek adına aranan kelimelerde ister istemez kifayetsiz kalıyor.
Dostlarımız sonbahar mevsiminin sahil kentlerinde daha nostaljik bir şekilde geçtiğini söylüyorlar,
İşin doğrusu bizde sonbahar mevsiminde fırsat bulup kendimizi birkaç günlüğüne de olsa herhangi bir sahil kabasına atamadığımızdan oradaki Sonbahar sürecinin nasıl yaşandığı ile ilgili fikir sahibi olabilmiş değiliz.
Biz ne dersek diyelim, hangi duygular içerisinde olursak olalım, yıllar su gibi geçiyor,
Mevsimler günü geldiğinde hayatımıza giriyor, süreleri dolduğunda hayatımızdan çıkıyor, bizde “şu gün bu gün “derken bakıyoruz ki biz yaşlılığa doğru götüren şartların tamamı bir bir tamamlanmış durumda.
Sonbahar mevsimi ile ilgili çok daha güzel ifadeler kullanmak istiyoruz ancak sonbahar ile ilgili yüz binlerce kitap milyonlarca makale okunduğunda çok net bir şekilde anlaşılacaktır ki sonbahar ile hüzün ifadeleri hep yan yanadır.
Buğulu sesli sanatçı Gülay
“Takvimlerden haberin yok mu geçiyor yıllar/
Bana küsmüş yüzüme gülmez zalim aynalar/
Kimimiz yorgun,kimimiz vurgun,kimi isyankar/
Acı gerçek bu ömrümüz bir su geçiyor yıllar../
Vakit geç olmuş dönülmez yolmuş yürek bin pişman/
Bundan böyle bana meyler dost geceler düşman/
Hani nerde beklenenler/
Medet umdum senelerce/
Anılar hep dolu dizgin/
Bana hayır yok gecelerden”
şarkısı ile sonbaharı, hüzün mevsimini dolayısı ile bizim gibi yarım asrı çoktan devirmiş birisinin duygularını en iyi şekilde tarif ediyor.
Allah hepimize sağlıklı sonbahar mevsimi nasip etsin.