Önceki gün gazeteye çay içmeye gelen bir arkadaşımıza “getirdiğin siyah üzümü kaç liraya aldın” şeklindeki sorumuza “üzümün kilosuna kırk lira verdim bana da pahalı geldi” cevabı bir taraftan piyasadaki pahalılığı öğrenmemizi sağlarken diğer taraftan da bizi yıllar öncesine götürdü.
1975 yılında Erzincan’da Sümer ortaokulu üçüncü sınıfa gidiyoruz, evimiz Erzincan merkezdeki Sümer ortaokuluna 14 kilometre uzaklıktaki yoğurtçu durağında.
Her sabah 14 kilometrelik yolu yürüyerek gidip gelme imkanımız yok, ulaşım araçları da öyle yarım saatte bir değil günde iki yada üç kez gidip gelen minibüsler ile sağlanıyor.
Bizim evden okula kadar olan mesafedeki ulaşımımızı Erzincan merkeze sabah saatlerinde bıraktıklarını akşam 17.00’den sonra tekrar alıp bizim evin her iki tarafında konuşlanan iki köyde ikamet edenleri bırakan bir minibüs sağlıyor.
Rahmetli babam minibüsün sahibi ile anlaşmış benim evden okula ulaşabilmem için araç sürücüsüne aylık ücret ödüyor, bizde bu şekilde evden okula gidebiliyoruz.
Bugün bile bilemediğimiz sebeplerden dolayı sabah 08.30’da başlayan okul 12.30-13.30 saatleri sırasında ara veriyor, 13.30’da tekrar başlayan eğitim 15.00’te sona eriyor.
Böyle bir durumda bizim öğlen saatlerinde ve okul kapandıktan sonra bizi eve götürecek olan minibüsün gelme saati olan 17.00’ya kadar eve gitme şansımızda yok.
İşin birde açlık tarafı var, Devlet memuru bir baba ve aynı anda okula giden 6 çocuk olunca kılı kırk yararcasına aç kalmamak adına çözüm üzerine çözüm üretmek gibi bir mecburiyet ortaya çıkıyor.
Babamın öğlen yemeği için bize ayırabildiği para bir lira, her sabah annemden aldığım bir lira ile bir şekilde öğle yemeğini geçiştirmek ve en kısa yoldan kendimizi eve atmak gibi olağanüstü bir süreç yaşanıyor.
Biz o zamanki çocuk aklımız ile “ bize verilen bir lira ile hatta bir miktarda keserek öğlen yemeğini nasıl geçiştirebiliriz?” sorusuna cevap arıyoruz.
Bir gün yine çarşıda bir liraya karnımızı doyurmanın yolunu ararken yarı bakkal yarı kahvehane gibi çalışan bir işyerinin camında “ 250 gram siyah üzüm çeyrek ekmek yetmiş beş kuruş” yazısını görünce dudaklarımızdan “-Yüksel Ercan hem karnını doyurmanın hem de 25 kuruş para artırmanın yolunu buldun daha ne istiyorsun” ifadelerinin döküldüğüne şahit olduk.
Devam eden günlerde işyerinin sahibi bizi ne zaman görse anında 250 gram siyah üzüm ile çeyrek ekmeği anında sürekli oturduğumuz masaya bırakıyor ve bizden yetmiş beş kuruşu alıyordu.
Okul saat 15.00’te bitiyor, bizi eve götürecek minibüs saat 17.00’de geliyor aradaki iki saatlik zaman dilimini geçirecek pek çok mekan olsa da orada harcayacak para olmadığından biz okuldan çıkar çıkmaz doğru üzüm ekmek yediğimiz mekanın yolunu tutup orda ders notları tutmaya başlıyoruz.
Bizim bu halimizi gören iş yeri sahibi Süleyman amca “-Evladım bizim bu duruma bir çözüm bulmamız lazım, Sen haftanın beş günü öğlen arasında ve öğlenden sonra buradasın, akıllı öğrencisin sen burada olduğun zamanlar işyerinin temizliğini yap, çay servisine de yardımcı ol bunu yaparsan ben senden yediğin üzüm ekmeğin parasını almayayım üstüne de sana günlük 3 lira para vereyim “ dediği an “-Rabbim verdikçe veriyor” diyerek Süleyman amcanın eline sarıldığımızı hatırlıyoruz.
17.00 gibi kahvede işimiz bitiyor, bizi eve götüren minibüs geliyor, Minibüste bırakın oturmayı ayakta bile yer bulmak nerede ise mümkün değil tabi böyle bir ortamda minibüs sürücüsü Ali abi hareket eder etmez “-Arkadaşlar lütfen paraları elden ele ön tarafa doğru uzatın” şeklinde belki on kere tekrarlayıp duruyordu.
Bir sabah ali abi beni evden aldıktan sonra “-Yüksel minibüse binenlerin bir kısmı para vermiyor, bende o kalabalıkta kimin para verip kimin vermediğini bilmediğim için kimseye bir şey diyemiyorum” dediği an “-Ali abi minibüse ilk binen benim bana küçük bir ücret ver ben senin muavinin olayım göreceksin hiç kimse para vermeden araçtan inemeyecek” dedik ve üzüm ekmekçiden sonra minibüsçü Ali abiden de para kazanmaya başladık.
Bu durum kısa zamanda kendisini gösterdi, Kısa bir süre içerisinde bırakın babamdan para almayı artık eve para getiren bir öğrenci olarak kabul görmeye başladık, böyle bir durumda sabah annemden evdeki ihtiyaçlar ile ilgili listeyi alıyor, şehir merkezinden aldığımız ihtiyaçları akşam eve ulaştırıyorduk.
Para kazanmamıza rağmen üzüm ekmek yemeği asla terk etmedik, Bizim bu sadakatimizi gören üzüm ekmekçi Süleyman amcada minibüsçü Ali abi de okul bitip biz Erzincan’dan, Kayseri’ye tayinimiz çıktığı tarihe kadar bizi hiç yalnız bırakmadılar.
Anlattıklarımızdan dolayı üzümü özellikle de siyah üzümü çok severiz sürekli soframızda olmasını tercih ederiz, manava gittiğimizde de gözlerimiz ilk önce siyah üzümü arar.
Nasıl aramasın ki , daha ortaokul çağındaki bir Anadolu çocuğuna ticareti öğretmiş.