Türk insanının tartışmalardan olağanüstü zevk aldığını hepimiz biliriz, Sadece kendi fikrinin doğru olduğunu düşünen başka da hiç bir gerçeğe inanmayan "ömür törpüsü" insanların her geçen gün biraz daha çoğaldığı bir süreci yaşıyoruz.

Çok uzun bir zamandır bizim memlekette şartlar ne olursa olsun bir tarafın Ak dediğine diğer tarafın kara dediği bir yapı oluştu, Mevzu ne olursa olsun anlamadan, dinlemeden, özümsemeden belli bir kitle koro halinde “olmaz” diyerek meseleyi kestirip atıyor.

Bu durum göreceli olarak bir kesimin meseleyi “Bardağın yarısı boş” olarak değerlendirirken bir kesiminde anında “Hayır Efendim karşı taraf doğruyu söylemiyor zira bardağın yarısı dolu” şeklinde avunmaya geçmesine vesile oluyor.

“Bu durum dünya kurulalı mı böyleydi, hep vardı da bizim haberimiz mi yoktu, yada şimdilerdemi, hayatımıza girdi.?” şeklinde sorulara muhatap olsa da iliyoruz ki bir türlü sonuca gitmemiz mümkün olamıyor.

“Bardağın yarısı boş, hayır aslında yarısı dolu” tartışması dikkat edilirse sadece siyasette yapılmıyor, ancak siyaset sahnesinde çoğunlukla var olan bu tartışma bir anda işin muhatapları tarafından toplumun bütün kesimlerine kadar nakledilince ortaya tam ikiye bölünmüş bir kitle çıkmış oluyor.

Türkiye’de son dönemde hayatımıza giren Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi vesilesi ile bilindiği gibi artık yüzde 30 yüzde 40 hatta yüzde 49 oy alarak iktidar olmak mümkün değil , şartlar ne olursa olsun iktidara gelebilmek için mutlaka ama mutlaka yüzde 50 artı bir oy almak gerekiyor.

Bu sistem yokken daha açık bir ifade ile siyasetçiler tarafından kurulan ancak yaşayıp yaşamayacaklarına halkın karar verdiği partiler seçime katılıyor, girdikleri seçimde yüzde 5 yüzde 10 yüzde 30 oy almayı başaran partiler bir araya gelerek koalisyon hükümeti kurabiliyorlardı.

Böyle bir sistemde her siyasi partiye mensup seçmenler kendilerini daha iyi ifade edebildiklerinden ara renkleri de seslendirme imkanı oluyor, siyaseten de bu kadar karşıtlık meydana gelmiyordu.

Hayatımıza giren Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi uyarınca ister istemez yarı yarıya bir bloklaşmanın olduğu bu bloklaşma dolayısı ile ortadan tam ikiye bölünmüş bir şekilde ya “Siyah” yada “Beyaz” demek gibi bir zorunluluğun hepimizi esir aldığı süreçten geçiyoruz.

Salında bardağın yarısının dolu yada diğer yarısının boş olduğun ifadesinin de aynı olduğu ancak gelinen noktada var olan karşıtlık yüzünden karşıdakinin söylediklerinin doğru olmasına rağmen “benim söylediğim doğru senin söylediğin yanlış” anlayışı yüzünden kimsenin kimseyi gözü görmüyor.

Bu bardak meselesinin “Meleklerin dişi mi yoksa erkekmi olduğu” tartışması kadar saçma  bir noktada olduğunu hepimiz biliyoruz, böylesi içi boş tartışmaların bize bir faydası olmayacağını, hayatımızın devamı için hiçbir anlam ifade etmediğini de görüyoruz.

İnsanımızın taraf olmayı, tarafı olduğu kurumun da mutlaka kazanmasını istediği öteden beri bilinen bir gerçek,

Seçimlerde partimizin kaybetmesini istemeyiz,

Sporda taraftarı olduğumuz kulübün kaybetmesini hazmedemeyiz,

bilgi yarışmasında istediğimiz kurumun kaybetmesini asla kabullenmeyiz.

Halbuki herkesin maçı kazanmak, herkesin amacı birinci olmak, böyle bir yarışmayı bile ölüm kalım meselesi haline getirmek, kaybettikten sonra günlerce kendine gelememek sadece bize has gelenek olsa gerek.

Bizim dışımızda da bir hayatın olduğu ve bu hayatı yaşayabilmemiz için en karşımızda olduğumuz kişi, kurum, parti yada takımlara da ihtiyaç olduğu, onların fikirlerinin de kabul edilebilir noktada bulunduğu hayatın karşımızdakiler ile birlikte güzel olduğu fikrinde anlaşabildiğimiz kadar rahat bir hayat sürebileceğimizi artık anlamamız gerekiyor.

Şu an karşı karşıya kaldığımız ekonomik sıkıntılar dolayısı ile zaten moralimiz sıfır,

Pahalılık dolayısı ile özlediğimiz hayat standartımızı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz ancak bütün bunlara rağmen “Bardağın yarısı boş, hayır yarısı dolu” şeklindeki tartışmalardan da asla vazgeçemiyoruz.

Bardağın yarısının boş olduğu yada diğer yarısının dolu olduğu tartışmaları eşliğinde ömrümüz bitti, bu aşamadan sonra da bu meselenin kolay kolay çözüleceğine inanamıyoruz,

Ortada tartışılması, çözüme ulaştırılması gereken dünya kadar problem varken işi getirip Bardağın dolu yada boş olmasına bağlayanlara da ancak “Allah akıl fikir versin” temennilerinde bulunuyoruz.

Şöyle kent merkezindeki caddelere çıkın ,8-10 kişilik bir grubu karşısına almış sadece ve sadece kendisi konuşan karşısındakilere asla konuşma imkanı vermeyen hangi gerçeği söylerseniz söyleyin söze mutlaka "tamam ama" diye başlayan ve pehlivan tefrikası anlatan milyonlarca ömür törüpüsü insan göreceksiniz.

Bu ömür törpüsü insanlara "bardağın yarısı boş" deseniz anında "tamam ama yarısı dolu " cevabını alacaksınız çok değil bir dakika sonra "bardağın yarısı dolu" deseniz cevap anında "tamam ama yarısı boş " cevabı ile karşı karşıya kalacaksınız.

Bardak ortadan gitmek üzere ama "ömür törpüleri" dolumu, boş mu tartışmalarına bıkıp usanmadan devam ediyorlar.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263