Rivayet olunur ki bir insan kendisine 500 yıl ömür ister ve talebi kabul edilir.

Kendisine 500 yıl ömür isteyen insan bir süre sonra babasını, annesini, akrabalarını, daha sonra kardeşlerini ,oğullarını, kızlarını kaybeder.

500 yıl ömür isteyen insan torunlarını kaybettikten sonra 300 yaşında geldiğinde fark eder ki eşin, dostun, arkadaşın, ailenin, akrabanın olmadığı bir dünyada yalnız kalmak tanıkları olmamak aslında eziyetten başka hiçbir şey değildir.

Birkaç gün önce de yazmıştık biz yaklaşık 37 yıldır aynı yerleşim merkezinde yaşıyoruz, yaşadığımız yerleşim yerine geldiğimize henüz evlenmemiştik, önce hayata atılmak adına işyeri açtık, sonra evlendik, çocuklarımız oldu.

Bizimle birlikte gençlik yıllarını yaşayan arkadaşlarımızla akrabalarımızla birlikte orta yaş insanı olduk, şimdi de aynı insanlar ile birlikte yaşlılığın ilk evresine girmiş durumdayız.

Aradan geçen 37 yıllık zaman dilimi içerisinde kaybettiğimiz dostlarımız oldu, bir kısmı başta trafik olmak üzere çeşitli kazalardan, bir kısmı rahatsızlıktan bu dünyadan geçip gittiler.

Yıllar içerisinde aynı yerleşim merkezinde sürdüğümüz hayat dolayısı ile bölgede kim nasıl bir yapıya sahip aşağı yukarı tamamen öğrenmiş durumdayız, tanıdığımızda simsiyah saçları olan arkadaşlarımızın bir kısmının o simsiyah saçları kar beyazı olmuş pek çoğunda ise tek bir saç teli yok.

Şu sıralar bizim yaşımızda yada bizden 10-15 yaş daha genç olan arkadaşlarımızla , dostlarımızla hayatımızın “ustalık dönemi” denilen günlerini yaşıyoruz daha doğrusu yaşamaya çalışıyoruz.

Sözünü ettiğimiz arkadaşlarımız arasında sonuna kadar güvendiklerimiz var, az güvendiklerimiz var, güvenmediğimiz kişiliğini uygun bulmadıklarımız ile zaten yollarımızı ayıralı çok uzun zaman oldu.

Sözünü ettiğimiz ve az sayıda kaldığını bildiğimiz dostlarımız ile yol ayırımına gelmemek adına işin doğrusu olağanüstü bir mücadele veriyoruz, zira onların olmadığı bir yerleşim merkezinde ekonomik açıdan siyasi açıdan sosyal noktada ne kadar iyi olursak olalım rahat olamayacağımızı düşünüyoruz.

Bizim gibi düşünen ancak kalan ömürlerinin son kısmını en azından Ege’de, Akdeniz’de sessiz sakin bir sahil kasabasında geçirmek adına buralardan çıkıp giden ancak daha gittiğinin bilemediniz beşinci ayında geri dönüp “Yerleşmeyi düşünüp gittiğimiz yerler bildiğin cennet ancak hayatımızın nerede ise tamamına yakını iyi yada kötü bir şekilde paylaştığımız dostların olmadığı bir yerde yaşamanın mümkünü yok” diyen bir sürü tanıdığımız var.

Son bir haftadır yayın kuruluşlarımızın yaş günü dolayısı ile dostlarımızın gösterdikleri ilgi alaka ve yakınlığı gördüğümüzde ve yalnız kaldığımızda kendi kendimize “-Yüksel Ercan ya dostların olmasaydı.?” sorusunu sorup duruyoruz.

Cevabını düşünmek bile içimizi sızlatıyor..

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263