Son dönemlerde yurt içinde ve sınırlarımızın hemen yanı başında meydana gelen hadiseler ve bu hadiseler karşısında kendilerini “İslam Ülkesi” olarak tanımlayan ülkelerin adeta kulaklarının üzerine yapmaları herkes gibi bizi de derinden yaralıyor.

Son derece kısıtlı imkanlarına rağmen Türkiye Cumhuriyetinin dünyanın neresinde olursa olsun kendisini “Müslüman” olarak hisseden herkesin yardımına koşmak istemesi, onların dertleri ile dertlenmesi öteden beri devam eden bir strateji, işin garip tarafı ellerinde olağanüstü imkanları batının emrine vermiş olan sözde “İslam Ülkelerinin” içerisinde bulundukları acziyettir.

Yahya Kemal ’inŞu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi./Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi./Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,/Galip et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın”şeklindeki dizeleri her aklımıza geldiğinde gözyaşlarımıza hakim olamadığımızı fark eder, büyük üzüntü duyarız.

14 Mayıs 1948 yılında kuruluşu ilan edilen ancak devlet olabilmek adına bu tarihten yıllar önce yakıp yıkmaya başlayan İsrail’in Ortadoğu Coğrafyasında var olabilmek adına o gün bu gündür gözlerimizin önünde devam ediyor.

1948 yılında Filistin’e ait topraklar üzerinde terör estiren bu durumu da başta ABD olmak üzere arkasına aldığı çok sayıda ülke ile gerçekleştiren İsrail’in yaptıkları karşısında Arap coğrafyasında bulunan ülkelerin ne yaptığı ile ilgili sorular aradan nerede ise 70 yıl geçmesine rağmen henüz daha cevap bulabilmiş değil.

Biz 57 yaşındayız kendimizi bildik bileli İsrail’in Ortadoğu coğrafyasında kurduğu devletin sınırlarını genişletmek adına hiçbir kanun yada kural tanımadan estirdiği terör ile ilgili haberleri duyarız, Bütün dünyanın gözü önünde cereyan eden bu durum dün olduğu gibi bugünde olanca hızı ile devam ediyor.

İşin garip tarafı 1948 yılından beri Ortadoğu coğrafyasında kan döken İsrail’in yaptıkları karşısında anında ismine “islam Ülkeleri” denilen ancak nüfusu yaklaşık 9 milyon civarında bulunan İsrail karşısında tek bir adım atamamaları duyarlı insanları İsrail’in saldırılarından daha fazla üzüyor, hırslandırıyor.

İsrail’in o bölgedeki Filistin halkına karşı gerçekleştirdiği her saldırı sonrası isimleri var olan ancak hiçbir etkinliklerine şahit olmadığımız bu “İslam Ülkeleri” toplantıya çağrılır, son derece lüks araçları ile ihtişamlı otellerde toplantıya çağrılan ve günler süren toplantılar sonrası İsrail için kınama yazısı okunduktan sonra kaybolan bu “İslam Ülkeleri” bir sonraki İsrail saldırısına kadar yine günlerini gün etmeye devam ederler.

İşin doğrusu biz İsrail’in yıllardır süren bu saldırılarından bıktık usandık ancak İsrail’in bu saldırıları karşısında artık şablon haline gelen “bilmem şu kadar sayıdaki ve bu kadar nüfusa sahip İslam ülkelerini İsrail’in saldırılarına karşı bir arada olmaya çağırıyoruz” diye başlayan siyasetçi jargonundan daha fazla usanmış durumdayız.

İsrail 1948’de kurduğu devletinin sınırlarını saldırarak, güç kullanarak her geçen gün biraz daha genişletiyor, Filistin’in içerisinde bulunduğu ekonomik ve sosyal şartlar zaten İsrail ile baş etmeye yeterli değil, Daha da acısı yıllar önce Filistin’e olan destek her geçen gün biraz daha azalıyor.

Hatırlamak lazım geçtiğimiz yıllarda  ABD başkanı Trump “Biz Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyor ve büyükelçiliğimizin faaliyetlerini Kudüs’te daha büyük oranda gerçekleştireceğimizi bütün dünyaya ilan ediyoruz” demesinden sonra kendilerini “İslam Ülkeleri” olarak tanımlayan ancak tam anlamı ile “Batı ülkelerinin kölesi olmuş” Arap ülkelerinin artık “Saman alevi” bile sayılmayacak tepkileri de yerli yersiz ama daha da önemlisi cılız bir şekilde yankılanmaya başlamıştı.

Dünyanın en zengin işadamlarından birisi olarak bilinen ve geçen yıl ABD başkanı seçilen Trump Benim Kudüs ile ilgili söylemlerimde bir anormallik yok, benden önce başkan seçilen Bush-Clinton ve Obama’da seçim öncesi Kudüs ile ilgili aynı sözleri verdiler fakat onlar verdikleri sözü yerine getiremediler, Ben vaat ettiğimi hayata geçirdim, bundan da geri adım atmak niyetinde değilim” diyerek kendi adına bir tutarlılık sergiliyor.

Trump’un Kudüs ile ilgili yaptığı bu açıklama sonrası herkesin kabul edeceği gibi en büyük tepki yine Türkiye’den gelmişti, Topraklarındaki bütün yeraltı ve yerüstü zenginliklerini başta ABD ve İngiltere olmak üzere diğer Emperyalist ülkelerin emrine veren Arap Ülkeleri rahatları bozulmaması adına yukarıda da belirttiğimiz gibi “yasak savar” kabilinden açıklamalar yaparak bir noktada gaz almaya çalışıyorlar.

Birkaç gün sonra eskiden olduğu gibi meydanlarda yine kimse kalmadı, ABD’nin güdümünde bulunan pek çok ülke anında Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyıp büyükelçiliklerini Telaviv’den Kudüs’e taşımak için yarışmaya başlamışlardı.

Dünya değişiyor, dün pek çok ülke için çok büyük anlamlar ifade eden “Kırmızı çizgiler” bugün yerle yeksan olmuş durumda, İsimleri “İslam” olan ancak İslami yaşantıdan son derece uzak bir noktada bulunan bu Ülkelerin yıllar yılı verdikleri tavizler yüzünden herhangi bir yaptırım uygulayacak dermanların kaldığını da sanmıyoruz.

Son yüz yıldır daldıkları uykudan bir türlü uyanamayan, bilimde, teknolojide, sanayide batı ülkelerinden fersah fersah geride kalan, topraklarında var olan bütün zenginlikleri de kendi menfaatleri için batılı ülkelerine peşkeş çeken “Sözde İslam Ülkelerinin” bırakın Filistin’e yardımcı olmalarını herhangi bir olumsuzluk anında kendilerini savunacak bir mekanizmaya bile sahip olduklarını düşünemiyoruz.

Seyyid Kutup bundan yıllar önce “Batılılardan nefret ediyorum, Amerika’dan nefret ediyorum; ama daha çok Amerika’nın vicdanına sığınan müslümanlardan nefret ediyorum.” demişti.

 Seyyid Kutup’un ne kadar haklı olduğu yıllar içerisinde meydana gelen hadiseler sırasında İslam Ülkelerinin tavırsızlığı sebebi ile de artık net bir şekilde anlaşılmış durumdadır.

Bizim “Sözde İslam Ülkelerine” inancımızda kalmadı, umudumuzda, Yahya Kemal’in “Galip et ya rab Zira bu son ordusudur İslamın” dediği Türkiye Cumhuriyetinden başka.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263