Dün akşam saatlerinde gazeteye bir tanıdığımız geldi, Uzun yıllardır emekli olan, emekli olduktan sonra da aldığı maaş ile geçinmeye çalışan akrabamız böylelikle sakin bir hayat yaşamanın çabası içerisinde bulunuyor.

Tanıdığımız, yıllar içerisinde emekli maaşının azlığından yakınır çarşıya her çıktığında bize uğradığında “ Kıt kanaat geçiniyoruz emekli maaşı ucuna ancak denk geliyor, Allahtan çalıştığım zamanlarda başımızı sokacak bir ev almıştık, şimdi ev kirası versek geçinmek mümkün olmayacak, buna da şükür” der dururdu.

Tanıdığımız bu sefer ateş almış bir şekilde “ Valla ben 82 yaşıma geldim böyle bir pahalılık böyle bir sıkıntılı dönem görmedim önceden zorlanarak yaşamaya çalışıyorduk, Şimdi maaşın nerede ise tamamı elektrik-su-gaz-telefon başta olmak üzere mecburi ihtiyaçlara gidiyor, ucuz gıda bulacağız diye o market senin bu dükkan benim dolaşıp duruyoruz” diye dertlendi durdu.

Siyasetçiler var olan bu büyük sıkıntıları görmezden gelmekte ısrar ediyorlar, Var olan sorunları görmemek ve “yoktur” demekte bilinen bir siyaset yoludur ancak sorunları yok saymakla yok olmayacağını da hepimiz biliyoruz.

Normal şartlarda bizim vatandaşımız siyaseti sever, Nüfusun belli bir kısmı da zaten 7/24 siyaset ile iç içe yaşıyor, Geriye kalan merkezdekiler olan çok büyük bir kitle ise siyaset ile uğraşmak yerine hayatını iyi ve rahat bir şekilde devam ettirmenin yolunu arar.

Kendisini merkezde tanımlayan bu kitle her seçim döneminde verdiği oy ve tercih ettiği siyaset şekli ile iktidarı da tayin eden grup olarak biliniyor, Bu seçmen yapısı bir önceki seçimde yüzde 20 oy almış bir siyasi partiyi icraatını beğenmediği takdirde sonraki seçimde siyaset sahnesinden silebiliyor.

Sözünü ettiğimiz bu kitle şu an son derece mutsuz, işin daha acı tarafı son birkaç seçimdir iktidar partisine oy veren seçmen kitlesi de olup bitenlerden memnun değil.

Sık sık bu sütunlarda belirtiyoruz, Hepimizin temel beklentisi rahat bir yaşam, Aldığı maaşın kendisine yetmesi, imkan bulduğu takdirde senede bir kez tatil yapması, eğer aracı varsa hafta sonları eşi dostu ile fazla pahalı olmayan bir yerde akşam yemeği yemesi başta gelen beklentiler.

İçerisinde bulunduğumuz şu günlerde tatil artık hayal, ev almak ,araç sahibi olmak nerede ise mümkün değil, bütün bunlardan vazgeçtik artık hepimizi yakıp kavuran faturaları bile ödemek olağanüstü bir yetenek istiyor.

Normal şartlarda ensemizde boza pişiren zamları hükümet yapmasa, ticaret yapanlarda temel ihtiyaçlarımıza zam yapmayacak, yemek yediğimiz bir restaurant sahibi “-Yüksel bey pahalı yemek satmak bize bir şey kazandırmaz, gelen müşteri yemekleri pahalı bulduğunda bir daha gelmiyor ancak bizim yapacağımız bir şey yok, bugün aldığımız ürünleri yarın aynı rakamlara alamıyoruz, hal böyle olunca ürünleri de pahalı satmak durumunda kalıyoruz ve her gün daha fazla müşteri kaybediyoruz, bu işin sonu belli bir zaman sonra işyerini kapatmak olacak” diye herkesin bildiği ancak söylemekten çekindiği bir gerçeği dile getiriyordu.

İlkbahar mevsiminin başındayız her ne kadar bir iki gün içerisinde tüm memleket Sibirya soğuğu dolayısı ile biraz sıkıntı yaşayacak olsa da o bildik “martın sonu bahar” sloganı uyarınca soğuk havanın her geçen gün biraz daha azalacağını biliyoruz.

Böyle bir süreçte başta doğalgaz olmak üzere diğer faturalarda bir kısım azalma olacak, ancak başta akaryakıt ve temek gıda ürünlerinde meydana gelen ve bir türlü durdurulamayan olağanüstü artış dolayısı ile bizim rahat nefes almamız kesinlikle mümkün olmayacak.

Pahalılığın durmadığı daha da önemlisi ne gibi önlemlerin alınacağının belli olmadığı bir süreçte “Ekonomik durumumuz iyidir” şeklindeki söylemler artık hiç kimseye inandırıcı gelmiyor.

Zira bakkalda, manavda ve diğer alışveriş mekanlarında 84 milyon vatandaşımıza savaş açmış fiyat etiketleri ile karşı karşıya kalan ve mücadele etmek zorunda kalan biziz.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263