Türkiye bilindiği gibi 1950 yılında yapılan seçim ile çok partili demokratik hayata geçti, aradan geçen 70 yıllık zaman dilimi içerisinde seçmen kendisi ile iyi iletişim kuran partisinin plan ve programını net bir şekilde anlatan tüm partilere sağcı solcu demeden imlan verdi iktidara getirdi.
İktidara gelen siyasi partilerin bir kısmı bir dönem belli bir kısmı da birden fazla dönem iş başında kaldılar ancak aradan geçen 70 yıl içerisinde bir sınıflandırma yapılsa çok net bir şekilde bir adım bile atamadığımız neticesi ortaya çıkacaktır.
Bizim insanımız oldum olası okumaktan, araştırmaktan çok inandığı ve oy verdiği siyasi parti yetkililerinin ne söylediğine bakarak hüküm verir, böyle bir noktada ülkeyi yönetenler sürekli “ABD batıyor, Almanya aç susuz dolaşıyor, İngiltere’de raflar boşaldı, Fransa’da kilometrelerce yakıt kuyruğu var” şeklindeki yönlendirmeleri kabul ediyor ve o yolda ilerlemekte bir mahsur görmüyor.
Türkiye’de yada dünyanın başka bir ülkesinde kendisini “Ekonomist” olarak gören daha doğrusu ekonomi alanında ihtisas yapan kime sorsanız “-Eğer sizi kısa zamanda satarak zengin edecek yeraltı yer üstü kaynaklarınız yoksa yapacağınız tek iş bilim ve teknolojide ilerlemek ve ürettiğiniz teknolojiyi dünyanın diğer ülkelerine ihraç etmektir” olacaktır.
Çok partili sisteme geçileli hemen her dünya görüşüne sahip siyasi partinin iktidara gelmesine rağmen dünyaya satacak doğru dürüst bir marka üretemediğimizden hem ekonomik hem de siyasal noktada her an “edilgen bir ülke” durumuna gelmekten kurtulamıyoruz.
60 yaşın üzerinde bulunan bir kitlenin “bugün yarın batacak” dediği ABD’nin ürettiği ve gönlünün istediği ülkeye sattığı uçaklar var, başta Ford olmak üzere bir sürü otomobil markası var, bugün değerleri trilyon dolarlar ile ifade edilen ve hayatımızın olmazsa olmazları arasında bulunan çok sayıda sosyal medya markaları bulunuyor.
“Bizi kıskanıyor” dediğimiz Almanya’nın diğer markalarını bir kenara bıraktığımızda sadece Mercedes- BMW-Audi-Volkswagen olmak üzere dünyada yaşayan tüm insanların sahip olmak istedikleri araç markaları var.
Akşam sabah sövdüğümüz Fransa’nın başta Fantom olmak üzere birkaç uçak markası daha var, Türkiye’de en çok satılan Renault marka otomobilde Fransızların Citroen marka araçlarda onların, yediden yetmişe hepimizin bildiği Carrefour market zinciri de fransız markası.
Türkiye’de en çok kullanılan FIAT marka tüm otomobiller ile sanayide kullanılan çok sayıda meşhur markanın tamamı İtalyanlar tarafından üretiliyor ve tüm dünya devletlerine satışı yapılıyor.
Bu noktada olmasa bile İspanya iyi kötü SEAT isimli bir otomobil markası ortaya çıkarmış ve bu markayı satarak ülkesine oldukça önemli miktarda girdi sağlıyor.
İngiltere’yi, Japonya’yı, Kore’yi, Çin’i, Rusya’yı saymıyoruz bile ancak bu ülkelerin tamamı da yıllar içerisinde ortaya çıkardıkları markaları tüm dünyaya satarak sınırları içerisinde yaşayan insanlara rahat bir hayat yaşatıyorlar.
Yapılan araştırmalarda dünya nüfusunun 2021 yılında 8 milyar olduğu ortaya çıkmış yine yapılan araştırmalarda dünyadaki toplam araç sayısı yaklaşık 1 milyar 250 milyon yani kaba bir hesapla dünyada her insandan sadece bir tanesinin aracı bulunuyor.
Dünya nüfusuna ve var olan otomobil sayısına bakıldığında ihtiyaç çok büyük oranda ortaya çıkıyor, Meseleye bu açıdan bakıldığında sadece otomobil üreterek daha çok uzun yıllar büyük bir refah içerisinde yaşayacaklar.
Bizim siyasi partiler iktidara geldiklerinde usanıp bıkmadan “Türkiye’yi üretim cenneti haline getireceğiz” diyorlar ancak iktidarların üçüncü dördüncü yıllarında “bizim bu işe gücümüz yetmeyecek böyle gelmiş böyle gider, en iyisi seçmenin kulağına hoş gelecek söylemlerde bulunalım ve iktidarımızı tamamlayalım” dedikleri için 70 yıldır iki yakamız bir araya gelmiyor.
Böyle olunca da aradan ne kadar zaman geçerse geçsin ihtiyaçlarımız değişmiyor ve biz sürekli başladığımız yere dönmekten başka bir çıkar yol bulamıyoruz.
70 yılda bir marka ortaya çıkartamayan, sattığı domates-tekstil olan bir memlekette refah huzur elbette ki kapımızı çalmıyor.
Şu anda olduğu gibi.