Öne Çıkanlar İtfaiye EDİRNE FETÖ eğitim ziyaret

Keşfedilmeye değer bir hazine: MARDİN

Şehmus EDİS (Mardin Haber)

Mezopotamya’nın kadim şehirlerinden biri olan Mardin, köklü geçmişi ve zengin kültürel değerleriyle keşfedilmeye değer bir hazine konumunda.

Köklü geçmişi ve zengin kültürüyle Mardin son yılların en gözde mekânı haline geldi. 2004 yılından beri gelişen turizmi ile yılda ortalama 3 milyon yerli yabancı turist ağırlıyor. 2020 yılında dünyayı etkisi altına alan pandemi nedeniyle turizm adeta durma noktasına gelmişti. Ancak 2021 yılının Mart ayından itibaren tarihi kentte adeta yerli yabancı turist akınına uğruyor. Bu yıl için de de Rus turizm acenteleri ile yapılan anlaşmalar gereği Mardin’e 390 bin Rus turistin gelecek.

TARİHİ KENTTE GEZİLMESİ GEREKEN 8 YAPI 

Binlerce yıllık tarihe doğru keyifli bir yolculuğa çıkmak isteyenlere Mardin’in 8 tarihi yapısını gezmeleri tavsiye ediliyor. Mardin’de en gözde mekanların başında şunlar geçiyor:  

MARDİN'İN SİMGESİ ULU CAMİ

Mardin‘in tarihi yapıları denildiğinde akla ilk gelen ve mutlaka görmeniz gereken eserlerin başında Ulu Camii geliyor. Anadolu’nun en eski camilerinden biri olan Ulu Camii’nin tam olarak hangi tarihte yapıldığı bilinmese de kapısında 12. yüzyıla ait olduğu yazıyor. İlk yapıldığında iki minaresi bulunan Ulu Camii’nin Moğol saldırıları sonrasında hasar gören ikinci minaresi yıkılmış, günümüze tek minaresi kalmış. Artuklu Dönemi’nin izlerini taşıyan mimarisiyle dikkat çeken caminin içerisinde Hz. Muhammed’in Sakal-ı Şerif’i de sergileniyor.

LATİFİYE CAMİİ

Mardin’in tarihi yapıların dan bir diğeri ise Cumhuriyet Meydanı’nın alt kısmında yer alan Latifiye Camii Artuklular döneminde inşa edilen camiler arasında yer alıyor. Caminin en dikkat çekici özelliği ise eşsiz güzellikteki giriş kapıları. Geç dönem Selçuklu işçiliğinin özgün örneklerini yansıtan kapılarla birlikte caminin içi de görülmeye değer.

KIRKLAR KİLİSESİ

Mor Behnam Kilisesi olarak da bilinen Kırklar Kilisesi, Mardin merkezde ziyaret edebileceğiniz dini yapılardan bir diğeri. 6. yüzyıldan günümüze gelen kilise Mor Behnam ve kız kardeşi Saro adına inşa edilmiş. Kilisenin içerisi genellikle 13.00’ten sonra ziyarete açılıyor, içeride fotoğraf ve video çekmek yasak olduğu için görüntü hakkınızı kilisenin avlusunda kullanmanızı tavsiye ederim.

DEYRULZAFARAN MANASTIRI

Deyrulzafaran Manastırı, Mardin’in 4 kilometre doğusunda, Mardin Ovasına hakim bir noktadadır. Üç kattan oluşan Manastır 5'inci yüzyıldan başlayarak farklı zamanlarda yapılan eklentilerle bugünkü haline 18'inci yüzyılda kavuşmuştur. Manastır, MÖ Güneş Tapınağı, daha sonra da Romalılar tarafından kale olarak kullanılan bir kompleks üzerine inşa edildi. Romalılar bölgeden çekilince Aziz Şleymun bazı azizlerin kemiklerini buraya getirterek kaleyi manastıra çevirdi.  

Deyrulzafaran Manastırı ve Matbaa

Kubbeleri, kemerli sütunları, ahşap el işlemeleri, iç ve dış mekanlardaki taş nakışları ile insanın ilgisini çeken Deyrulzafaran Manastırı, uzun tarihi boyunca Süryani Kilisesi’nin dini eğitim merkezlerinden biriydi. 5.ci yüzyılda yapılan manastır bin 500 yıldır Mardin’deki Süryanilerin önemli ibadet merkezlerinden bir tanesidir.

Bölgeye ilk matbaayı getiren kişi de yine bu Manastır’da patriklik yapan ve 1895’te vefat eden 4. Petrus’tur. 1874 yılında İngiltere’ye yaptığı bir ziyaret sırasında satın aldığı matbaayı 1876 yılında manastıra getirtti. Matbaada 1969 yılına kadar başta Süryanice olmak üzere Arapça, Osmanlıca ve Türkçe kitaplar ile 1953’e kadar Öz Hikmet adında aylık bir dergi basılıyordu. Matbaadan geriye kalan parçaların bir kısmı manastırda diğer bir kısmı da Mardin’deki Kırklar Kilisesi’nde sergilenmektedir. Manastır bugün de Süryani Kilisesi’nin önemli dini merkezlerinden biridir. Mardin Metropoliti’nin ikametgahı olan Deyrulzafaran Manastırı, dünyanın dört bir yanına dağılmış Süryaniler tarafından dua ve bereket almak için ziyaret edilir. Yine binlerce yerli ve yabancı turist, kısa veya uzun bir yol kat ederek manastırı ziyaret etmektedirler.

ESKİ PTT BİNASI

Mardin’de fotoğraf çekmek için ideal noktalardan bir diğeri ise Eski PTT Binası olarak da bilinen Uygulama Oteli. Burası 1. Cadde’nin sonlarına doğru yer alıyor. 1890 yılında Şatana Ailesi’nin evi olan tarihi bina bir süre PTT’ye ev sahipliği yapmış. Şimdilerde ise Artuklu Üniversitesi Turizm Uygulama Oteli olarak hizmet veren binanın üst katında Mezopotamya’nın nefis manzarası sizleri bekliyor.

ZİNCİRİYE MEDRESESİ

1385 yılında Artuklular döneminde inşa edilmiş olan Zinciriye Medresesi Eski Mardin’de en fazla ziyaret edilen yerlerin başında geliyor. İçerisinde medreseyi yaptıran Sultan İsa’nın türbesiyle birlikte küçük bir mescid de yer alıyor. Avlusundaki çeşmenin tasavvufi hikayesini Mardinli gençlerden dinlemeyi sakın unutmayın! Keyifli gezmeler.

KASIMİYE MEDRESESİ 

Günümüze kadar mükemmel yapısıyla ayakta kalabilen medresenin yapımına Artuklu Dönemi’nde başlanmış ve Akkoyunlu Hükümdarı Cihangiroğlu Kasım Padişah döneminde 1457-1502 yıllarında tamamlanmıştır. İki katlı, kubbeli, tek ve açık avlulu medresenin inşasında düzgün kesme taş kullanılmıştır. Plan özellikleri, taş işçiliği ve süsleme motifleri bakımından ilgi çeken yapı, cami ve türbe ile birlikte külliye içerisinde yer almaktadır. Medresenin avlusunda bir çeşme ve büyükçe bir havuz bulunmaktadır. Güneyde ovaya açık bir cepheye sahip olan medrese, Mardin yapılarının en büyüklerindendir. Açık medrese tipinde, tek bir avlu etrafında düzenlenmiş, iki katlı ve tek eyvanlıdır. Kesme taş ve tuğlalardan yapılmıştır. Güney cephesinden, bir taç kapının bağladığı beşik tonozlu bir koridordan geçilerek girilir. Batısında diğer kısımlarla girişi aynı olan, bağımsız bir mescit mekânı vardır. Doğuda iki kat boyunca yükselen camisi mevcuttur. Portalden girilen revaklı büyük avlunun etrafında, iki kat üzerine revaklar arasına dizilmiş hücrelerden oluşmaktadır. Avlunun kuzeyinde, ikinci katı da kesen büyük eyvan ve onun önünde bir havuz mevcuttur. Burası tek başına bir medrese olarak değil bir külliye gibi düşünülmüş olmalıdır. Yanında bulunan zaviye-türbe bunun kanıtıdır. 

DARA ANTİK KENTİ

Dara Antik Kenti Mardin’in 30 kilometre güneydoğusunda bulunan Oğuz Köyü'nde yer almaktadır. Tarihte Yukarı Mezopotamya'nın en önemli yerleşim yerlerinden birisi olan Dara, İmparator Anastasius'un (491-518) girişimleriyle 505 yılında, Doğu Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırını Sasanilere karşı korumak için askeri amaçlı bir garnizon kenti olarak kurulmuştur. Kaya içine oyulan yapılardan oluşan ve geniş bir alana yayılan Dara Antik Kenti’nin çevresi 4 kilometrelik bir surla korunmuştur. İç kale, kentin kuzeyinde ve 50 metre yüksekliğindeki tepenin üst düzlüğüne kurulmuştur. Kent içinde kilise, saray, çarşı, zindan, tophane ve su bendi kalıntıları halen görülebilmektedir. Ayrıca köyün etrafında tarihleri Geç Roma Dönemi’ne kadar giden mağara evlere rastlanmaktadır.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263