Bugün cebinde kredi kartı, banka cüzdanı taşımayan hemen hemen hiç kimse kalmadı.
Cüzdanında bozuk para dışında, para bulunduran insan sayısı her geçen gün azalıyor.
İhtiyacımız olan veya olmayan tüm alışverişlerimizi kredi kartı denilen, insanlığın efendilerinin elimize tutuşturduğu, düzene bağlılığımızın sembolüyle yapıyoruz.
Kredi kartı, kurulan bu düzenin adeta parolası işlevini görüyor.
Kredi kartı cebinde olan, kurulan bu bozuk düzene ait olduğunu belgeleyen kimlik kartını cebinde taşıyor demektir.
Bu bozuk düzenin; üretmeden tüketmek, kazancından daha fazlasını harcamak, düşünmeden konuşmak, okumadan yazmak, gerçekleri örtbas eden medyanın propaganda aygıtına teslim olmak temel şartları olarak ortaya çıkıyor.
Özellikle 1970 yıllarından itibaren bu bozuk düzeni kuranlar, kendilerini Adam Smith’in ifadesiyle “insanlığın efendileri” olarak görenler, insanları, toplumları ve hatta ülkeleri banka, faiz ve sigorta üçgenine hapsettiler.
Artık üretenler, üretim süreçlerinde görev alanlar, toplumda, şirketlerde, devlet yapılanması içerisinde hak ettikleri değeri göremiyorlar, ürettikleri katma değerden yeterince paylarını alamıyorlar.
Bunların yerine, bir takım finansal hile ve hurdayı bilen, piyasaları manipüle eden, para, borsa ve döviz üzerine kurulu üçkâğıt ekonomisini öğrenen cambazlar getiriliyor.
Bu sayede dünya genelinde GSYH ‘nin içindeki üretimin payı düşerken, finans piyasalarının payı artmaktadır.
Yani üretenler, üretim süreçlerinde çalışanlar, emekçiler kaybederken, parayı kontrol edenler, parayı siyasal ve sosyal kontrol aracı olarak kullananlar kazanıyor.
Üretenler, üretim süreçlerinde görev alanlar, hem kendilerine, hem topluma, çalıştığı şirkete, ait olduğu ülkeye karşı bir sorumluluk taşırlar.
Gerektiğinde kendilerinden fedakârlık yaparak vefa duygusuyla hareket ederler.
Parayı elinde bulunduranlar, paraya yön verenler maksimum kar, minimum maliyet prensibinden hareketle kapıp kaçan bir strateji izlerler.
En yüksek karı nerde bulurlarsa orya kaçarlar.
Ülkeye, topluma, insanlara karşı vefa duyguları zayıftır.
Bunlar kendilerini efendi, geriye kalanları efendiye hizmet etmekle görevli olarak görürler.
Küresel efendilerin kaçıp karargâh kurduğu yeni yer Çin.
Çin’de ülke nüfusunun yarıdan fazlası günde 1 dolarla yaşamını sürdürüyor.
İnsanlığın efendileri burada kendilerine devlet eliyle hizmet ettirilen yeni köleler bulmuş gibi gözüküyor.
Kızıl Komünist olarak bilinen ÇİN, küresel efendilerin buraya yerleşmesiyle fikrini değiştirmişe benziyor.
Kapitalizmin devlet eliyle nasıl uygulandığının en bariz örneğini sergiliyor.
Bir anlamda ÇİN, Kızıl Kapitalist bir ülke haline gün geçtikçe dönüşüyor.
Dünyada ki kavganın ipuçlarını buralarda aramak lazım.
ABD kendi içinde doğan, büyüyen, küresel boyut kazanan, sonunda kaçıp ÇİN’e yerleşen küresel efendileri kovalamaya çalışıyor.
ÇİN ile ABD arasındaki ticaret savaşları olarak bilinen, aslında küresel efendilere karşı verilen savaş, dünyanın birçok ülkesinde de devam ediyor.
Uzun zamandır ABD Başkanı TRUMP ve RUS lider PUTİN bu savaşı birlikte yürütüyorlar.