Son dönemlerde vatandaşlarımızın içerisinde  bulundukları durumu biraz daha yakından incelediğimizde kendi kendimize hayretler içerisinde kaldığımızı görüyoruz, Herkesin kendisine göre bir din,kendisine göre bir ahlak kendisine göre bir dürüstlük sınırı çizdiğini ve bu çizgiden asla taviz vermediğini görünce “Ne olacak bu işin sonu” diye sorup duruyoruz ancak cevabı kendimizde bulamıyoruz.

Milletimizin bu sıkıntılı durumu bize yıllar önce yaşadığımız ve bizi hayretler içerisinde bırakan bir hatıramızı tekrar gündeme getirmek zorunda kaldık, Din yada Diyanet insanlara tam olarak anlatılmadığında en samimi duygular ile bu hayatı sonlandırmak isteyenlerin bile nasıl zor durumda kaldıklarını birebir yaşadığımız örnekler vesilesi ile anlamaya çalışıyoruz.

Geçtiğimiz yıllarda aramızdan ayrılan Rahmetli annem, halen hayatta olan kayınvalidemden sanıyoruz 10 yıl büyüktü, Hac vazifesini yerine getirmek için mübarek topraklara giden Kayınvalidem ile vakit namazını geçirmeyen, ilerlemiş yaşına ve ileri derecede Şeker hastalığı olmasına rağmen vefat ettiği tarihe kadar orucunu bir gün bile bırakmayan annemin bir araya geldikleri zamanlarda ortak sohbetimiz tahmin edilebileceği gibi anında “Din ve diyanet işleri” olurdu.

Annemde kayınvalidemde yaklaşan yılbaşına doğru bize öğüt vermekten bir an bile geri durmaz ikisi birden “Bak Yüksel sen herkesin tanıdığı bir gazetecisin sakın yılbaşı kutlaması yapma, biz yılbaşı değil Mekke’nin Fethini biliriz, Kuruyemiş, Milli Piyango bileti alma, yılbaşı akşamı aldığın meyveleri yerken bile günaha girersin” diye bize karşı muhteşem bir strateji yaparlardı.

Aslında bizimde Yılbaşında özel bir şeyler yapmak gibi derdimiz hiç olmadı, aksine 1980’li yılların sonuna doğru MÇP Gebze ilçe başkanlığı yaparken Yeni yıl yaklaşırken yılbaşı eğlencesi yapacağı kanaatini taşıdığımız arkadaşlarımızın peşine yılın son günü partilileri takar “Gidin bakın falanca arkadaş yılbaşı kutlaması için alışveriş yapıyormu.?” diye bilgi getirmesi talimatını verirdik.

Bundan yaklaşık 7 yıl önce yılbaşına iki gün kala akşam saatlerinde annemin ve kayınvalidemin bize yine “Hadisler-ayetler” okudukları bir anda telefon çaldı, telefonun diğer ucundaki arkadaşımız “Yüksel abi yılbaşı dolayısı ile sevdiğim abilerime hindi yaptırdım, eğer iznin olursa yarın eve göndereyim” dediğinde hemen yanımızda bulunan annem ve kayınvalideye kısa bir müddet “tebessüm” ile baktıktan sonra hindiyi gönderecek arkadaşıma “Çok teşekkür ederiz, yarın görüşürüz” dedik ve telefonu kapattık.

Telefonu kapattıktan sonra her ikisine de “Büyük bir sorunumuz var yarın akşam saatlerinde eve pişmiş kestaneli ve iç pilavlı hindi geliyor, ne yapacağımı bende bilmiyorum, Hindiyi eve alırsak evin bini-bereketi gidecek diye korkuyorum” dediğimizde kayınvalidem ve annemden “Biz sana ne yapman gerektiğini söyledik karar senin” dediklerine Hindiyi eve sokabilmek için kısmen de olsa bir kapı aralandığını anladık.

Ertesi gün hava henüz kararmıştı ki eve önce annem peşine kayınvalide girdi, her ikisinin de eve girer girmez her zamanki gibi salona değil de mutfağa doğru yöneldiklerini görünce “bunlar kesin Hindiyi arıyor az daha bekleyelim de bunları biraz daha meraklandıralım” diye düşünüp beklemeye başladık.

Bizden bir ses çıkmadığını gören annem” Hani ne oldu akşam hindi geliyordu vazmı geçti arkadaşın” diye sorup arkasından kayınvalidem “arkadaşı Yüksel’e şaka yapmış, galiba hindi yok” dediğinde kendilerine “Sizin yüzünüzden iptal ettim, arkadaşım hindiyi getirmiş aşağıya bırakmış ama sizin Yılbaşı niyeti ile hindi yemeyeceğinizi bildiğim için hindiyi eve almadım birazdan aşağıdaki komşuya vereceğim onlar yılbaşı yapıyor” dediğimde her ikisi birden “Sende de hiç akıl yokmuş ,hindi gelmese idi iyiydi kapıya kadar gelmiş bu saatten sonra geriye göndermek, yememek olurmu, sen hindinin yerini söyle biz gidip alalım, hiç değilse çocuklar yer, yılbaşı gecesi aç kalmazlar” diye bizi bir tek dövmedikleri kaldı.

Bu kadar baskı sonrası biz diğer odada bekleyen nar gibi kızarmış iç pilavlı, kestaneli hindiyi ısınsın diye mikrodalga fırına attık, kızarmış hindi ile kayınvalidemizin “Cola ABD’nin ben ABD kolasını içmiyorum, onun yerine Fanta içelim” dediği için sürekli aldığımız Fantayı da masaya koyduktan sonra masanın etrafına kurulan annem ve kayınvalideme “arkadaşımız hindiyi getirmiş bizde bile bile günaha gireceğiz ikinizde isterseniz bu günaha ortak olmayın, salona geçin, biz hindinin işini bitirip gelelim” demeğe çalışırken her ikisinin birden hindiyi ortadan ikiye ayırma çabaları çoktan başlamıştı.

Sonraki yıllarda Rahmetli annem de kayınvalidemde daha yılbaşına günler kala “Bu sene hindi varmı, gelirse iyi olur, biz zaten hindiyi yılbaşı niyetine değil normal bir yemek olarak yiyoruz, bizim mahalledeki hocaya da sorduk bu şekildeki yemek günah değil dedi” şeklinde bir fetvanın arkasına sığındıklarından bir zamanlar eve girmesine şiddetle karşı çıkılan hindi yıllar içerisinde yolu merakla beklenilen bir yiyecek olarak belirlendi.

Önceki gün bizden 7-8 yaş büyük olan çok sevdiğimiz ve “Bırakın yılbaşını –içkiyi Cola ve Fanta” içeni bile anında “Kafir” ilan eden bu dostumuz bizi arayıp “Yüksel sen bu hindi işlerini iyi bilirsin, geçen yılbaşında Facebook’ta Hindi yerken fotoğrafını gördüm, Zaten Kartepe’desin Kandıra sana yakın, İyi bir hindiyi kimden alacağız, kaç paraya alacağız.?” diye sorunca “Hacı abi dinden çıkacaksın, kafir olacaksın” demeye kalmadan “Çok konuşma sen hindiden haber ver,ben zaten yemeyeceğim torunlar istiyor, yersem de yılbaşı niyetine değil normal bir akşam yemeği niyetine yiyeceğim, sen islamiyeti bana mı öğreteceksin” dediğinde “Tamam kızma sen öyle diyorsan, doğrudur, ben sana hindiyi bulacağın kişiyi arattıracağım” cevabını verip kurtulduk.

Bizim milletimizin genel durumu aşağı yukarı bu şekildedir, Kocaeli’nin Çayırova ilçesinde oturan ve muhafazakar yapısı ile bilenen bir arkadaşımıza “gel bir tavla oynayalım” teklifi yaptığımızda Dini diyaneti hiç kimseye bırakmayan büyüğümüz “Burada herkes beni dininde diyanetinde muhafazakar birisi olarak biliyor, burada oynamayalım, Gebze ve Darıca’ya gidelim orada oynarız” şeklindeki akıla ziyan durumu o gün bu gündür devam ediyor.

Herkes dürüst, herkes Müslüman-herkes muhafazakar-Herkes Allah’tan korkuyor, Herkes kuldan utanıyor, Herkes ulema, Herkes Hazreti Ömer, Herkes Din alimiancak bu kadar özellikli vasıflara sahip olduğunu düşünen kim varsa üç kuruşluk bir dünya malı için var olan bütün vasıf ve değerlerini bir anda terk etmekte hiçbir beis görmüyor.

Bize inanmıyorsanız, Cuma namazında yada herhangi bir vakit namazında namaz biter bitmez cemaatin birbirinin üzerine basa basa nasıl kaçmaya çalıştıklarına bir bakın, sanki kendilerini camiye zorla getiriyorlar.

Her şeyin başı samimiyet, Samimiyet yoksa bildiğimiz değerlerin hiç birinin önemi yoktur ve samimiyetsizlik dolayış ile önemsizleştirdiğimiz değer dolayısı ile yüzyıllardır iki yakamız bir araya gelmiyor.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263