Eğer şehir dışında değilsek ve çok önemli sayabileceğimiz bir etkinlik yada toplantı yoksa sabah 08.30 civarında gazetede olmaya özen gösteriyoruz, Mis gibi bir kahve eşliğinde bir taraftan güne “merhaba” derken diğer taraftan da saat 09.30’ kadar haberleri ve yazılarımızı güncelliyor, özellikle köşe yazılarımız okuyucuya ulaştırdıktan sonra işin telaşlı bölümünü büyük oranda tamamlamış oluyoruz.

O saatten sonra eğer misafirimiz yoksa gazetedeki arkadaşlarımıza “Bir ilk şehir turumuza çıkıyoruz, bizim yokluğumuzda misafirimiz gelirse size bir telefon kadar yakınız” dedikten sonra gazeteden dışarıya çıkıyoruz.

Elbette gazeteden çıkmak öyle kolay değil bilgisayarda açık olan iletişim kanallarını kapat, kolumuzdan çıkardığımız saati tekrar yerine tak, Maskeleri gerekli yerlere tak, dönüşte gazetede kimse yoksa dışarıda kalmayalım diye anahtarları kontrol et, gözlükleri al gibi olmazsa olmazları tamamladıktan sonra ancak “tamam” diyebiliyoruz.

Gazeteden çıkışta ilk uğradığımız yer çarşı merkezindeki halk ekmek büfesi, genellikle halk ekmek büfesinde kuyruk oluyor, bir taraftan sıraya kaynak olanları kollayan diğer taraftan da önünde yada arkasında kendisi gibi ucuz ekmek kuyruğuna giren başka bir vatandaşa, 3-4 Üniversite bitirmiş bir ekonomist edası ile  “ Bakma sen böyle sıkıntıya düştüğümüze dış güçler yakamızı bırakmıyor Lozan’da bize uygulanan yaptırımlardan kurtulmamıza bir yıl kaldı sonra gör bak başta ABD olmak üzere tüm küffar ülkeleri nasıl dize getireceğiz” şeklinde artık alışık olduğumuz “pehlivan tefrikasını” anlatmaya..

Sonraki durağımız siyasetin hemen her dakika konuşulduğu işyerleri,

Piyasa bozuk,

Alacağımız ürünler pahalı

Ancak işyerinden içeriye girdiğimizde hiç değişmeyen siyasi manzara ile bir kez daha şahitlik etmenin sıkıntısını yaşıyoruz.

Bir tarafta hiç değişmeyen “Dış güçler bizi bırakmıyor”  ile başlayan ve dış güçler ile ilgili bitip tükenmeyen şehir efsaneleri diğer tarafta da içerisinde bulunduğumuz sıkıntıların dış yada başka bir güçle ilgisi olmadığını yaşanılan bu sıkıntıların yönetim başarısızlığından kaynaklandığını anlatmaya çalışan başka bir anlayış.

Mevcut işyerinde 15-20 dakikalık bir çay molasından ve ekonomik sorunları henüz çözemeyen arkadaşlarımıza “size kolay gelsin” diye vedalaştıktan sonra başka bir iş yerine giriyoruz.

Merhaba bugün nasılsınız, Galatasaray kulübede yedek futbolcusu bulunmayan Denizlispor’a nasılda yenildi..” diye başlattığımız sohbet çok kısa bir zaman dilimi içerisinde herkesin konuştuğu ancak hiç kimsenin diğerini anlamadığı bir noktada düğümleniyor.

Soğuk hava ellerimiz cebimizde yürümeye başlıyoruz, Hemen önümüzde emekli oldukları ama daha da önemlisi geçim sıkıntısı çektikleri her hallerinden belli olan iki kişi “Enflasyonun düşmesi için” bir dizi fikir geliştirdikten sonra “Ben cumhurbaşkanı olsam pahalılığı bir saatte bitiririm, kapatırım kapıları, dolarmış sterlinmiş yasak ederim, Türkiye güllük gülistanlık olur” şeklindeki fikirleri tebessüm ederek dinledikten sonra yanlarından hızlı bir şekilde geçip gidiyoruz.

Tabi bu yürüyüş sırasında nerede ise 20 metre de bir

“20 lira isteyenden

-Eşimden boşandım çocuklarımın geçimi için evde patik yaptım satıyorum alırmısınız

-Abi bir lira ver sana bir fatiha okuyayım

-Beyefendi yolda kaldım 50 lira verebilirmisiniz

-Ayakkabım delindi su alıyor biraz yardım edin de ayakkabı alayım”

diye başlayan ve bitip tükenmeyen “talepçilerin” elinden de kurtulmak adına bir sürü yol deniyoruz.

Banka önlerinde sıra beklerken banklarda oturan 3 yada 4 kişilik grupların bir tamamı doların yükselişinden, bankaların faizlerinden, Altının ani düşüşünden başka hiçbir şey konuşmuyorlar, ancak bu şekilde Türk ve dünya ekonomisini hallaç pamuğu haline getiren kim varsa bankanın kapısından girip “Bana 2 bin lira ihtiyaç kredisi verebilirmisiniz” talebinde bulunduklarını da herkes biliyor tahmin ediyor.

Ülkemiz sınırları içerisinde yaşayan milyonlarca insan genç-yaşlı-erkek-bayan ne varsa tamamı geçim sıkıntısından olsa gerek toplu halde ekonomist ve ona bağlı olarak ta sosyal bilimci olup çıktı.

Bana inanmayan kim varsa bir gün benimle birlikte uğradığım noktaları bir kez gelsin o zaman görsün insanların Üniversite okumdan nasıl ekonomist ve sosyal bilimci olduklarını.

Gözünü sevdiğimin memleketi..

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263