1947 yılından günümüze kadar Filistin topraklarını adım adım işgal eden İsrail’in zulmünü, barbarlığını, hukuk tanımaz pişkinliğini, işitmeyen kulak, görmeyen göz, bilmeyen insan kalmadı. Ama gören gözler ağma, işiten kulaklar sağır, vicdanları kararmış bir dünyayla karşı karşıyayız
Filistin sorunu, tek başına ne bizim, ne İslam dünyasının sorunu, aslında İnsanlık dünyasının sorunudur. Bir insanlık sorunudur. Çocukların daha doğar doğmaz ölüme hazırlanması insanlığın acısıdır. Yavrusunu kucağında ölüm ninnileri ile uyutmaya çalışan Filistinli kadının hissedilmeyen kederidir. Babanın evladını, gözünü kan bürümüş teröristlere karşı koruyamamasından dolayı düştüğü çaresizliğin adıdır.
Filistin Sorunu, Emperyalizmin ve Siyonizm’in son model katil silahlarına karşı çıplak elle karşı koymaya çalışan mazlumların hayatta kalma sorunudur. Yaşam hakları elinden alınan insanların, yavaş yavaş öldürülmelerine duyarsız bir dünyanın yıkılışının adıdır. İsrail’in işgali altındaki topraklarda onlarca ölü haberi gelmeden, gündemlerine bile almayan, demokrasi ve insan hakları havarisi geçinen batının ikiyüzlü tutumlarının suçüstü yakalanmış resmidir
Yarım aşırı aşan bir süredir kan ve gözyaşının hüküm sürdüğü bu coğrafyada Kudüs bu yaranın sembol şehridir. Kudüs, Müslümanların ilk kıblesi, ikinci mescidi ve üçüncü haremimiz olan Mescid-i Aksa’yı bağrında barındırıyor. Gözümüzün nuru Efendimiz (s.a.v) miraca yükseldiği mübarek şehir. Hz. Ömer’in kutsal emaneti, Selahattin Eyyubi’nin fetih ruhunun nöbet tuttuğu kutsal bir belde. Yavuz Sultan Selim’in nöbeti devralmak aşkıyla koştuğu mübarek toprak. Ceddimiz Abdülhamit Han’ın canı ve kanı pahasına koruduğu bir peygamberler şehri.
Filistin coğrafyasında günümüzde yaşananlar insan haklarının açık ihlâlidir. Uluslararası anlaşmaların yok sayılmasıdır ki, bunlar; Filistin devleti ile İsrail arasında yapılmış ikili anlaşmalar değil uluslararası hukukun temeli sayılan anlaşmalardır. İsrail, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Kararlarına rağmen, terörist ve haydut devlet olma tutumunu sürdürüyor. Kudüs’ü işgal etme rüyaları görüyor. İsrail’in Uluslararası hukuku hiçe sayan bu tutumunda, Irakta savaşı planlayanların, Suriye’de savaşı körükleyenlerin, İsrail’e para ve silah verenlerin payının büyük olduğunu da yeri gelmişken burada not edeyim.
Her geçen gün işgali bir adım daha öteye götürüp, nihai gayesi Filistin’i yutmak olarak şimdi daha iyi görülen İsrail Devletine artık dur demenin zamanı geldi de geçiyor. Filistin davası, Dar ’üs Selam olan barış ve kardeşliğin şehri Kudüs’ün geleceği yalnızca Filistinliler üzerine bırakılamaz. Aziz milletimiz, tarihten gelen sorumluluğu gereği dün olduğu gibi bugünde Kudüs’le, Mescid-i Aksa ile Filistinli mazlum kardeşlerimizle gönül bağını hiçbir zaman koparmamıştır, koparmamalıdır. Bugün her zamankinden daha çok, bize, aziz milletimize, hatta bütün insanlığa büyük bir görev düşüyor. Çünkü insanlığın ortak mirası, peygamberler şehri Kudüs-ü Şerif’in işgalinin meşrulaştırılması tehlikesi ile karşı karşıya. Kudüs ağlıyor. Gözyaşlarından kan damlıyor. Bu gözyaşını dindirmek bütün insanlığın ortak görevidir. Kimse bana ne diyemez, dememelidir. Yanan ateşi, yangını söndürmek, herkesin, hepimizin vicdani bir sorumluluğudur.
Her şeyin bir sonu vardır. Zalimin zulmünün de bir sonu olmalıdır. Zalimin zulmüne karşı nereye kadar görmedim, işitmedim, bilmiyorum diyerek adeta üç maymunu oynayarak devam edecek insanlık. Gelin artık İsrail devletinin, bu tarihe karşı saygısızlığına, güçlüyüm o halde her istediğimi yaparım pervasızlığına, insan hak ve hukukunu ayaklar altına alan zorbalığına, insanları aptal yerine koyan pişkinliğine hep birlikte dur diyelim.
Evet dur diyelim diyelim de bu lafla olmaz ancak ciddi ve kesin alınmış kararla olur ki oda ya İslam alemine İstiklal yada yada ölüm le olur cesareti ve samimiyeti olan Müslümanlarla olur.Tabi deri dünya saltanat ve para mevki değilse...