Bizim memlekette özellikle siyasetçiler söze "nüfusun yüzde doksan dokuzu müslüman olan bir ülkede" diye başlayan ve asla sonu gelmeyen muhabbeti yapmaktan oldum olası çok büyük keyif alırlar, ancak ne hikmetse nüfusunun yüzde doksan dokuzu müslüman olan bir ülkede karşı karşıya kaldığımız olumsuzlukları görünce "bu nasıl müslümanlık.?" demekten kendimizi alamıyoruz.
Bir Gazetecinin “Kutsal kitap güzelliği, bağışlamayı, ahlaklı, düzgün olmayı emrederken insanlar birbirine neden kıyıyor?” şeklindeki sorusuna Eski diyanet İşleri Başkanlarından Ali Bardakoğlu” Kuran'ı Kerim ile aramız açıldı. Kuran'ı Kerim'in bize verdiği öğütlere kulak tıkadık ve kendi yanlışlarımıza kendimiz fetva verir olduk. dini bilgi üretiminde metot kalmadı. Serbest pazar mantığıyla fetva arayan, müşteri memnuniyetine göre fetva verenler kapladı ortalığı. İslam âlimlerinin içinde yaşadığı hayatla ve gerçekliklerle bağı koptu. Üçüncü, beşinci asırda yazılan kitaplardaki bilgileri tekrar ederek insanlara dini anlattığımızı düşünemeyiz. 50 küsur İslam ülkesi var, paramparçayız. İslam barış dinidir diyoruz ama kimseyi inandıramıyoruz, çünkü birçok yerde Müslümanlar birbirinin boğazını sıkıyor. Birbirinin Müslümanlığını beğenmez oldular, birbirini itham ve tekfir ederek sürekli camdan aşağı atmakla meşguller.
Eski diyanet işleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun bu şekilde yaptığı açıklamaya sanıyoruz ki hiç kimsenin en ufak bir itirazı olmayacaktır,
Bardakoğlu devamla “Burada birçok kesimin suçu var ama İslam âlimlerinin de var. Bizim çağdaş ulema, sermaye ve ekonomik ilişkiler konusunda çağın gerektirdiği bütün taleplere uygun fetvalar üretmeye başladı. İslam uleması tıkandığımız ekonomik alanlarda sorunları aşmada son derece mahirler. Ama insan hakları, kadın hakları, ötekinin hakkı ve özgürlüğü, cinsiyet ayırımcılığı, sosyal adalet gibi daha geniş tabanlı konuları gündeme taşımaya pek istekli değiller. Sadaka ve iane kültürüyle ya da retorikle bunları sağlayamayız.” diye konuşuyor.
Bazı Müslümanlarda İslam ahlakı eksik olduğu için. Kör bağnazlıklar ahlakımızı da buharlaştırıyor.
Niyet okumalar, iftiralar da beraberinde geliyor.
Bazı Müslümanlar söze din, ahlak, sevgi diye başlıyor,
iki satır sonra dili kılıçlaşıyor, "sapık", "modernist", "şucu bucu" diye önüne geleni etiketliyor.
Ramazan ayında televizyon programlarını izleyeceksiniz.
Reytingi en yüksek programlar en çok menkıbenin anlatıldığı, en çok gözyaşının döküldüğü programlar.
Din artık melankoli ve gözyaşı olarak sunuluyor ve algılanıyor.
Böyle bir din anlayışı sizi dünya sahnesinde yukarı çeker mi?
Hazreti Muhammed'in hayatını öyle bir anlatıyorlar ki, öyle bir hayatın örnek alınması ve yaşanması mümkün değil.
Bugün İslam dinini gizemli, esrarengiz bir din olarak sunanlar, asılsız kutsallıklar üretenler aslında kendi din ticaretleri için müşteri artırımı peşindeler.
Biz Müslümanlığı sadece inanma ve namaz, oruç, hac gibi belli ritüelleri yerine getirme olarak algıladığımız sürece bu mahcup edici durum devam edecektir.
Allah, "Dünyaya inanan ve yararlı iş işleyenler egemen olacaktır" diyor. İslam'ın parlak dönemlerinde biz yararlı iş deyince bilim, teknoloji, insanlara faydalı olma, tıp alanında gelişmeyi anladık.
Astronomi, denizcilik, haritada, fende birçok alanda en öndeydik.
Demek ki, dinin mesajını anlarsak bunlar olur.
Bizim din anlayışımız sığlaştı.
Dindarlığı dar bir alana hapsettik.
Müslümanlar şeklen dindarlaştıkça, dünyevileşmesi de artıyor.
İslam, seccadeni ser ibadetle ömrünü geçir demiyor.
Düşünce, bilgi, yararlı iş, temizlik, haklının ve mağdurun yanında olma, iyiliği destekleyip kötülüğü önleme, insanı insan olduğu için sevme hepsi ibadettir.
Din ile bilgisi olan olmayan hemen herkesin her akşam bir televizyon kanalında bir Ulema gibi ahkam kesmeleri sonrasında zaten okuma-araştırma-öğrenme gibi bir derdi olmayan vatandaşta aldığı kirli bilgiler dolayısı ile her geçen gün dinden soğuyacak bir noktaya geliyor.
Hemen her evin duvarında asılı duran ancak başvurulması gereken ilk rehber olduğu halde bir kez bile açık bakılmayan Kutsal Kitabımız Kuran-ı Kerim’in içerisinde bulunduğumuz zor zamanlar ile ilgili ne söylediğinin anlaşılması son derece büyük bir önem arz ederken belirttiğimiz gibi hiç kimse bu yola başvurmuyor.
İçerisinde bulunduğumuz zor durumdan kurtulmak adına , aramızın açıldığı Kuran-ı Kerim ile yeniden barışmak adına dini bilgiler noktasında otorite olarak kim kabul ediliyorsa o kesimin her zamankinden daha fazla dikkatli olması, sonrasında da İslam dininin Müslümanlar yüzünden mahcup olmasının önü kesilmelidir.
Aksi takdirde yarınlar bizim için çok geç olacaktır.