Kabul etmek gerekir ki şu sıralar tamda Orhan Veli’nin, “Otuz Beş yaş Şiiri’nde” bahsettiği “Yalvarmak Yakarmak nafile bugün/Gözünün yaşına bakmadan gider” zamanlarındayız, Bir su gibi hatta sudan daha hızlı geçip giden ömrümüzün ne zaman ve ne şekilde sona ereceği noktasında da bu yaş grubuna mensup kim varsa daha ince hesap yapmak durumunda.
Zaman zaman kendi kendimize “ acaba boşa geçtiğine inandığımız yıların hesabını yapmaktan dolayı psikolojisi bozulan bir tek bizmiyiz.?” diye sağımıza solumuza baktığımızda etrafımızda kim varsa aynı psikoloji ile hareket etiklerini ve “Boşa geçti ömrüm benim” diye hayıflandıklarına şahit oluyoruz.
Rahmetli babamız-annemiz “Ömrünüzün kıymetini bilin, boşa zaman geçirmeyin, Zaman çok hızlı geçer bir bakarsınız dün yaşlı diye gördükleriniz ile aynı noktaya gelirsiniz” dediklerinde işin doğrusu söylediklerini pek önemsemiyor hatta “Şimdi bunları dinleyecek vaktimiz yok, daha önemli işlerimiz var “ diye geçiştirir dururduk.
Bugünlerde etrafımızda var olan tanıdıklarımızın gerçekten mutsuz olduklarını ancak bu mutsuzluklarının iş hayatlarından dolayı değil daha çok yakalayamadıkları zaman dolayısı ile olduğunu görüyoruz.
İnsan oğlunun mal-mülk-iktidar kavgası dünya kurulalı beri var, İktidarı, gücü elinde bulundurmak adına yapılan savaşlar ve bu savaşlarda hayatını kaybeden milyonlarca insanın olduğunu da zaten kitaplardan okuyoruz, Görüntülü medya kuruluşlarında oluşturulan belgesellerde takip ediyoruz.
Dikkat edilirse dünyayı idare etmek amacı ile yola çıkanlarda, sabah erken saatlerde evinden çıkıp rızkını kazanmak amacı ile hiç durmadan çaba gösteren bir insanında bu çabalarına ulaşıp ulaşamadığı bir tarafa ölüm denilen mutlak gerçek karşısında eşitlendiklerini biliyoruz.
Gençlik yıllarında olanca kuvveti ile kendisine ekonomik yada siyasi güç sağlamaya çalışan kim varsa belli bir zaman sonra orta yaş noktasına geldiğinde “Bu koşuşturma sırasında ömür gelip geçti, yorulduk, dolayısı ile biraz frene basmak lazım” dediklerine hepimiz şahit oluyoruz.
İşte o noktadan sonra insanoğlu hayata bambaşka bir pencereden bakmaya başlıyor, O zamana kadar yaptıklarının muhasebesini yaptığında doğru yaptığına inandığı işler ile birlikte yanlış yaptıklarında farkına varıyor ve bizim hep anlatmaya çalıştığımız “hesaplaşmayı da” artık bir mecburiyet olarak görüyor.
Geçtiğimiz günlerde bir dergide okumuştuk , Gazeteci TEMA vakfının başkanı Hayrettin Karaca’nın asistanına “ Hayrettin Karaca neden sürekli aynı kazağı giyiyor” sorusunu sorunca Asistan “ Hayretin Karaca’nın birkaç tane kazağı var, Ancak kazaklar artık delik deşik, Gömleklerinin manşetlerini, yakalarını değişir, Ayakkabılarına pençe yaptırır, Sürekli aynı şeyleri giyer ve şunu söyler “Param var ama hakkım yok,” Fazladan aldığınız her bir tüketim malzemesinin dünyaya bedeli var, Su, Boya vs. Hayrettin Karaca aldığı bir ürünü 30 yıl giyiyor, Eğer dünyada bir şeyi değiştireceksek biz değiştireceğiz, Bunu da tüketim alışkanlılarımıza dikkat ederek yapacağız, Eğitim Sağlık hakkım var ama tüketmeye hakkım yok” diyor, Hayretin Karaca söylediği gibi yaşıyor, İhtiyacı olmayan hiçbir şeyi almıyor bunu da “Hepsinin doğaya bir bedeli var” diye özetliyor” şeklinde hepimize ders olacak açıklamalar yapıyor.
Bizim memleketimize Hayrettin Karaca’nın yaşadığı hayata belki milyonlarca örnek vermemiz mümkün olabilir, bunda bir sorun ve sıkıntı yok, bizim Hayrettin Karaca örneği ile anlatmaya çalıştığımız insanların belli bir zaman diliminden sonra dünyaya olan bakış açıları ile ilgilidir.
Bizim yaş grubunda olan insanlarında başta tüketim olmak üzere pek çok alışkanlılarını değiştirdiklerine şahit oluyoruz, En başta sağlıklarına biraz daha fazla özen gösteriyorlar, kötü alışkanlıkları varsa onlardan da elden geldiği kadar uzak durmaya çalışıyorlar.
Ancak bu yaş grubunun asıl derdi bu zamana kadar öteledikleri gezilerine bir şekilde yeniden başlayabilmek, dikkat edin son dönemlerde herkes bulunduğu yerlerin çok uzağından fotoğraf gönderiyor, hiç durmadan imkanları ölçüsünde oradan oraya koşturup duruyor ki kaybettiği zamanı bir şekilde telafi edebilsin.
Eskiden “ Dünya dönüyor/sen ne dersen de/Yıllar geçiyor fark etmesen de” şeklinde çok harika bir şarkı vardı, işte o zaman bize fantezi gibi gelen bu şarkının tam anlamı ile gerçekleştiği zamanlardayız.
Bütün bu anlattıklarımız yada anlatmaya çalıştıklarımız zamanı durdurmaya yetmiyor, Bu durum insanın başarılı yada başarısız olduğu ile de fazla ilgili değil, mesele milyarlarca insanın gelip geçtiği bu dünyadan bir gün mutlaka bizimde geçeceğimizdir.
Yalan dünya dedikleri de zaten bundan başka bir şey olmasa gerek.