Bizim “Yeryüzü Cenneti” olarak tanımladığımız Muğla, sahip olduğu doğal güzellikleri yanında kültürel değerleri ile de diğer şehirlerden ayrılır. Coğrafi konumu, yaşanılası toprakları ve güzellikleri ile Muğla tarihte birçok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır.
Karya ve Likya uygarlıklarına ev sahipliği yapan Muğla’da Hitit, Frig, Lidya, Pers, Makedon, Bergama Krallığı, Roma İmparatorluğu, Menteşe Beyliği, Osmanlı İmparatorluğu’nun da izleri görülür. 110 antik kenti, tarihi ve kültürüyle Muğla Türkiye’nin açık hava müzesi konumundadır.
Heredot’tan, Hipokrat’a, Halikarnas Balıkçısı’na kadar tarihe, bilime, edebiyat dünyasına yön vermiş insanlar bu toprakların hemşerisidir. Muğla, Yörük Türkmen geleneğinden gelen Yörük kültürünün izlerini bütün ilçelerinde korurken aynı zamanda Mevlana’dan gelen Mevleviliğin sevgi ve hoşgörü kültürünü insanıyla yaşatmaktadır.
Bütün bunlara rağmen bilmek gerekir ki Muğla’nın en büyük zenginliği ne coğrafi güzellikleri, ne de tarihi zenginlikleridir. Muğla, bu topraklarda doğanların vazgeçemediği, tayinle, atamayla gelenlerin bırakıp gidemediği, öğrenim hayatı için gelenlerin iş bulup yerleştiği insan zenginliğine sahiptir. Muğlalı olmak, sadece Muğla’da doğmak değildir” ifadesi de yazdıklarımıza zaten temel oluşturabilir.
Beyaz badanalı, kırmızı kiremitli evleri ile Karabağlar Yaylası, soğuk kaynak suyu, ulu çınarları, bol meyve ağaçları ile yazın sıcak günlerinde halkın sayfiye (yazlık ev) yeridir. Menteşe ilçe şehir merkezine sadece 3 kilometre mesafesi olan Karabağlar Yaylası, Saburhane Mahallesinde korumaya alınmış tarihi evler ile aynı özellikleri taşır.
Türkiye’de yaylaların her zaman yukarıda olduğunun bilinmesinin aksine, Karabağlar Yaylası aşağıda yer alması ile Türkiye’de tek olma özelliğini taşır. Normalde yayla tabirinin denizden yüksek düzlük yerler için kullanıldığı düşünülürse, eski dönemlerde Karabağlar’a bu isim Gökova Körfezi’nden daha yüksekte olduğu için verildiği söylenmektedir.
Karabağlar Yaylası toplu yerleşimden çok, büyük bahçeler içindeki eski yazlık Muğla evleriyle sakin bir görünümü vardır. Yayla korumaya alınmış, çirkin yapılaşmaya izin verilmemiştir. Yaşayanlar (yurt) denilen evlerine ve çevrelerine sahip çıkmaktadır. Yayla mevkiinde bulunanNarlı Kahvesi’nde Menteşe Belediyesi’ne ait bir de bitki üretim merkezi bulunmaktadır. Karabağlar Yaylasına gelenleri bir sürpriz de beklemektedir.
Yayladaki lokantalarda nefis “kuyu büryanı” ve lezzetli Muğla yemekleri Yaylada keyifli bir akşam geçirmek isteyen misafirlerin, beğenisine sunulmaktadır. İlkbahar aylarında Yaylaya göçen halk yaz boyunca tarla, bağ bahçe işleri ile meşgul olurken, pekmez, sucuk, salça, reçel, tarhana, ev makarnası ve turşu yaparak kış ayına hazırlık yaparlar.
Yayladakiler, yaz ayının sona ermesi sonbaharın habercisi göç göç çiçeğinin çıkmasıyla kente göç ederlermiş.
Evliya Çelebi, 1670’de Muğla’ya gelmiş ve Karabağlar için Seyahatnâme’de şöyle yazmış: “ Garip bir adem bu Karabağlar’a girse yolunu kaybeder. Bağ yollarında asla güneş yoktur, Osmanlı ülkesinde benzeri Malatya’nın Aspuzi yahut Konya’nın Meram’ı ola...”
Bizim Muğla’yı özellikle de Akyaka’yı tanımamıza ve aşık olacak derecede sevmemize vesile olan Muğla’nın belki de en büyük ticari kuruluşu olan ERMAŞ ve COANTE ’nin yönetim kurulu başkanı Amca oğlu Mustafa Ercan’a buradan bir kez daha müteşekkir olduğumuzu belirmeden geçmenin ayıp olacağını düşünüyoruz.
İşte geçtiğimiz Ramazan ayı boyunca 4 günlüğüne misafir olduğumuz Akyaka’nın doyumsuz güzelliği ile keyif alırken Mustafa Ercan’ın “ Yarın akşam çoluk çocuk sizi bekliyoruz, Eşim Öğretmen Ayşin hanım ile sizi çok beğeneceğiniz Gökova Maydanoz Süpüroğlu’nda misafir edeceğiz, akşam 19.00’ gibi bekliyoruz, konum atacağım ona göre yolu şaşırmadan gelirsiniz” davetini alınca “Mustafa Ercan’ın bir bildiği vardır, diğer programları iptal edelim, akşam istikamet Maydanoz Süpüroğlu” dedik.
Bizden bir gün önce Milas ilçesindeki yazlıklarına tatil için gelen Oğuzhan Moderen ve Seda Yalçınkaya’yı da arayıp “Akşam için başka bir yere söz vermeyin, Yayla evine gideceğiz, Muğla girişinde bir yerde buluşalım, birlikte gideriz” dedikten birkaç saat sonra Mustafa Ercan’ın gönderdiği konumu da takip edip, bizi MUSKİ önüne bekleyen Oğuzhan ve Seda’yı da alıp Maydanoz Süpüroğlu’na doğru yola çıktık.
Akyaka’da gündüz sıcaklık nerede ise 40 derece, biz Yayla havasını kısmen bildiğimizden ve eskilerin “Sen sen ol kışın Paltosuz yazın ceketsiz gezme” sözünden yola çıkarak ceketi de yanımıza aldık, Oğuzhan Moderen’e “keşke sende üzerine seni soğuktan koruyacak bir ceket alsaydın” dediğimizde “Abi biz Erzurumluyuz, bir şey olmaz, bir de bu sıcak havada ceket giyilirmi, sende biraz fazla evham yaptın” cevabını verince ,içimizden “bekle iki saat sonra görüşüz” dediğimizi hatırlıyoruz.
Muğla Merkez’den yaklaşık 20 dakika mesafedeki Karabağlar Yaylasında, tarihi çınar ağaçları gölgesinde, Maydanoz markasının kurucusu Hayrettin Balkır’ın 30 yıllık tecrübesi ve titiz yönetimiyle, geleneksel tatlarımızdan günümüz lezzetlerine yönelik Maydanoz Süpüroğlutesisinden içeriye adım atıp 600 yaşından fazla Çınarların altına girince kendimizi resmen Cennette bulduğumuzu sandık.
Kapıdan girer girdiğimizde Mustafa Ercan mekanın tam orta yerine mermerden uyguladıkları“Yaprak” motifini anlatmaya ve kendisinin bu tür uygulamalarda ne kadar mahir olduğunu söylemeye başlamıştı ki biz kendinse “Dur bakalım burada işin uzmanı resim öğretmeni Ayşin Ercan hanım var birde gazeteci merakı ile ona soralım bu eseri” dedik, Ancak Ayşin Ercanhanımın söylediklerini de eşi Mustafa Ercan ile paylaşmayı (!!) düşünmedik.
Mustafa Ercan’ın daha önceden rezervasyon yaptırdığı masada kendisi ve Resim öğretmeni eşiAyşin Ercan hanım, Mustafa Ercan’ın olağanüstü bir şekilde “Gel buraya yerleş ne işin var senin İstanbul’da” baskılarına dayamayarak Muğla’yı yurt edinen bacanağı Elektrik mühendisi Eren Akdik ve eşi Aylin Akdik, İnşaat Yüksek Mühendisi Oğuzhan Moderen, Dragos yapı yönetim Kurulu başkanı Seda Yalçınkaya, bendeniz Yüksel Ercan ve eşim Öğretmen Sabriye Ercan hanım ile birlikte çınar ağaçlarının altında ara sıra atıştıran yağmur damlaları eşliğinde gecenin tadını çıkarmaya başladık.
Süpüroğlu Restaurant’ın Osmanlı döneminden kalma tarihi ve Maydanoz Gökova Restaurant’ın kurucusu Hayrettin Balkır’ın 30 yıllık işletmecilik deneyiminin birleşmesi sonucu ortaya tarihi ve modern bir sentez çıkmış. Balkır 2018 yılında devraldığı mekânın asıl yapısını bozmadan birkaç değişiklik ve yenileme yapmış.. Önceleri et ağırlıklı bir menü hazırlamışlar ve mevsiminin de gelmesiyle menüyü balık çeşitleri ve yemekleriyle zenginleştirmişler.
Süpüroğlu Maydanoz Restaurant çok geniş bir araziye sahip. Ağaçlarla dolu ve yeşiller içinde ferah ve kocaman bir alanı var. Burayı çeşitli organizasyonlara ev sahipliği yaparak değerlendiriyorlarmış. Açık alanda bin kişiye kadar konuk ağırlayabiliyorlarmış. Yemekli organizasyonlarda hem yazın hem de kışın kullanılabilecek 250 kişilik bir kapasiteleri de var. Yemeksiz bir organizasyon için kokteyl kapasitesi ise 300 kişiye kadar çıkabiliyormuş.
Başta “Kalk Gidelim” olmak üzere çok sayıda Televizyon dizisi ve sinema filmine ev sahipliği yapan Hayretin Balkır yönetimindeki Gökova Maydanoz Süpüroğlu tesisinin birbirinden nefis mezelerini tatmaya başladığımızdan kısa bir süre sonra masaya gelen “Oğlak etinden yapılan Muğla yöresi Döş Dolmasının” tadını ne siz sorun nede biz söyleyeyim demekten başka da bir çıkar yolumuzun kalmadığını buradan itiraf etmeliyiz.
Son derece organik nefis yeşillikler, tadına doyulmayan salatalar, Meyveler derken saat 23.00 sıralarında Bizim Oğuzhan Moderen’in yavaş yavaş üşümeye başladığını görünce, haklı çıkmanın verdiği güven duygusu ile “ Sen Erzurumlusun ceket giymiyorsun, ben Karslıyım bizim orası Erzurum’dan daha soğuk ancak burası da yayla, gündüz sıcaklığı il egece soğuğunun en çok hissedildiği bölge burası, Soğuğa karşı delikanlılık olmaz, sen sen ol bir daha yayla daveti alınca sakın ceketsiz hatta ve hatta Paltosuz çıkma “şeklindeki duvar yazısı olacak sözlerimizi bütün masanın duyacağı şekilde sarf ettik ve bu güzel tesise veda etme zamanının geldiğinin farkına vardık.
Mekan sahibi Hayrettin Balkır’a ,bizi de böylesi güzel bir mekan ile tanıştırdığı için Amcaoğlu Mustafa Ercan’a ve masada kim varsa hepsine teşekkür ediyoruz, Böylesi güzel dostlarla güzel mekanlarda bir araya gelmek son zamanlarda zorlaştı, Allah izin ederse Akyaka’ya gitme imkanı bulduğumuz ilk anda sahipliğini Hayrettin Balkır’ın yaptığı Gökova Maydanoz Süpüroğlu’nunnefis yiyeceklerinden tatmak için tekrar gideceğiz.