Kurban bayramı dolayısı ile nerede ise bir haftadır Muğla’nın “Yeryüzü Cenneti” olarak nitelendirilen tatil beldesi Akyaka’da olduğumuzu bizi ve yazılarımızı takip eden okuyucularımız biliyor, Sakinliği ile bilinen ancak bayram gibi özel dönemlerde ister istemez nüfusu çoğalan Akyaka buna rağmen tatil yapmaktan ziyade kafa dinlenecek ender bölgelerden birisi.

Akyaka’da yılın yorgunluğunu atmaya çalışırken yanımızdaki dostlarımıza “ günübirlik ziyaret yapmak istesek bize nereyi önerirsiniz.?” diye sorduğumuzda hemen herkes “ Mesafe biraz uzak ancak önce Datça’yı arkasından da Palamütbükü’nü ama ondan daha önemlisi Knidos antik kentini mutlaka görmeniz lazım” önerisinde bulununca öğlenden sonra saat 14.00 gibi Datça’ya doğru yola çıktık.

Datça bizim tatil yaptığımız Akyaka’ya yaklaşık 130 kilometre uzaklıkta, normal şartlarda iyi bir araç ve övünmek gibi olmasın bizim gibi iyi ve tecrübeli bir sürücü ile bilemdiniz kırk dakikada ulaşılması gereken bir mesafe ancak yolların olabildiğince virajlı olmasına birde bayram yoğunluğu eklenince ulaşım ister istemez biraz daha gecikiyor.

Saat 14.00 gibi çıktığımız Akyaka’dan, Datça’ya ulaştığımız anlarda nerede ise iki saate yakın bir zaman geçmişti, Dünyanın en güzel yerlerinden birisi olan Datça merkezine girip aracımızı park ettikten sonra limana doğru indiğimizde  karşı karşıya kaldığımız muhteşem manzara karşısında etkilenmedik desek yalan söylemiş oluruz.

Datça’ya gelmişken uzun yıllardır ayakta duran ve geçen süre içerisinde restorasyonu yapılan Kale’ye doğru yürüdüğümüzde kalenin dışında ve içinde son derece hızlı bir çalışmanın yapıldığını ses ve görüntü ile ilgili cihazların yerleştirildiğini gördük, biraz daha dikkat edince akşam 20.45 civarında daha önceden planlanmış Sibel Can konseri için son derece geniş bir faaliyetinin başlatıldığını anladık.

Datça’ya gidip te başta “Bademli dondurma” olmak üzere güzel tatlar denememek olmaz diye düşününce nerede ise yer bulmanın imkansız olduğu “Zekeriya Ev yemekleri” lokantasının yolunu tuttuk ve artık unutulmaya yüz tutmuş bitki ve sebzelerinde çok bol kullanıldığı harika yemekleri bir çırpıda tükettikten sonra Knidos antik kentine ulaşabilmek adına tekrar aracımıza binip yola koyulduk.

Datça-Knidos arası gerçekten son derece zor bir trafik alanı, Bölgenin genel yapısı dolayısı ile yol hem dar hem olabildiğince virajlı, Zaten yavaş işleyen trafikte birde önünüze ağır tonajlı bir kamyon yada TIR denk geldiğinde yolculuk adeta “kaplumbağa hızı” ile ilerliyor, bizde her ne kadar elimizden geldiği kadar Knidos’a erken ulaşabilmek adına epey çaba gösterdiysek te neticede ne kadar çabuk gidip gidemeyeceğinize doğa koşulları izin veriyor.

Uzun sayılabilecek bir yolculuk sonrası tam Knidos’a açılan köyün içerisine girmiştik ki köyün içerisinde meydana gelen trafik tıkanıklığını görünce hemen önümüzdeki aracın başka bir yola doğru yönlendiğini görünce o aracın peşine düştük, önümüzdeki araç kısa bir zaman sonra bir bahçeye park eti, biz devam ettik, bırakın aracı iki kişinin bile yan yana yürümesinin zor olduğu taş duvarlı iki yol arasından adeta kaplumbağa hızı ile devam ederken kendimizi çıkışı olmayan bir evin bahçesinde bulduk.

Ev sahiplerine “galiba biz kaybolduk, buradan ileriye nasıl gireceğiz” diye sorduğumuzda ev sahipleri bize “ Buradan öteye çıkış yok ancak bundan daha önemlisi siz buraya nasıl ve hangi yollardan geldiniz, bu yollardan ilerlemek mümkün değil, aracınız sanıyoruz ki bu dar yollardan evin önüne uçarak gelmiş olmalı” diye espri yapmaya başlayınca mecburen bin bir zahmetle zar zor geldiğimiz dar ve taşlık alandan yine zar zor geri dönmek zorunda kaldık.

Havanın sıcaklığı bir taraftan bilmediğimiz yollar dolayısı ile kaybettiğimiz zaman bir taraftan artık iyiden iyiye yorgun düşmüş bir vaziyette ilerlerken birden bire önümüzde Knidos’un o muhteşem görüntüsü ile birlikte muhteşem sahil ve koyları çıkınca inanın yorgunluğumuzdan eser kalmadı.

Knidos gerçekten tarihe meraklı herkesin en kısa zamanda görmesi gereken bir antik kent, Bizden yüzyıllar önce dünyaya gelmiş insanların nerelerde ve hangi şartlarda yaşadıklarının o yapıların nasıl hayata geçirildiklerinin anlaşılması bakımından Knidos mutlaka ama mutlaka görülmesi gereken bir Antik şehir.

Kültür bakanlığı bünyesinde vatandaşlarımızın ziyaretine açılan Knidos Antik kentinin o muhteşem görüntüleri karşısında ne kadar keyif aldıysak, binlerce ziyaretçinin bulunduğu ve dünyanın hemen her tarafından gelen misafirlerin ihtiyaçlarını karşılamak için girip anıda kendilerini dışarıya attıkları Tuvaletlerin pisliği de bizi daha çok üzdü.

Knidos antik kentini ziyaret eden insanların o sıcak havada bir bardak soğuk su başta olmak üzere en temel gıda ihtiyaçlarını sağlayacak küçük bir bakkalın olmayışı da bizi gerçekten hayretler içerisinde bıraktı, “Bütün dünyanın gözü önünde bulunan böylesi dünya mirası bir bölgede nasıl yeterli ve temiz tuvalet olmaz, nasıl sıcaktan yanmış bir şekilde dolaşan insanların bir bardak soğuk su alacakları bir bakkal olmaz.? “ sorusunun cevabını inşallah Muğla İl Kültür ve Turizm müdürlüğü cevaplandırabilir.

Bizim tespit ettiğimiz küçük gibi gözüken ancak var olan bütün güzellikleri perdeleyen aksaklıkların en kısa zamanda giderilmesinin takipçisi olacağız, Bu iki aksaklığın giderilmesi sonrasında zaten bize dünya mirası olarak bırakılan Knidos Antik kentini yurt içinden ve yurt dışından merak edip görmeye gelen milyonlarca dünya vatandaşı bölgeye hem döviz bırakacak hem de buradan gittiklerini en yakınındakilerine anlatarak bölgeye daha fazla turist gelmesine vesile olacaklardır.

Saat 14.00 gibi Akyaka’dan,Datça ve Knidos’a ulaşmak için başladığımız yolculuğumuzu ancak gece 23.00 sıralarında tamamlayabildik, Her ne kadar bizim gibi araç içerisinde bulunan herkes olağanüstü bir yorgunluğa yenik düşmüş olsa bile dudaklarından dökülen ifade “Knidos antik kenti için değer” olmuştu.

Türkiye güzel memleket vesselam

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263