Günümüzün büyük bir bölümü  “fındık kabuğunu bile doldurmayan” saatlerce tartışılsa bile asla neticeye gidemeyen, başladığı andan itibaren ucunun nerede bittiği belli olmayan boş tartışmalar ile heba olup gidiyor.

Biz uzunca bir süredir böyle içi boş muhabbetlerden olabildiğince uzaklaşmaya çalışıp boşa zaman kaybetmemeye çaba gösteriyoruz.

Bizdeki bu durumu kısmen fark eden dostlarımızın da “Sen eskiden böyle değildin, tartışmayı, konuşmayı severdin, ne oldu sana konuşmayı mı unuttun, yoksa bilgi hazinen mi geriledi” diye birbiri ardına gelen sorulardan olabildiğince uzak durmaya çalışıyoruz.

Artık sayısını bile unuttuğumuz sosyal medya kanallarından herhangi, birisinde hesap açtıktan sonra kendisini “otorite” sayan binlerce-on binlerce vatandaşımızın durup dinlenmeden aklına gelen gelmeyen ne varsa kamuoyuna iletmek gibi bir mecburiyetlerinin olduğu vehmine kapılan bilgisizler yüzünden hayat iyiden iyiye yaşanmaz bir hale gelmiş durumda.

Dünyada “herkesin her şeyi bildiği ülkeler hangileridir” diye bir soru yöneltilse herkesin aklına ilk gelen memleket kesinlikle “Türkiye” olacaktır.

Zira ilgili ilgisiz hemen her konuda fikir beyan eden anlattıklarının sonunu da “Ben böyle düşünüyorum” diye bağlayan başka bir ülke vatandaşının olduğuna biz asla ihtimal vermiyoruz.

Günün erken saatlerinden gece yarılarına kadar susmayan telefonlarımızdan bizi arayan yada işlerimizin yoğunluğu dolayısı ile nefes nefese koşturduğumuz anlarda yolumuzu çeviren çok sayıda okuyucumuz “ Yüksel Bey sizin yazılarınızı okuyorum, Ben gazeteci değilim ama size şunları söylemem lazım ki bizim partimizin kurucusu yada genel başkanımız hakkında yazdıklarınız kesinlikle doğru değil” şeklinde bir girizgah yaptıktan sonra pehlivan tefrikası gibi başlıyorlar anlatmaya.

Sözünü ettiğimiz bu okuyucu ve takipçi kitlesi belli bir dünya görüşüne yada bir siyasi partiye mensup değil, Hangi siyasi partiye mensup olursa olsun okuyucu doğru bile olsa asla eleştiriyi kabul etmiyor.

Biz yapımız gereği kolay kolay sinirlenmeyen, derdi olanın derdini dinleyen elimizden geldiği ölçüde de çözüm üretmeye çalışan birisiyiz, bizim bu yapımızı bilen okuyucularımızda bıkıp usanmadan gerçeklikle uzaktan yada yakından alakası olmayan kendi düşüncelerini saatlerce anlatıp duruyorlar.

Bizim yazılarımızı eleştiren okuyucularımız arasında fikirlerine çok fazla değer verdiğimiz ve kendilerini dinlemekten büyük keyif aldığımız insanlar var.

Dolayısı ile biz bu kişileri dinlediğimizde ve onların anlattıklarına baktığımızda yanlış yaptığımız, yanlış yazdığımız ifadeler dolayısı ile kendimizi bir kez daha gözden geçirmek zorunda kalıyoruz.

Ancak akşam televizyon kanallarında hoşuna giden yorumcuları dinleyen ve o yorumcuların tamamen taraflı fikirlerini yarım kulak ile takip eden vatandaşlarımızın akşam aldıklarını sabah yakaladığı ilk gazeteciye satmak için gösterdikleri çaba tam bir komedi filmi gibi oluyor.

Biz nerede ise 35 yıldır Gazetecilik yapıyor, hemen her gün yazdığımız köşe yazıları vasıtası ile de topluma faydalı olmaya çalışıyoruz.

Gelişen iletişim teknoloji vasıtası ile de artık bilgiye ulaşmak son derece kolay olduğundan bilmediğimiz bir konuda ahkam kesmek gibi bir şansımızın olmadığını da görüp yazılarımızı bu minval üzerine bina etmeye çalışıyoruz.

Bizim okuyucuya karşı gösterdiğimiz bu hassasiyeti okuyucu yada takipçi maalesef bizim için göstermiyor.

Okumayan, araştırmayan, bilgiye ulaşmakta son derece tembellik yapan bir grup sadece ve sadece televizyon kanallarından duydukları ile “Filozof” olma yolunda hızlı adımlar atmaya çalışıyor.

Böylesi bir noktada bizi ve bizim gibi diğer gazeteci arkadaşlarımız bir şekilde yakalayan ve “Ben bu işi sizden iyi bilirim hadi beni dinleyin “ diyerek ahkam kesmeye başlayan “bilgisiz güruh” son dönemlerde bizi iyiden iyiye hallaç pamuğuna çevirmiş durumda.

Gazete ve Kitap satışının son derece az olduğu, bu nedenle okuyan ve yazanın nerede ise kalmadığı bir memlekette sadece televizyon seyretmekle bu memlekete nasıl faydalı olunacağı ile ilgili bizimde doğrusu herhangi bir fikrimiz yok, fikri olanlara ise zaten göz açtırılmıyor.

Bu kadar olumsuzluk içerisinde herkesin kabul edeceği gibi eğitim sistemimizde tepetaklak bir vaziyette aşağılara doğru iniyor.

Lise çağlarında eğitim alan bir öğrencinin ilkokul 6.sınıf bilgisine denk geldiği bir ortamda bu yaşadıklarımızda son derece normal olsa gerek.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen biz hiç durmadan yazmaya, anlatmaya devam edeceğiz.

Olmayan bilgi, dağarcıklarına birkaç kelam yükleyerek akıl satanları bir kenara bıraktığımızda bu memleketin okullarında iyi eğitim alınmasını sağlayacak girişimlerinde fazlalaşması en büyük dileğimiz.

Aksi takdirde “Ben gazeteci değilim ama gazeteciden iyi bilirim, Ben mimar değilim ama mimardan daha iyi proje çizerim, Ben aşçı değilim ama değme aşçıdan daha iyi yemek yaparım” diyen ve her şeyi yarım bilen bir nesil koşar adımlarla geliyor.

Hiç böyle olmasa Recep İvedik serisi sinema filmleri izlenme rekorları kırabilir mi..?

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263