Ne güzel bir sözdür bu:’’ Türk milleti, çalışkandır, zekidir…’’ Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türk milletinin bazı özelliklerini bu sözlerinin kaynağı olan 10. Yıl nutkunda ne güzel ifade etmişti. O, on yılda yapılanların geride kalan doksan yılda ne kadar fazlası yapılmış zaten ortadadır. Türk milleti dayanıklı, çevik ve de akıllıdır.

Bu yazımda aslında Türk milletinin dayanıklılığını ve nasıl da heba edildiğini anlatmaya ve anlamaya çalışacağım.

Evet, çok ama çok dayanıklı bir milletiz.

Sabrımız mükemmel.

Bedenimiz sağlam değilse de yerinde duruyor.

Akıl sağlığımız sanki zıplamaya yakın bir noktaya ulaşmış.  Ha bitti ha bitecek.

 Ülkemizin ekonomik anlamda dış girdi kaynağı malumumuz ki sebze ve meyve ihracatı. Hani akıllıyız ya, zekiyiz ya, çalışkanız ya işte başka bir şeyler üretebilme imkânımız olmayınca ülkenin öz kaynakları olan arazilerini değerlendirelim bari demiş ve bu alanda üretim yapmaya başlamışız.

Doğal olarak da ülke ihtiyaçlarının fazlasını da başka ülkelere satarak bir dış kaynak sağlıyoruz. Sağlıyoruz dedim ama aslında sağlıyorduk.

Şimdilerde sağlayamaz duruma geldik. Çünkü kime bir ürün göndersek, daha sınıra varmadan durduruluyor, kalite kontrol vs. derken yüzlerce tır dolusu domates, narenciye ya da benzeri ürünler hop geriye. Ne oldu?

Ürünlerinizde bilmem ne sineği, bilmem ne böceği ya da bilmem ne hastalığı… Daha on yıllardır işgal altında bulunan bana göre hala bir ülke bile olamamış Irak’a gönderdiğimiz yumurta bile sınırdan geri döndürülüyorsa vay halimize!

Ancak Allah’ı var, bu dönen gıda maddeleri bizim işimize nasıl yaradı biliyor musunuz? İnanın gökten zembille düşmüş oldu. İnsanlarımız ne kadar mutlu anlatamam size. Ha diyeceksiniz ki bu adam kafayı mı oynattı? Hayır, henüz oynatmadım ama yakındır.

Bir ay öncesine kadar domatesi on liraya alırken, yumurtayı asgari bir liraya alırken ne oldu da birden domates iki üç liraya, yumurta kırk elli kuruşa geriledi. Diyeceksiniz ki elbette ucuzlayacak, mevsimin gereği bollaşma sonucu ucuzlama olması normal. Evet, aslında genel olarak böyle olması gerek. Ancak bu değişim tamamen buna bağlı değil.

Bu değişim tamamen yurt dışına ihraç ettiğimiz ve o ülkelerin; ‘’ -Bu ürünlerde zararlı bakteriler, hastalıklar vs. var, ben bu zararlı ürünleri vatandaşıma yedirmem, benim insanım değerlidir.’’ demesinden kaynaklanıyor. Ülke olarak biz ne yapıyoruz? Hani başta da demiştim ya Türk milleti dayanıklıdır, zekidir vb. hemen bu özelliklerimizi devreye sokuyoruz.

Gel kardeşim, Rusya’nın, Çin’in, Irak’ın vb. ülkelerin vatandaşını kıymetli bilip yedirmediği zararlı unsurlar taşıyan gıdaları; ‘’ Sana ucuza veriyorum, al işte fiyatlar düştü, bol bol ye.’’ diyoruz.

Vatandaş ne yapıyor?

Zaten aylardır tezgâhlara sadece bakarak kışı geçirmiş, bir kilo meyve veya sebze götürememiş ve hasret kalmış olduğu sebze ve meyveyi ya da yumurtayı bedava bulmuş gibi kapış kapış alıyor ve o hastalıklı ürünleri tüketiyor.

İyi tüketmesine tüketsin de sonrasına bakıyoruz, hastaneler insan kaynıyor. Toplumun neredeyse yüzde ellisi kanser vb. değişik hastalıklı insanlarla dolu durumdadır. Hadi insanları hasta ettik, bari ilacını verelim de tedavi edelim.

Yok, efendim kanser ilacı çok pahalı SGK bu ilacı ödeyemez. Zaten bu ürünü yiyen ve hasta olan insan kitlesi, ekonomisi düşük, dar gelirli sınıfa mensup insanlar. Peki, nasıl tedavi olacak? Tedavi olmazsa da olur. Nasılsa Türk milleti dayanıklıdır.

Hâlbuki bu ürünler daha üretim aşamasındayken devletin ilgili kurumları tarafından düzenli denetlense, numuneler alınıp laboratuvarlarda incelense, zamanında ilaçlansa, olması gereken koşullarda saklansa ve paketlense;

Hastalık olmayacak,

Ülkenin gıda ihracatı engellenmeyecek,

Toplumumuz sağlıklı gıda tüketecek,

Sağlıklı gıda tükettiği için hasta olamayacak,

Hasta olmadığı için hastane, doktor, ilaç gibi bir derdi olmayacak,

İlaç almak için milyarlarca liralık dövizler, paralar harcamayacak,

Kazandığı parayı doğal ihtiyaçlarına harcamış olacak,

Aç sefil ve dar gelirli olmayacak,

Milli gelirden alacağı pay fazla olacağı için refah içinde yaşayacak,

Çocuklarının geleceğine yatırım yapacak. Vs. vs.

 Buna benzer bazı olayları rahmetli Turgut Özal dönemlerinde de yaşamıştık. Rusya’da meydana gelen Çernobil faciası en çok ülkemizin Karadeniz kıyılarını ve Doğu Anadolu Bölgemizi etkilemişti. O yıllarda üretilen çay, fındık ve Karadeniz’ e özgü gıdalarla Doğu Anadolu’ da üretilen tarım ürünleri en fazla radyasyona maruz kalan gıdalardı. 

O yılda Tarım ve Hayvancılık Bakanı çıktı; ‘’Bakın ben de çay içiyorum, fındık yiyorum hepsi gayet sağlıklıdır. Kimse korkmasın ve tüketsin.’’ dedi.  Malum bizim Türk milleti akıllı, zeki, çalışkan, dayanıklı, kanaatkâr ve devletine bağlı insanlar olduğu için devlet büyüklerinden gelen açıklamalara uydular. Sonuç ne oldu derseniz?

Aradan geçen yaklaşık yirmi-yirmi beş yıllık zaman dilimi sonucunda özellikle Karadeniz Bölgesi halkı olmak üzere, Doğu Anadolu insanı ve Türkiye’nin hemen her yöresinden birçok insan kanser oldu. Şimdilerde de bu illet hastalıkla mücadele ediliyor.

Hele kadere bakın ki, o zaman çıkıp; ’’Bakın ben de çay içiyorum, siz de için.’’ diyen bakan bile kanser hastalığından öldü.

Türk milleti gerçekten vatanına, milletine, bayrağına bağlı bir millettir.

Gerçekten kadirşinastır.

Gerçekten akıllıdır, zekidir, çeviktir.

Gerçekten insan gibi insandır.

Ülkesinin geleceğini kendi geleceğinden önce tutar.

Evladı şehit olmuş bir baba bile, ‘’vatan sağ olsun’’ diyebiliyor.

O halde bu vatanın bu güzel insanlarına kıymayalım.

Gelin başkasının vatandaşına yapmadığını biz de vatandaşımıza yapmayalım.

İnsana yatırım yapalım.

İnsana yapılan yatırım toplumun geleceğine yapılmış bir yatırımdır.

İnsanımıza değer verelim.

Aksi takdirde; Türk milletinin ne akıllığı, ne zekiliği, ne çalışkanlığı, ne dayanıklılığı ne vatanseverliği, ne de insanlığı kalır.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263