Bizim çocukluk ve gençlik yıllarımız Ülkü ocaklarında geçti, Ülkü Ocaklarından sonra MHP’de siyasete başladığımız günlerde seçim önceleri parti dışından gelip herhangi bir makama talip olanlar için “önce çay ocağından başlasın” söylemi en çok duyduğumuz ifade şekliydi.

Aradan uzun yıllar geçti, Türkiye 12 Eylül 1980 ihtilalini yaşadı, 1983 yılında demokrasiye geçişte o zamana kadar hiç alışık olmadığımız siyaset ve o siyaseti yapan partiler ile karşı karşıya kaldık.

Siyaset yapma yaşımız geldiğinde yine seçim önceleri milletvekilliği yada belediye başkan adaylığı için isimler arandığında partiye emek verenlerden çok “-Adam partili değil ama kamuoyunda ismi var, seçmeni var, seçim kazanacak, tüm meselemiz seçimi kazanmakta, ondan sonra aday zaten partinin bir elemanı olarak kabul görecek” ifadeleri sürekli kullanılır oldu.

2018 yılında hayatımıza giren “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” dolayısı ile çok sayıda siyasi parti olmasına rağmen bu partilerin tamamı var olan yüksek oy barajını aşmak adına mutlaka bir araya gelmek zorunda kaldılar.

Milletvekilliği adaylığı için sıra bekleyen “kıdemli partililer” bir anda söz konusu dışarıdan gelen ancak toplumda karşılığı olduğu düşünülen isimlerin çok ama çok gerisinde kaldılar.

31 Mart 2024 tarihinde Türkiye yeni bir yerel seçime “merhaba” diyecek, Cumhur ittifakının iki ortağı AK Parti ile MHP’nin 2019 yılında olduğu gibi yerel seçime birlikte görecekleri başkan adaylarının çok büyük bir bölümünün AK partili olacağı MHP’den de 2019 yılına nazaran biraz daha fazla belediye meclis üyesi yazılacağı hemen her platformda konuşuluyor.

Böyle bir ortamda artık dağılan altılı masaya mensup siyasi partilerde en azından eldeki belediye başkanlıklarını kaybetmemek sonrasında da olabiliyorsa var olan belediyeleri çoğaltmak adına bugünlerde hamle üzerine hamle yapıyorlar.

İşte tam bu anda iş dönüp dolaşıyor “Seçime partiyi bekleyen sadık partililer ile mi girilmeli, yoksa partili olmadığı halde dışarıdan oy getirisi olan isimleri aday yaparak mı yarışa girilmeli.?” sorusu hemen her partide seslendiriliyor.

Böylesi dönemlerde bizim gibi gazetecilerin misafiri diğer zamanlara kadar daha fazla çoğalır, misafirliğe gelen siyasetçiler bir taraftan kendi bildiklerini bize anlatıyor bir taraftan da bizim bildiklerimizi öğrenmeye çalışıyorlar.

Bizim bu bitip tükenmek bilmeyen ziyaretçilerden gördüğümüz ve anladığımız siyasi partilerin artık muhalefette kalmaya güçlerinin yetmeyeceği bunun içinde partili olmayan ancak seçim döneminde partilileri sürükleyecek aday arayışında olduklarıdır.

Bu durum ister istemez “Kıdemli partili” tanımını da ortadan kaldırıyor, Geçtiğimiz hafta ziyaretimize gelen bir siyasi partinin temsilcileri “-Yüksel bey Türkiye her zaman olduğu gibi zor bir dönemden geçiyor böyle bir dönemde bizim macera arayacak durumumuz yok parti dışından bize oy getirecek ama bagajı olmayacak, sokakta rahat yürüyecek adaylar bulup onlarla yürüyeceğiz” dediklerinde “Çayda dem partilide kıdem” ifadesinin de dönemini tamamladığını anlamış olduk.

Bütün mesele kazanmak olduğunda kıdemden ziyade tanınırlığında ön plana çıkması son derece normal.

Zira kaybetmenin artık telafisi yok.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263