Özellikle yerel medya kuruluşlarının gün içerisinde geleni gideni bitmez, Yurt genelinde yayın yapan medya kuruluşlarına ulaşmanın mümkün olmadığını bilen vatandaşlar genellikle kent merkezlerinin tam orta yerinde bulunan gazeteleri ziyaret ederek kendilerini ifade etme imkanı bulabiliyorlar.
Bizde uzun yıllardır aynı yerleşim merkezinde mesleğini yapmaya çalışan bir medya mensubu olarak nerede ise 35 yıldır bulunduğumuz yerde siyaset yapan ticaret yapan insanları da büyük oranda tanıma fırsatı buluyoruz.
Siyaset her gün değişiyor, 12 eylül 1980 tarihinde yapılan ihtilal sonrası 1983 yılında yeniden demokrasiye geçişte yapılan seçimde siyasete “merhaba” diyen isimlerinim pek çoğunun siyaseti bıraktığı onların yerine de ikinci nesil dediğimiz çocuklarının yada torunlarının siyaset yaptığı bir süreci yaşıyoruz.
Geçmiş dönemlerde siyasette olağanüstü bir değişim olmazdı, Siyasette Ülkücüler, Sağcılar, solcular sonrasında de milli görüşçüler olarak kabul edilen siyasi akımlar iktidarı tayin edebiliyorlardı.
O dönemlerde kabul etmek gerekiyor ki ideoloji her şeyin üzerindeydi, Özellikle ideoloji partilerinde yer alanlar hepimizin bildiği “Vatan-Millet-Sakarya” çemberi içerisinde siyaset yapmaya azami özen gösteriyorlardı.
Bir sabah kalktık “asla dağılmaz” dediğimiz SSCB yerle yeksan olmuş, Bir ara baktık “Asla bir araya gelemezler” denilen iki Almanya bir araya gelmiş, Berlin duvarı yıkılmış, Akşam uyuduk sabah uyandık ki “Demir Yumruk” olarak bilinen Tito’nun ülkesi Yugoslavya paramparça olmuş Yugoslavya içerisinden önce altı sonra da dokuz ülke dünyaya “merhaba” demiş.
İşte bizim savrulma dediğimiz gelişmelerde o günlerden sonra yaşanmaya başladı, Hiç durmadan gelişen iletişim teknolojisi dolayısı ile küçülen dünyayı daha iyi tamıma imkanı bulan vatandaşlarımız da olaylara başkasının değil de kendi pencerelerinden bakmaya başladılar.
Yaşadığımız bölgelerde her hangi bir siyasi partinin mensubu olarak gördüğümüz bildiğimiz bir dostumuzu gözden kaybettikten birkaç yıl sonra tekrar gördüğümüzde o arkadaşımızın başta giyim kuşamı olmak üzere hayatının her safhasında uğradığı değişimi işin doğrusu kavramakta zorluk çekiyoruz.
Geçtiğimiz hafta nerede ise 30 yıldır tanıdığımız ancak hayatının son 3-4 yılını ülkenin başka bir yerinde geçiren bir arkadaşımız “-Müsaitsen gelip bir çayını içeyim görüşmeyeli uzun zaman oldu” dedikten yarım saat sonra kapıdan içeriye girdi.
Birinci çayı içmiştik ki arkadaşımızın hiç durmadan makinalı tüfek gibi anlattıklarını dinleyince şaşkınlığımızı gizleyemediğimiz için “-yahu ne olmuş sana böyle 40 yıldır peşinde koştuğun ideolojiye , doğrulara ne oldu.? ” diye sorduğumuzda aldığımız cevap “Savruldum” şeklinde oldu.
Arkadaşımızın anlattıklarını dinlediğimizde tamamı tamını yaşadığı hayattan 360 derece ters bir noktaya geldiğinin farkına vardık, “Savruldum” dediği hadiseler bir insanın kolay kolay kabullenemeyeceği değişimler olsa da arkadaşımıza “-Hayat senin” demek zorunda kaldık.
Arkadaşımız gittikten sonra ister istemez bizde kendi kendimizle hesaplaşmaya ve yıllar içerisinde kendi içerimizde geçirdiğimiz değişimleri tek tek hesaplaşmaya başladık.
Çok uzun yılardır yaşadığımız kent aynı, yaşadığımız ev aynı, arkadaşlarımız, dostlarımızda aşağı yuları aynı, dolayısı ile bu noktalarda bir savrulma yok ama yukarıda da belirttiğimiz gibi değişim ve o değişme bağlı olarak karşı karşıya kaldığımız savrulma kendi hayatımızda olmuş.
Kendimizi bir tarafa bırakıp etrafımıza göz gezdirdiğimizde çok sayıda tanıdığımızın da sözünü ettiğimiz savrulmayı yaşadıklarına şahit olduk, Sonra farkına vardık ki bu savrulmalar “bana göre-bize göre” değil sadece ve tamamen insanımızın kendi ruh dünyasında meydana gelmiş.
Sözünü ettiğimiz savrulmanın bundan sonra daha da hızlanarak devam edeceği muhakkak, zira her geçen gün hayatı başkaları için değil de sadece ve sadece kendimiz için yaşamamız gerektiği gerçeğini fark edince savrulma da kaçınılmaz oluyor.
Temennimiz karşı karşıya kaldığımız bu savrulmanın bizi tuzla buz etmemesi….