Çok Değerli Okurlarım,
Her bireyin ve toplumun, "dokunulmaz" olarak kabul ettiği bazı "kutsalları" vardır. Toplum halinde yaşayan insanlar, beğenmeseler de beğenmeseler de birbirlerinin kutsallarına saygı duymak zorundadırlar. Bu zorunluluk, toplumsal barışın en önemli şartlarından biridir.
Bir kişi, bir hayvan, hatta bazen bir nesne şeklinde bile olabilen bu kutsalların, muhakkak bir dini inançla alakalı olması gerekmemektedir. Örneğin, Hinduizm dinine mensup kişilerce inekler kutsal varlıklar olarak kabul edilirken, komünizm için Karl Marx, Müslümanlar için de Kabe, Kur'anı Kerim ya da Peygamberimizin emanetleri gibi varlıklar kutsal olarak kabul edilmektedirler.
Bu evrensel gerçeklik, ülkemiz için de geçerli olup, her bir vatandaşımızın ya da kitlenin kendine göre bazı kutsalları olduğunu görmekteyiz. Bazılarımız dinine çok düşkün ve inançlarımıza asla söz söyletmezken, diğer bazıları için ise dini değerlerin çok fazla anlamı yoktur. Yine bazılarımız için, Atatürk ve Onun söylemleri çok büyük anlam ifade eder ve o kişilerin kutsallarıdır. Hatta bazı insanlar, kendileri için hiçbir düşünce ve felsefenin kutsallığı olmadığına inanıp, her şeyi söyleyip yapma özgürlüğüne sahip olduklarını düşünürler. Oysa ki onlar bile, en azından "özgürlük" kavramına kutsallık atfederek özgürlük alanlarına müdahale edilmesini asla kabul etmezler.
Kısacası, hiç kimse ya da grubun kutsalına dokunmamak ve herkesin kutsalına saygı duymak zorundayız; tabi ki, kutsallık adına başkasının kutsalllarına dokunulmadığı müddetçe...
Sevgili Dostlarım,
Bütün bu anlatılanlara rağmen, malesef ülkemizde sık sık başkalarının kutsallarına müdahale edildiğine şahit oluyoruz. Hiç şüphesiz ki, böylesi durumlarda insanlar arasındaki uçurumlar büyümekte ve toplumsal barış zedelenmektedir. Bu nedenle de, özellikle aklı başında ve sağduyulu insanların başkalarının kutsallarına dokunmaktan kaçınmaları gerekmektedir..
Öte yandan, belirtmek istediğim bir başka husus ise, hemen hemen her dönemde ve toplumda, insanların kutsalları üzerinden menfaat temin etmeye çalışanların olduğu da bir gerçektir. İnsanların kutsal değerlere olan düşkünlüklerinden istifade eden bu "sömürücüler", malesef sömürdükleri kutsal değerlere herkesten daha çok bağlıymış gibi görünürler. Bunu yaparken de, sözde bağlı oldukları kutsallar adına, başkalarının kutsallarına saldırmaktan hiç çekinmezler.
Bu tür bir sömürünün en çarpıcı örneklerinden birini en son geçtiğimiz hafta içinde gördük;
Bildiğiniz üzere, bir tv kanalında her hafta programa çıkan ve en büyük sermayesi Müslümanlara ve onların kutsallarına hakaret etmek olan Yılmaz Özdil denen gazeteci-yazar, “Türkiye'nin kurtuluş reçetesi Mustafa Kemal'in hayat hikâyesidir,” diyerek "Mustafa Kemal" isimli bir kitap yazmıştı. İlk başta oldukça cüzi bir fiyata piyasaya sürülen kitap, yapılan reklam ve tanıtımlar neticesinde hayli ilgi görmüş ve pekçok kimse tarafından satın alınmıştı. Yılmaz Özdil'in bu tavrı, Atatürk'ü seven insanlar tarafından oldukça taktir görmüş ve Özdil yere göğe sığdırılamamıştı.
Gel gelelim, kazın ayağının hiçte öyle olmadığı daha sonra anlaşıldı.
Aynı kitap, geçtiğimiz hafta özel bir baskıyla, (Atatürk'ün doğum yılı olan) 1881 adet bastırıldı ve satış saati olarak ta gene (Atatürk'ün ölüm saati olan) 09:05 belirlendi. Kitabın fiyatı ise dudak uçuklatacak kadar fahişti; tam 2500 lira. Sınırlı sayıda bastırılan sözkonusu kitap, piyasaya çıktığından itibaren dört saat gibi bir sürede tükendi.
Sonuç mu?
Yılmaz Özdil, bu satış nedeniyle dört saat içerisinde milyonlarca lirayı cebe indirdi.
Peki, sıradan bir vatandaşın 2500 lira ödeyerek satınalması mümkün olmayan sözkonusu kitabı sizce kimler almıştır?
Kim olacak, tabiki de hali vakti yerinde ve ensesi kalın Atatürkçüler ile kitabın ilerde çok para edeceğine inanan fırsatçılar...
Peki ya gerçek Atatürkçüler?
Onlar, 17 liralık kitabı satın alarak 2500 liralık kitabın basımına sebep olan kobaylar olmaktan ileri gidemeyeceklerdi...
Sevgili Okurlarım,
Anlatmış olduğum örnek hadise, insanların kutsallarının nasıl sömürüldüğünü gösteren vahim bir örnektir; Atatürkçülük adı altında yapılan bir vurgundur; onbinlerce insanı dolandırıp yurtdışına kaçan "Tosun" lakaplı dombilinin yediği haltın bir başka versiyonudur;
Rahmetli Kemal Sunal'ın yıllar önce oynadığı "Tokatçı" filminin de gerçek hayata bir uyarlamasıdır
Yılmaz Özdil'in gerçekleştirdiği bu satış, kesinlikle Atatürk'e duyulan aşırı sevgi yüzünden yapılmamıştır. Milletin Atatürk sevgisini sömürerek açık ve net bir vurgun gerçekleştiren Yılmaz Özdil, ilk başta en büyük Atatürkçülerden biri olduğunu topluma inandırmış, daha sonra da Atatürkçülüğün ardına sığınarak sözkonusu fiili işlemiştir. Bu saatten sonra, yapılan eleştirilerin dozunu azaltmak için Yılmaz Özdil tarafından yapılacak hiçbir savunmanın ve takınılacak tavrın önemi bulunmamaktadır
Bu meseleyi yazımın konusu yapmamın sebebi, ne Atatürk'e dil uzatmak, ne de kimsenin Atatürkçülüğüne saygısızlık etmektir. Maksadım, laf salatası yapmaktan ve toplumu aşağılama seansları düzenlemekten başka bir misyonu olmayan Yılmaz Özdil gibilerin, milleti tokatlamasına tepki göstermektir. Yoksa, bana ne uyanık tüccarın Atatürkçülük tezgahından....
Sevgili Dostlarım,
Kutsala sığınmak ve onu sömürmek, tarih boyunca pekçok toplumda, başı sıkışan iktidarlar ve insanlar için oldukça iş gören bir yol olagelmiştir. Kitleler, kutsalları kullanarak daha kolay yönetilir ve yönlendirilirler. Hele ki o kutsallar, kitlelerin en fazla duyarlı oldukları din ya da Atatürk gibi şahsiyetlerle ilgili olduğu zaman ...
Üzülerek görüyorum ki, bir mahalledeki bazı tüccarların dinden geçinme sahtekarlıklarına çeşitli nedenlerle ses çıkartılmaması gibi, Atatürk’ün sömürülmesine de toplumun çoğu kesiminden hiç ses çıkartılmıyor, hatta buna çanak tutuluyor...
Bunun tek bir sebebi olduğunu düşünüyorum;
Samimiyetsizlik...
Dost acı söyler;
Sanırım toplumumuzun tepeden tırnağa samimiyet testine ve kendisi ile yüzleşmeye ihtiyacı var.
Tabi ki yüz kaldıysa...
Esen Kalın Dostlarım...