KOCAELİ (AA) - Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Fatma Ürekli, "Osmanlı bilim, kültür ve sanat dünyasının önemli aydınlarından olan Osman Hamdi Bey, ressam, arkeolog, eğitimci ve müzeci kimliği yanında, farklı alanlarda üstlendiği bazı girişimci rolleriyle de öne çıkmaktadır." dedi.
Ürekli, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 24 Şubat 1910'da İstanbul'da Kuruçeşme'deki yalısında vefat eden Osman Hamdi Bey'in sağlığında kurduğu eğitim ve kültür kurumlarıyla 19. yüzyıl Osmanlısında çığır açan simalardan olduğunu söyledi.
Osman Hamdi Bey'in devlet işlerinde çok farklı sahalarda görev üstlendiğini ve başarı gösterdiğini belirten Ürekli, İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne çok önemli eserler kazandırdığını ve bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin temelini attığını kaydetti.
Ürekli, Osman Hamdi Bey'in büyük gayretle müzecilik ve arkeolojik meselelerle ilgilendiğini dile getirerek, "1881'de İstanbul'da müzeye müdür olmasıyla, Türk müzeciliğinde de yepyeni ve verimli bir devre açılmış olur. Eski eserlerin tahribine, bunlara karşı gösterilen ihmal ve kayıtsızlığa son verme hususunda önemli bir başlangıç olan düzenli bir arkeoloji servisi kazandırmıştır." diye konuştu.
Prof. Dr. Ürekli, Osmanlı Devleti'nin kültür ve sanat dünyasındaki değişim ve yenileşme hareketleri içinde kurucu, yenilikçi ve öncü roller üstlenen Osman Hamdi Bey'in, Batı'nın bilim, sanat ve kültürel gelişmelerini takip ederek, Türk müzeciliği ve sanat eğitiminde ilk kez çağdaş ve verimli bir dönem açtığını ve bu alanda kurumsallaşmayı gerçekleştirdiğini vurguladı.
- "Girişimci rolleriyle öne çıkıyor"
"Osmanlı bilim, kültür ve sanat dünyasının önemli aydınlarından olan Osman Hamdi Bey, ressam, arkeolog, eğitimci ve müzeci kimliği yanında, farklı alanlarda üstlendiği bazı girişimci rolleriyle de öne çıkmaktadır." diyen Ürekli, şöyle devam etti:
"Belirli bir girişimcilik ruhuna sahip olduğu aşikardır; teknolojik gelişmeleri takip etmiş ve yeni projeleri gerçekleştirmek üzere teşebbüslerde bulunmuştur. Onun farklı girişimlerinden birisi ziraat alanında olup, Adapazarı ve Gebze civarındaki arazilerinde bu faaliyetlerini yürütmüştür. Ülkede ilk defa ziraatı yapılan houblon, diğer adıyla şerbetçiotu bitkisinin yetiştirilmesi konusunda halka öncülük etmesi önemli bir toplumsal hizmettir. Tıbbi alanda faydaları tespit edilip kullanılan bu bitkinin ekimini başlatmasının ardından, üretiminin de yaygınlaştırılması ve ziraatçı kesimin teşviki için hükümet nezdinde bazı teşebbüslerde bulunarak, vergisinde bazı muafiyetler tanınmasını sağlamıştır."
Ürekli, Osman Hamdi Bey'in şerbetçiotu ekimini bir Fransız ortağıyla 1898'de başlattığını aktararak, "Bunun yanında sahip olduğu üzüm bağları ve zeytin bahçelerinde üretim faaliyetleri içinde olduğu anlaşılmaktadır." dedi.
- "Taksim-Kabataş füniküler hattını gündeme getirdi"
Çok yönlü devlet adamının diğer önemli bir girişiminin ise İstanbul'da füniküler demir yolu yapılması teşebbüsü olduğunu ve bunun için hükümetten imtiyaz talebinde bulunduğuna işaret eden Ürekli, "Teknolojik alanda yeni gelişmeleri ve yenilikleri toplumun hizmetine sunmak için her türlü imkan ve fırsatı değerlendiren devrin padişahı Sultan 2. Abdülhamid, daima itibar ve taltif ettiği Hamdi Bey'e füniküler projesi için imkan tanımak ister. Bu proje, Sultan 2. Abdülhamid’in onayından sonra, hükümetin ilgili birimlerine havale edilir ve bölgede keşiflerin başlatılmasına karar verilir. Ancak başlatılan bu çalışmalar, başta ekonomik sıkıntılar olmak üzere bazı diğer sebeplerden ileri götürülememiş ve sonuçsuz kalmıştır." diye konuştu.
- "Maliyeci, ziraatçı ve diplomat olarak da kabul görmüştür"
Osman Hamdi Bey'in çok yönlü faaliyetlerde bulunduğunu, renkli ve farklı bir hayat yaşadığını, sadece ressam, arkeolog, eğitimci, idareci değil, aynı zamanda maliyeci, ziraatçı ve diplomat olarak da kabul gördüğünü anlatan Ürekli, şunları kaydetti:
"24 Şubat 1910'da Kuruçeşme'deki yalısında vefat eden Osman Hamdi Bey, bütün vükela ve devlet erkanının, yerli ve yabancı dostlarının, Sanayi-i Nefise Mektebi ile müze mensuplarının katıldığı kalabalık bir cenaze merasiminden sonra, vasiyeti gereğince çok sevdiği Gebze Eskihisar'daki köşkünün arazisindeki çam ve servi ağaçlarının bulunduğu bir tepeye defnedildi. O zamanlar Bakanlar Kurulu kararıyla, kabrinin baş ve ayakucuna iki Selçuklu mezar taşı dikilmiştir."