Hatırlayanlar vardır, Norveç’te , 2017 yılında Rusya'dan bağımsızlığının 100'üncü yılını kutlamaya hazırlanan komşusu Finlandiya'ya Halti dağının zirvesinin hediye edilmesi çağrıları başlamış, Sosyal medyada iki ülkenin sınırında bulunan dağın Finlandiya’ya bırakılması için kampanya başlatılmış,  Ancak Norveç Başbakanı Solberg, o günlerde kampanyaya destek veren Kaafjord Belediye Başkanı Svein Leiros’a gönderdiği mektupta, 1814’te hazırlanan Norveç anayasasının ülkenin bölünmezliğini öngördüğünü hatırlatarak  “Finlandiya’ya başka hediye bakacağız” diyerek konuyu o an itibarı ile kapatmıştı.

1984 yılında Eruh’ta “Türkiye’nin bir bölgesini bölmek” amacı ile başlatılan kalkışmanın üzerinden 36 yıl geçti, geçen 36 yıl içerisinde “Ezan susmasın-Vatan bölünmesin” diye verdiğimiz şehitlerin sayısını, harcadığımız parayı, çatışmalarda yaralanıp bir ömür boyu “engelli” olarak hayat sürecek insanımızın ne kadar olduğunu unuttuk.

Nerede ise yarım asırdır çoğunlukla yurdumuzun Güneydoğu Anadolu bölgesinde cereyan eden çatışmalar bilindiği gibi son dönemlerde Suriye sınırına doğru gelince “Topraklarımızı korumak” adına bir savaş ile karşı karşıya kaldık.

Bizim yazılarımızı okuyanlar sürekli son derece zor bir coğrafyada yaşadığımızı ve bu coğrafyayı yurt edinebilmek adına verdiğimiz mücadeleyi anlattığımızı çok iyi bileceklerdir, İşte bu gerçekler dolayısı ile sürekli “Vatan sana camım feda” anlayışı ile hareket ettiğimizi ve tutunmaya çalıştığımız bu coğrafyadaki topraklarımızın çok daha büyük anlamlar ifade ettiğini hatırlatmak istemiyoruz.

Finlandiya yazımızın başında da belirttiğimiz gibi bundan Yüz yıl önce Rusya’dan bağımsızlığını kazanmış, o gün bu gündür de başka bir savaş yüzü görmediği için var olan gelirinin tamamını eğitime, Sağlığa ve teknolojiye ayırmaktan başka bir şey düşünmemiştir.

Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923 yılında kuruldu, Bizde Allah nasip ederse bundan 3 yıl sonra yüzüncü kuruluş yılımıza ulaşacağız, Ancak Türkiye, Finlandiya’nın aksine savaş denilmese bile o gün bu gündür dışarıdan kendisine karşı başlatılan kuşatmayı aşmaya çalışıyor.

İşte yüz yıldır devam eden bu “Çatışma hali” ister istemez bizim nefesimizi kesiyor, Enerjimizi olduğumuz yerde tüketiyor, böyle olunca da Avrupa ülkeleri ile aramızdaki makas sürekli açılıyor, kendimizi yenilemediğimizden dolayı da gereken atılımı bir türlü yapamıyoruz.

Sosyolojinin ve iktisatın öncülerinden kabul edilen 14. yüzyıl düşünürü İbn-i Haldun'un "coğrafya kaderdir" şeklinde muhteşem bir ifade kullanıyor bu ifade  ile kastedilen, bulunulan yerin coğrafi koşullarının, üzerindeki insanların yaşamına, yaşamının her noktasına etki etmesi anlatılır.

Bu ifade  ile kastedilen konular genel olarak politik coğrafyanın alanına girer, Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri açısından ele alındığında, hangi iklim kuşağında olduğunuz, yörenizde hangi doğal kaynaklara sahip olduğunuz veya olmadığınız, denize ve üzerinde taşımacılık yapılabilen akarsulara ne kadar yakın olduğunuz, ticari yollara yakınlığınız, yörenizde hangi hayvan çeşitlerinin bulunduğu, hangi başka kültürler ile etkileşimde olduğunuz, komşularınızın kimler olduğu, dağlar veya başka yer şekilleri ile ne kadar korunaklı bir yerde yaşadığınız gibi pek çok parametreyi kapsar.

Meseleye bu açıdan bakınca bizim çok daha uzun yıllar rahat yüzü görmeyeceğimiz şeklinde bir gerçek ile karşı karşıya kalacağımızı düşünüyoruz, Hal böyle olunca topraklarımızın bölünmemesi, Tutunmaya çalıştığımız bu Coğrafyadan sürülmemek adına bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da mücadele edeceğimiz bilinen bir gerçektir.

Bir Norveç vatandaşı için bir Finlandiya insanı için toprağın fazla bir kıymeti olmadığı Norveç’in sınırları içerisinde bulunan bir dağın Finlandiya’ya hediye edilmek istendiği bir dünyada Türk insanının, Cudi’de, Tendürek’te verdiği canları ve buna bağlı olarak “ Toprak uğrunda ölen varsa vatandır” gerçeğini asla unutmayacağız.

Ölünceye kadar…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263