Dünyada var olan ülkelerde cereyan eden siyaset bizdeki gibimidir.? bilemeyiz, ancak sabah erken saatlerden kafamızı yastığa koyuncaya kadar bizi esir alan siyaset ve siyasetin sahadaki temsilcileri Çok partili sisteme geçileli beri hayatımızdan çıkmamak adına ellerinden gelen bütün gayreti yorulmadan, usanmadan bize dayatmaktan Siyasi parti liderleri en az iki saatlik makyajlarıyla çıkarlar karşımıza. Biz onların hiç çirkin yüzlerini, buruşuk derileri, şişmiş morarmış gözaltı torbalarını, sararmış dişlerini, aşırı ölümcül yorgunluklarını, bitkinliklerini, Sarkmış gıdılarındaki yağları, saçı dökülüp kel olmuş kafalarını göremeyiz çoğunca.

Balık hafızalı olduğumuzdan dün söylenen şeyin bir gün sonra aksinin söylendiğini bile fark edemeyiz bile. Unutur gideriz.

Belki bir asırdır işlenen cinayetler ve vicdan azabıyla merhametsiz’ leşmiş, katılaşmış hatta zalim’ leşmiş duygusuzluklarına şaşkınlıkla bakarız. Her şeylerini feda etmiş geleceği kalmamış bir insan seli düşünün.

Ne kadar hazin ve kederli bir durum. Karanlık bir yolculuk ne kadar kötüdür. Sonunu bilemezsiniz. Aydınlığa, ışığa da çıkar karanlığa da. Düşünün her an ölümle burun buruna. Her dakika bir suikasta kurban gidecekmiş ve ölüme bir nefes kadar yakınmış gibi bir yaşam.

Kuşkusuz hiçbirimiz istemeyiz böyle bir yaşamı. Ama bu arada da çevremizde olup bitenlere çoğumuz seyirci kalırız bir kovboy filmi izler gibi Mazluma zayıfa biçareye Zulüm yapılırken seyirci kalırız. Hatta bazılarımız daha ileri gider o zavallıları suçlarız onları hak ettiler deriz.

Oysa bizde çevremizdeki haksızlığa, zulme seyirci kalıyoruz çoğu zaman. Korkudan mı, iaşemizin kesileceğinden mi, sokakta kalacağımızdan mı, yoksa hapse girmekten mi bilinmez.

Belki de ayette geçen nankörlüktendir. “İnsan çok nankördür” yazar kitapta. Zalimi alkışlarken utanma arlanma çekilir gider benliğimizden. Vicdanımız ölür. Adalet duygumuz körelir. Merhametimiz biter. Zalimin eteğini öpenler çoğalır ortalıkta.

Bir yarıştır başlar etek öpme. İçimiz de kaynayan bir yara olur aslında yaşayamadıklarımız, konuşamadıklarımız, söyleyemediklerimiz. Hınçlanırız, dikleniriz, dayılanırız, haykırırız, slogan atarız hepsi o kadar. Akşam olur yatarız sabaha da her şeyi unutmuş oluruz.

Siyasilerde atıp tutar kan yerde kalmayacak nutukları atarlar ama ne yazık ki kan her zaman yerde kalmıştır. İşte şuramızda eski bir eyaletimiz valimizin yönettiği Halep, Güneydoğumuzu geçiyorum. Kan artık ırmak olmuş akıyor.

Biz iyi bir izleyiciyiz. Beklediğimiz şudur, Sürüye saldıran vahşi hayvan tek tek hepimizi boğazlasın bunun için sıramızı bekleriz. Kayıkçı kavgası yapan siyasiler (artık danışıklı döğüş mü bilinmez) .Büyük bir zevkle komedi izler gibi seyreden izleyen biz.

Her siyasi bizi kurtarmak adına yola çıkıyor ve her gün biraz daha içinden çıkılmaz hale geliyoruz. Sefilliğimiz artıyor. Bizi kurtarmaya gelen sonunda kendisini kurtarıp gidiyor. Biz izliyoruz sıradaki gelsin diye.

Siyasetçinin önüne engel teşkil edecek muhaliflerini yok etmek üzere yola çıkılan bu durum bir an sonra her şeyi de mubah hale getiriyor. Din, inanç, iman sosuyla bezendi mi bizde yelkenler iniyor, her defasında aldatılsak bile bu bize yeni bir hayal kurma gücü veriyor.

Solda da böyle, sağda da; emek, paylaşım, hak, eşitlik ama sen işçi kal ben efendi olayım. Kendimizi yitirdik. Kendimizden bir şey kalmadı içimizde. Ahlak bitti, sevgi bitti inanç bitti, içimizdeki o zalim bizi ele geçirdi, acımasız, taş yürekli, kaskatı bir şey haline getirip bıraktı bizi.

Namaz kılan ama okuduğumuz duada ‘vay haline öylelerinin ‘sözünü unutarak ibadetimizi yapay sürdürdük. Oruç tutup, namaz kılıp her türlü çirkinliği yapmaktan geri durmadık. Kimse çıkıp ne yapıyorsunuz demedi bize, bir iki cılız ses hepsi o kadar. O da bu güçlü zalimliğin İsrafil suru gücünde çıkardığı sesin altında ezilip kayboldu.

Eşitlik diye yoksullar çocuklarına bir şey alamadı ama diğerleri çöpe döktü gereksiz aldıklarını. “O öyle demiş ,bu böyle demiş” diye kandırdılar uyuttular bizi.

Bize neydi ki eskilerin söylediklerinden. Eski eskide kalmıştı. Kalmalıydı. Ölülerden yardım ister duruma geldik şimdi. Vicdanımıza zincir vurduğumuzu unuttuk. Nasıl zalimce davrandığımızı unuttuk.

Allah’ı unuttuk, hesap gününü unuttuk. Ateşi, cehennemi, günahı, sevabı, merhameti, şefkati unuttuk. Oysa her söze başlarken onun adıyla başlıyor siyasiler ve biz.

Özgür olmayan bireyin, birey, ve düşüncenin de düşünce sayılmayacağını hepimiz bilmiyor muyuz? Din diye bize öğrettiğiniz şeyde zalime düşmanlık varken biz zalimi alkışladık hep.

Hz Ömer’in adaletini gözlerimiz dolu okurken her türlü adaletsizliği diz boyu yaptık. Geçmişten getirdiğimiz tüm gafletlerden, riyakârlıktan, çirkin yalancılıktan bir an önce kurtulmalıyız.

Ya da o cılız sesler zalimin üfürdüğü çirkin çığırtkan böğürtünün altında yitip gidecek yenibaharlara kadar. Ama o baharlar çok uzakta değil. Hesap günüde çok uzakta değil. Kim bilebilir ki Azrail’in ne zaman geleceğini? Siyasiler ve biz onu mutlaka tadacağız.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263