Bir ülkenin parasının diğer paralara karşı değerini belirleyen iki ana unsur vardır. Bunların matematiksel olarak açıklanabilen birincisi, söz konusu iki ülkenin enflasyonu (veya faiz oranları) arasındaki farktır. Enflasyonu, faizi yüksek olan paranın düşük olanla arasındaki % fark kadar değer kaybetmesi beklenir. Nitekim bankaların kote ettiği forward kurlar da bu farka bakarak hesaplanır.
Kurları etkileyen ikinci unsur da ekonomik, siyasi, jeopolitik, sosyal, hukuki, yönetimsel ve daha birçok gelişmedir. Bu gelişmeler her an değişir ve özellikle kısa vadede öngörülebilmeleri son derece zordur.
Ekonomistlerden akademisyenlere, ekonomi yorumcularından piyasa gurularına, insanların çıkıp doların “gerçek”, “olması gereken”, “adil” değeri şu olmalıdır, şuradan geri döner, burada desteği direnci var demesi sadece onların bu öngörülmesi zor unsurlara istinaden sahip oldukları görüşleri yansıtır ve matematiksel bir dayanağı olmadığı gibi yanılma payı çok yüksektir.
Nitekim, Türk Lirası’nın ABD Doları’na karşı bir yıllık seyrini gösteren bu grafikte kurun yıl içinde çok farklı yerlere gitmiş olmasına rağmen yılı takriben YİÜFE artışı oranında bir değer kaybıyla kapadığına işaret etmektedir.
Bu bile sadece gelişmelerin etkisiyle ortaya çıkmış rastlantısal bir sonuçtur. Türk Lirası’nın ABD Doları’na karşı YİÜFE veya bilimsel enflasyon (faiz) farkları kadar değer yitireceği de garanti değildir. Buna bir de yukarıda sıralanan öngörülemez piyasa gelişmelerini eklerseniz, yatırımcıların, şirketlerin, döviz riski taşıyanların kimin ne yorum yaptığına ne kadar kulak vereceklerini iyi değerlendirmeleri gerekir.