İnsanın canını en çok acıtan, onu en çok yaralayan şey, ne parmağına batan dikendir nede herhangi bir uzvunda ortaya çıkan yaradır. Ona en büyük acıyı veren kendine karşı, kendinden saydıklarına karşı yapılan haksızlıklar ve hukuksuzlukların ruhunda açtığı ıstıraplardır.

Hepimiz örümüzün bir deminde, kendimize karşı yapılan haksız ve hukuksuz uygulamalarla, keyfi kararlarla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Sonra bize karşı yapılan bu hak ihlallerini, hatta bazen hak ihlallerini aşan zulme doğru evrilen davranışlar karşısında öfkeleniyoruz, elimizden bir şey gelmeyince öfkemizi içimize atıyoruz.

En çokta kendine karşı yapılan haksız ve hukuksuz uygulamaları görmezden gelenlere karşı içinde karşı koyamadığı bir kırgınlık oluşur .Her geçen gün büyür ve içinden çıkamadığı ,cevap bulamadığı bir hal alır.

Primo Levi bu sorunun cevabını şöyle veriyor. “Bilenlerin konuşmadığı, bilmeyenlerin soru sormadığı, soranların cevap alamadığı’ bir toplum gönüllü cehalet içinde kalır. Gözlerini yumar, ağzını kapatır, kulaklarını tıkar ve böyle kapısının önünde işlenen suçtan bir haberinin olmadığına inanır.” Bu durum  ,insanları geçici bir süreliğine rahatlatır. Tabiri caizse kendi kendilerini kandırmanın bir yolunu bulmak isterler.

Hâlbuki toplumun üç maymunu oynaması haksızlığa uğrayanın yarasına merhem olmaz. Hatta gittikçe, toplumun bu vurdumduymazlığını gördükçe yarası içten içe kanar ve gittikçe kangren olur.

Bu durumda öfkemiz biriktikçe tarifsiz bir nefrete dönüyor, insanlığımız kuruyor ve çevremizde olan her güzel şeyi de zamanla kurutuyoruz.

Bir kez öfke ve nefret insanı esir almaya görsün.  İnsanın göz kararır, vicdanı körerir. Artık hoş görülecek şeyle hoşt denilecek şeyi ayırt edemez hale gelir. İnsanda ne insanlık bırakır nede İslamlık. İnsan olmanın faziletlerine dair ne varsa alıp götürür. Atık onun yaşama gayesi içinde biriktirdiği kini ve nefretidir. Nefretten beslenir. Bir gün eline fırsat geçmesini bekler.

Böylece dünün mağduru, bugünün zalimi haline gelebilir. Kin ve nefret insanı bulabildiği ilk fırsatta gözü dönmüş bir tahsilatçıya çevirebilir. Bu kısırdöngüye döndü mü o toplum artık iflah olmaz.

Oysa asıl olan sevgidir. Allah’ın yarattığı her şeyi, yaratanın hatırına sevmektir. Yaratan sevmeseydi hiç yaratır mıydı.?

Sevgi yağmur gibidir. Bizlerde nefret ikliminde kurumuş yapraklar ve otlar gibiyiz. Sevgi çisil çisil yağdıkça, köklerimize sirayet ettikçe biz her defasında yeniden dirileceğiz, yeniden yeşereceğiz. Yolu sevgiden geçen herkesle yolumuz bir gün kesişecek.

                                                                                        

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263