Hayatının bir bölümünde geçirdiği bir rahatsızlık sonucu bir sağlık kuruluşunda en az 4-5 gün kalan, yada rahatsızlık geçiren bir yakının yanında refakatçi olarak bir sağlık kuruluşunda biraz da gönülsüz ve mecburi bir şekilde misafir olan herkes o süreci şimdi bir başka şekilde kendi evinde yaşıyor.
Sağlık kuruluşlarında kalanların ekonomik durumları iyi ise “Özel oda” diye bilinen tek odalı bir yerde refakatçininde kalabileceği bir çekyatın da olduğu alanlarda hem hasta hem refakatçi rahat eder, bir yana da bitip tükenmek bilmeyen ziyaretçi akını dolayısı ile diğer hastalarında rahatsız olmaması sağlanır.
Sağlık kuruluşları ile ilgili bizim vatandaşlarımız öteden beri “Allah kimseyi hastaneye düşürmesin ama Hastanelerde eksik olmasın” şeklinde bir ifade kullanırlar ki bu durum halkımız tarafından “hastanelerimiz hep bulunsun ama içerisinde ben olmayayım” şeklinde yorumlanır.
11 Mart tarihi ile birlikte bütün insanlığı perişan eden Koronavirüs salgını kendisini iyiden iyiye hissettirince dünyanın tüm ülkelerinde olduğu gibi bizim yöneticilerimizde “Bu salgından kurtulmanın en önemli yolu evlerden çıkmamak, lütfen sokağa çıkmayın evde kalın” uyarısını yapmaya başladılar.
Bu çağrıyı takip eden ilk günler bizde verilen talimatları yerine getirmemize rağmen işin doğrusu Koronavirüs salgının fazla sürmeyeceğini ve bilemediniz 10-15 günlük bir karantina sürecinden sonra dünya ile birlikte bizimde selamete çıkacağımıza inanıyorduk.
Aradan geçen günlerde salgının bırakın azalmasını her geçen gün daha da tehlikeli bir şekilde yükseldiğini buna paralel olarak ta Virüs yüzünden hayatını kaybedenlerin sayısında olağanüstü bir yükseliş olduğunun farkına varınca bu geçiş sürecini daha fazla dikkate almak gerektiğimizin farkına vardık.
Böylesi bir noktada aile efradını toplayıp “ Sayın ve sevgili ailemiz anlaşılacağı üzere bu lanet salgın daha uzun bir süre devam edecek, Eğer salgın sona erinceye kadar gerekli önlemleri almaz, söylenenleri yerine getirmeyip “Bize bir şey olmaz” diye davranırsak başımız ciddi şekilde belaya girecek, o yüzden gerekenleri yapıp biran önce ikamet etiğimiz evi özel bir hastane haline getirmemiz gerekiyor” uyarısında bulunduk.
Normal şartlarda biz zaten düzenli yaşamayı seven,zaman ve randevu mevhumlarına önem veren bir yapıdayız bu yüzden olsa gerek yaşadığımız evi böyle bir süreçte hastane yapmanın da tüm aile bireyleri için daha faydalı olacağı noktasında da bir tereddütümüz kalmayınca gereken ne arsa tek tek yerine getirmeye başladık.
İnsanın kendi evini bir sağlık kuruluşu olarak dizayn etmesi yada en azından o mantıkla bakması hiç kolay bir şey olmasa gerek ancak işin içerisine hayatta kalmak gibi son derece önemli bir görev düşünce iş keyfiyetten çok mecburiyet haline geliyor ki bizde şu an mecburiyet safhasındayız.
Yetkililerden gelen “EVDE KAL” çağrısı üzerine biz anında kendi odamıza çekildik, “EVDE KAL” çağrısının yapılması ile birlikte sanıyoruz 2 yada 3 kez dışarıya çıktık, bu çıkışlarda tamamen en temel ihtiyaç maddelerinin temini açısından oldu yoksa “Evde bunaldık çıkıp bir hava alalım” noktasında asla değiliz.
Nerede ise 7/24 saat kaldığımız kendi odamızı bir taraftan tam bir “çalışma ofisi” haline getirdik, ama ondan daha önemlisi gün boyu alacağımız gıdaları ana öğün yemeklerini, çay-pasta saatlerini de belli zaman dilimlerine yaymayı başardık, Ev halkının zaman zaman “ Böyle dakiklik olurmu.?” şeklindeki serzenişlerine de “ Elbette olur, düşünü ki hastanedeyiz, orada kaldığımız süre boyunca görevliler nerede ise saat başı gelip tansiyonumuza, nabzımıza, ateşimize bakmıyorlarmı, hastanın ve refakatçinin yemeklerinin geldiği saatler belli değimli.?” diyerek salgından korunma sürecinden asla taviz vermemeye çalışıyoruz.
Bir çalışma ofisi ve sağlık kuruluşu odası haline getirdiğimiz alandan pek çıkmıyoruz, kitaplarımız burada, bilgisayarımız burada, anlık lazım olan temizlik ürünlerimiz burada, işte böyle bir zaman dilimi içerisinde yukarıda belirttiğimiz yemek ve çay saatlerinde birde bir gün öncesinden son derece demokratik bir şekilde kararlaştırdığımız “yarın akşam hangi sinema filmini yada diziyi seyredeceğiz” sorununu çözünce sözünü ettiğimiz Özel hastane sendromundan bir an olsun sıyrılıyoruz.
Bu satırları okuyan pek çok arkadaşımızın da aslında bizim gibi hareket etiğini yani hiç istemeye istemeye kendi evlerini birer özel sağlık kuruluşu haline getirdiklerine inanıyoruz, Koronavirüs salgınının affı olmadığı ve en ufak bir tavizde insanın başına olmadık felaketler açacağı da artık çok iyi bilindiğinden evleri hastane haline getirmekten başka bir çarenin olmadığını düşünüyoruz.
Hemde çaresiz bir şekilde.